17.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1. THKO Davası 2. Duruşma Zaptı

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ

971/96-13

Duruşma: II.

17.7.971

ve Hak. Yzb. Baki TUĞ (1961-1)

Duruşmanın tehir edildiği belli gün ve saatte mahsus salonda toplanıldı. Hey’ette İddia makamında Tutanak Kâtipliğinde değişiklik yok. Celse açılıp yoklama yapıldı, Sanıkların İRFAN UÇAR hariç getirildikleri ve serbestçe yerlerine alındıkları ve sanık vekillerinin yerlerinde oldukları görüldü. Duruşma tekrarlandı. Evvelki tutanaklar okunup anlaşıldı.
Sanıkların sorgularına başlandı:

1. RECEP SAKIN sorgusunda; İddianame genellikle doğrudur. Ancak evvelce verdiğim ifadelerimin bir kısmı baskı altında verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin önüne gitmesi lazımgelen Sıkıyönetim Mahkemelerinde bu davanın görülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Yerdiğim ifade okunsun, bazı düzeltmeler yapacağım dedi, sanığın 13 Haziran 1971 tarihli ifadesinin okunmasına başlandı. Ben Banka soygununda bulunmadım, bu hususa dair ifadem yanlış oldu. Amerikalı Jimmy Finley’in Balgat Üssü’nden kaçırılması sırasında benim de bulunduğuma dair 13 Haziran 1971 tarihindeki ifadem doğru değildir. Şehirdeki cereyan eden olayların hiçbirine katılmadım, dedi. Ayrıca yakalandığımızda Gölbaşı harekâtı olarak zabta geçen hususlarda doğru değildir, bu da yanlışlıkla zabta geçmiştir. Ben ifademde böyle bir şey söylemedim. Evvelki ifadelerim baskı altında alınmıştır. İfadelerimin diğer kısımlarını kabul ediyorum dedi. O zaman bize baskı yapılmıştı, Gölbaşı harekâtı kısmı bu şekilde zabta geçmiştir. Arz ettiğim gibi bu kısmı ve Balgat Üssü’nden Zenci Amerikalı Jimmy Finley’in kaçırılmasında bulunduğum kısım doğru değildir, dedi. İfadeye karşı As. Savcıdan soruldu. As. Savcılık Bamakım olarak kendine işkence ve tazyik yapılıp yapılmadığı hususu sorulsun dedi. Bizi ifadelere getirirken, süngüler altında getiriliyorduk sekiz günde bir ifadem alındı, işkence edildi, bundan Savcının haberi olmayabilir. Savcı bana sizin kılınıza kimse dokunamaz diye teminat vermişti ancak duruşmaya getirilirken dipçiklendik. Kendisinin de sonradan bundan haberi oldu. Söz alan As. Savcı dışarıda cereyan eden hadisenin savcılıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur, şikâyetleri olduğu takdirde takibat yapılır dedi. Söz alan sanık vekillerinden Muvaffak ŞEREF mahkemenin içi ve dışını kül olarak mütalaa etmek gerekir dedi. Söz alan sanık ayrıca salondaki alınan tedbirler arasında Tomson namlusu yere müteveccihken bir Üsteğmen üzerimize doğru tevcih etmiştir dedi. İfadeye karşı HÜSEYİN İNAN’dan soruldu. İtirazım yoktur dedi. METİN YILDIRIMTÜRK itirazım yoktur dedi. MEHMET NAKİ- POĞLU, ATİLLA KESKİN itirazım yoktur dedi. MUSTAFA YALÇINER itirazım yoktur dedi. ERCAN ÖZTÜRK, RECEP SAKIN ifadesinde Elbistan’a gidişte SEMİH ORCAN ben ve İBRAHİM GEYİK ismindeki kimselerin Elbistan’a gittiğini, ayrıca üç Elbistanlı ile beraber gittiğini beyan ediyor. Bu kısım doğru değildir, SEMİH, RECEP ve ben, bu husus kendisine sorulsun dedi. Sanıktan soruldu. ERCAN ÖZTÜRK’ün söylediği doğrudur dedi. YUSUF ASLAN’dan soruldu. Recep Sakın’ın ifadesinde ismi geçen Yusuf Arslan ben değilim, isim benzerliği olmuştur, dedi. DENİZ GEZMİŞ’ten soruldu olmadığını beyan etti. Diğer sanıklardan soruldu, itirazı olmadıklarını beyan ettiler.

2. YUSUF ARSLAN sorgusunda iddianameyi ben dikkatle okudum, 42 sayfadan müteşekkildir. Ancak, başından itibaren TCK’nın 146. maddesinden bahis yoktur, 16, 17 sayfası siyasi partilerin çekişmeleri ve faaliyetleri ile ilgililer ve tahliller yüzeydedir. Anayasa’yı cebren tadil, tağyir ve ortadan kaldırmaya teşebbüs iddiaları mevcuttur. B izler bu güne kadar Anayasayı savunmuşuzdur. Anayasa’nın tamam olarak tatbik edilmesini istemişizdir. Hatta bu konuda bir misal arz etmek istiyorum. 1968 veya 1969 yıllan olacak tarihini kesin olarak hatırlayamıyorum. Burada izin aldık Anayasa’ya saygı mitingi tertipledik. Bize o gün AP Militanlarından ve Milletvekillerinden HAMİT FEN- DOĞLU başlarında olmak üzere saldırılar oldu, 5-6 arkadaşımız başından yaralandı. Bu hadiseler emniyet kuvvetlerinin gözü önünde cereyan etti. Hatta saldırıcılara yardımcı olmuşlardır. Anayasa’yı değiştirmek, tadil etmek, tağyir etmek gibi kasıtla katiyen ilgimiz yoktur. Bizim bu konudaki tek yazılı belgemiz bir bildiridir. Ye İddia Makamı tarafından da bu aleyhimize ikame edilen en büyük delildir. Bunun 42 sayfalık İddianamede üç cümle ile sayın İddia Makamı geçiştirmiştir. Bildirimiz açıktır, şüpheden ve tereddütten aridir. Biz bildiride de umumi efkâra arz ettiğimiz gibi Türkiye’yi bugünkü koşullar altında bağımsız olarak kabul edemiyoruz. Ekonomik, askeri ve kültürel sahalarda bağımlıdır. Birtakım takyitler altında bulunmaktadır. İddianamede dahi bu husus açıkça belirtilmiştir. İkili anlaşmalar ki bunların bir kısmı Bakanlar Kurulu’ndan dahi geçirilmemiştir. Bizim eylemlerimize ve hedeflerimize yüce mahkeme dikkat ettiğinde, Türkiye İş Bankası’dır. Bugün Türkiye’yi ekonomik yönden bağımlı kılan müesseselerin başında Türkiye İş Bankası gelmektedir. Ayrıca hedefimiz Amerikalılar olmuştur. Bizim kaçırdığımız dört Amerikalının bulunduğu üsse hiçbir Türk vatandaşı ve yetkilisi girememektedir. Subay da girememektedir. Bu hususta evvelce ifademi vermiştim. O okunsun noksan ve fazlalıklar varsa düzelteyim dedi. İlave ederek Toplum Polisinin kurşunlanması da aynı sebepler tahtında vuku bulmuştur. Yirmiye yakın arkadaşımız öldürülmüştür. Failleri bulunamamıştır. Şimdi de Mahkeme huzurunda gayet açık ve samimi olarak ifademi vermekteyim. Eğer Anayasa’yı değiştirmek gibi bir kasıtla hareket etseydik, bunu da bu şekilde açıkça ifade ederdik. Daha doğrusu kendim ifade ederdim. Biz delil olmadığı halde samimi olarak ikrarda bulunmuşuzdur. Toplum Polisinin kurşunlanmasında en ufak delil olmadığı halde bunu açıkça ikrardan çekinmedik. Kimler olduğunu da hangi arkadaşlarla bunu yaptığımızı da açıkça söyledim. Bildiri öz itibariyle mütalaa edildiği takdirde Anayasa’nın çizdiği sınırlar içinde kalmaktadır. Hatta ve hatta
Mart muhtırası ile de çelişmemektedir. İddianamenin vasfını asla kabul etmiyorum, fiillerimiz ortadadır dedi. Ayrıca bu konuda müdafaamızı yapacağız. İfademin okunmasını isterim dedi. İfadesi okundu, mahiyeti anlaşıldı. Söz alan sanık Banka soygununda ALPASLAN ÖZDOĞAN’da bizimle beraberdi. Bankanın dışında bekliyordu. Bu zabıtta da geçmemiş ilave edilsin dedi. Sevim Onursal’ın evinde de keza Alpaslan Özdoğan bulunuyordu. Bu hususta evvelki ifadelerim de yer almamış zabta geçsin dedi. Zenci çavuşun kaçırılmasında da Alpaslan Özdoğan bizimle beraberdi, bu hususta da zapta geçsin dedi. İlave ederek Sevim Onursal’ın evinde Necmettin Baca yoktu, İbrahim Seven de bulunmuyordu. Necmettin Baca’yı ilk defa cezaevinde gördüm. İbrahim Seven evvelden beri arkadaşımdır. Ancak Sevim Onursal’ın evinde görmedim, Sevim Onursal’ın Kor Koçalak’ın, Mete Ertekin’in bu hadiselerle direkt ilgisi yoktur. Sevim Onursal’ın evine ikinci günü gitmiştik. Kimse bizim Banka soyduğumuzdan şüphelenmiyordu. Sabahleyin geldiğinde kendisi de inanmadı. Biz de kendisine bir şey söylemedik. Kor Koçalak’la sadece saklanacak temini sebebiyledir. Mete Ertekin ise dört Amerikalının kaçırılmasına fiilen katılmamış olup, sadece boş bırakılan arabayı hadise yerinden uzaklaştırmada yardımcı olmuştur. Amerikalıları kaçırdıktan sonra götürüp saklandığımız Amaç Apt.’nı ben tutmuştum. Sinan Cemgil’le beraberdik. İrfan Uçar’ı tanırım. Ancak bu hadiselere karışmadı arz ettiğim gibi Amaç Apt.’nı ben tuttum. Ben o gün Subay elbiseli idim. Üsteğmen rütbesi takmıştım. Mukavele imzaladık. Mukaveleyi Amaç Apartmanında imzaladık dedi. Biz Ankara’dan ayrıldıktan sonra Elbistan yörelerinde diğer arkadaşlarla buluşacağımız iddia ediliyor, bu iddia doğru değildir. Ankara’dan çıkışımızın sebebi barınamaz hale gelmemiz dolayısıyladır. Elazığ civarında bir köprü civarında Sinan Cemgil ile buluşacaktık. Ve Sinan Cemgil bizi Elazığ’ın doğusunda kendisinin bildiği bir köye yerleştirecekti. İfadem bundan ibarettir dedi Sanık Yusuf Aslan yurtdışına kaçmayı düşünmedik dedi.

İfadeye karşı As. Savcı’dan soruldu, diyeceğim yoktur dedi. Sanıklardan soruldu. Ayrı ayrı itirazları bulunmadığını beyan ettiler.

3- Diğer sanık DENİZ GEZMİŞ sorgusunda; Evvelemirde İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur. İddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. Yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. Yalnız biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen Türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz. Ve Türk halkları ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. Bu sebeple ölümden çekinmiyoruz. İddianamede yapılan değerlendirmeler başkana arz ettiğim gibi hatalıdır. 1908 tarihinden itibaren yapılan gelişme, isabetsiz tahlillere tabi tutulmuştur. Giriş kısmı muğlaktır. Açık değildir, bunun hangi manaya geldiğini anlayamadım, neyi kastettiği açık değildir. Eğer giriş kısmında korku, gaflet, kurnazlık ve ihtiras içinde bulunanlardan bizleri kastediyorsa, bu doğru değildir. Türkiye’de gaflet delalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlar varsa, bunlar ancak Amerikan Emperyalizmi ile iş yapan çıkarcılardır. İddianame hukuk mantığından ari olarak hazırlanmıştır. Gelişmiş ülkelerin gençliği ile az gelişmiş ülkelerin gençliği terazinin aynı kefesine konmuştur. Ve kız erkek ilişkileri içki olayları toplum baskısından uzak bir yaşama isteği gibi değerlendirmeler vardır. Bunlar doğru değildir. Bizlerin tek özlemi tahsil sırasında bulunmamıza rağmen Türkiye’nin bağımsızlığıdır. Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye’nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık. İddianamede bir hususa daha deyinmek istiyorum, 14 Mayıs 1950 tarihi Türkiye’nin döneminde yeni bir olay ve tarihi bir dönüm olarak nitelendiriliyor. Ve aynen şöyle denmektedir. Ulusun tarihinde ilk defa seçimle iktidar değişikliği oluyor. Bu tarih bize göre Amerikan Emperyalizminin Türkiye’de seçimle iktidara gelmesidir. Ve İddianame bundan sonraki kısımlarında bu hususu da belirtmektedir. İkili anlaşmalar kısmı bundan sonra yer almaktaydı, ve bu hususu açıklığa kavuşturmaktadır. Türkiye’nin madenleri, petrolü 1950 tarihinden sonra Amerikalılara peşkeş çekilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı da yerli yerine oturtmak gerekmektedir. Biz 50 sene evvel kurtuluş savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul Örfi idaresince ve Mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi kurtuluş savaşına iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki kurtuluş savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir. Türkiye’nin kurtuluş ve bağımsızlık savaşından ne şekilde bağımlı hale geldiğini de belirtmek gerekmektedir. 1922-1923 sıralarında Lozan müzakereleri sırasında İngilizlere Türk Delegasyon Başkanı İsmet İnönü’ye bu hususu peşin olarak hatırlatmışlardır. Kurtuluş savaşı aydınların yönetiminde yapılmış savaştır. Fakat bu yönetime feodal mütegallibe ve eşraf iştirak etmiştir. Bu eşraf ve mütegallibe evvela İş Bankası’na sızdı, daha sonra da 1944-1945 yıllarında çiftçiyi topraklandırma kanunu hazırlıklarında bu tasarıya kesin cephe aldılar. Bunlar Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Demokrat Parti’yi kuran kimselerdir. Böylece 1950 tarihine gelindi ve 1950 tarihinde Amerikan emperyalizmi iktidara geldi. Olaylar bundan sonra bildiğimiz gibi gelişti, olaylar cereyan etti, Demokrat iktidar 27 Mayıs 1960’ta tarihe gömüldü. Demokrat Parti gitti bunun gitmesi ile tellaklar değişmedi, Hamam aynı, bu defa yanlış oldu, 27 Mayıs’ı kastetmiyorum, bundan sonrasını kastediyorum. Hamam aynı fakat bu defa da tellaklar değişti. Amerika bu dönemde imdada yetişip İnönü’yü düşürdü, Demirel’i iktidara getirdi. Öğrenci hareketlerine gelince, İddianamede öğrenci hareketlerinin başlangıç tarihi 1968 olarak belirtilmektedir. Bu tarih yanlıştır. Türkiye’de öğrenci olayları 50- 60 senedir eksik olmamıştır. Sultanhamit’in Tıbbiye talebelerini Saray Burnu’ndan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri Türkiye’de devam edegelmiştir. 1908’i hazırlayan hareketler ileriye dönük hareketlerdir. Vagonli’yi tahrip eden gençler ileri gençlerdir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Faşizme hayır diyen gençler ilerici gençlerdir. Ve 28 Nisan 1960 tarihinde özgürlük savaşı veren gençlerdir. İlerici gençlerdir. Amerikan Emperyalizmi tarafından İnönü hükümetten düşürüldüğünde protesto gösterisi yapan gençler ilerici gençlerdir. Anayasa’ya bağlılık mitingini de bizler yaptık. O günün mitinginde iktidarın kiralık adamlarından ve polisinden dayak yiyen de gene bizlerdik. 1968 senesine gelince üniversiteler öğrenciler tarafından işgal edildi. İşgalleri gayet meşru idi ve kürsü ağaları dahi bu işgallerin haklılığını hiçbir zaman inkâr edemedi. Ve 1968’de umumi efkâr ve herkes öğrenci isteklerinin kabul edileceğini beyan ediyordu, herkes bu kanaatte idi. Aradan üç sene geçti, bu üç sene içerisinde o zamanki isteklerin tahakkuku istikametinde en ufak bir kıpırdanma olmadı. Aynı yılın Temmuz ayında Amerikan Filosu’na karşı gösteri yapanlardan Vedat Demircioğlu polis tarafından hunharca öldürüldü. Bundan sonra olayları sizler de biliyorsunuz. İktidarın silahlı kuv. yanlış oldu. Kiralık kuvvetleri ve polisi hunharca devrimcilerin üzerine saldırdı. Yirmiye yakın devrimci öldürüldü. Bunların hiçbirinin katili bulunamadı. Polis karakolları işkencehane yerine getirildi. Hiçbir Savcı buna karşı çıkmadı. İddianamede bir gerçek tahrif edilmek isteniyor bu hususu da belirtmek ve düzeltmek isterim. Fikir özgürlüğünü ve Anayasa’yı paravan yapanlar önceleri Atatürkçü geçinirken, onun fikir ve şahsiyetini de küçük görmeye başladılar şeklinde ve sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı şeklinde bir cümle mevcuttu. Bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum. Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez bu kasten tahrif edilmek isteniyor, gerçekler örtülmek isteniyor. Bu cümle art niyetle hazırlanmıştır. 

Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun istiklali tam prensibini ve ideali tam yanlış zabta geçti onun istiklali tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz. İddianamede bizim Anayasa’yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia Makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na karşı, reformlara karşıdır, ve bu nedenle bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açsın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil, sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye’ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız ve Demokrat Parti İktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız, ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar, ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel’in Anayasa’yı ihlaline ve Despotizmine ve ülkeyi Amerika’ya satmasına ses çıkarılmadı. Ve meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek mecburiyetinde kaldık, bizler kurşunlandık. Ve sonunda idam isteği ile buraya getirildik, dediğim gibi Türkiye’yi bu hale getiren eski yöneticilerin bütün suçları bize yüklenmek istenmektedir. Bütün eski idarecilerin suçu bize yükletilmek istenmektedir. Türkiye’nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk, varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik. Bunun aksini iddia edenler vatan hainidir. 12 Mart muhtırası muvaffak olmasaydı, bizi itham eden makam onları da aynı şekilde itham ederdi, buna da kanaatim tamdır. 12 Mart muhtırası Anayasa’nın uygulanmadığını iddia etmektedir. Ve Parlamento’yu açıkça suçlamaktadır. Biz stratejik olarak düşüncelerimizi hiçbir zaman saklamayız. Hangi şartlar altında olursak olalım bunu açıkça söyleriz. Düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. Nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak, düşüncelerimizi her zaman açıkça ifade ederiz. Bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs gibi bir kastımız bulunsaydı bunu da burada açıkça söylemekten çekinmezdik. Meclisi ıskat amacı gütmüş olsaydık, bunu da söylerdik, hatta gider Meclis’e de bombayı koyardık. Böyle bir amacımız olsaydı, bunu söylerdik ve yapardık, daha evvel de belirtmiş olduğum gibi bizim böyle bir amacımız yoktur, tek yazılı belgede bildiride bu husus açıkça ortaya konmuştur. Orada açıkça da anlatıldığı gibi bizim düşmanlarımız Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileridir. Yine bildiride açıkladığımız gibi yerli işbirlikçiler hain patronlar yani emperyalizmle işbirliği yapan patronlar Feodal mütegallibe yani bezirganlar, tefeciler, toprak ağalan ve diğer işbirlikçileri ve bizim bütün eylemlerimiz bu hedefe yönelmiş bulunmaktadır. Bunun dışında başka hedefimiz yoktur. Eylemlerimiz de Savcının iddianamesini yalanlamaktadır. Olaylara gelince biz (Çizildi) Ersin Bağtır isimli talebeyi dövdüğümüz iddiası kesinlikle doğru değildir. Bu isnadı kesin olarak kabul etmiyorum, doğru değildir. Vuku bulmamıştır. Kavaklıdere Amerikan sefareti önündeki nöbet bekleyen polis memurlarını kurşunladığımızı kabul ediyorum. Çünkü onlar her türlü işkenceyi Devrimci gençler üzerinde yapmaktan zevk alıyorlardı. Olaydan iki gün evvel de iki kişi ölmüştü. Nail Karaçam ve İlker Mansuroğlu isimli arkadaşlarımız öldürülmüştür. Bunların bir tanesi toplum polisi tarafından birisi sivil polisler tarafından öldürülmüştür. 1920’lerde İstanbul’da karakol teşkilatı M. Grubu hangi amaçla İngilizlere ve Osmanlı polislerine kurşun sıktıysa biz de o amaçla polislere kurşun sıktık. Olayı arkadaşım Yusuf Arslan anlattı, burada açıklamak istediğim husus öldürmek kastı yönündedir, öldürmek kastı ile ateş açmadım. Mesafe çok yakındı, iki metre kadar vardı, isteseydik bunları rahatça öldürebilirdik, ayaklarına ve kollarına ateş ettik, çok yakın mesafeden ateş ettik. Olayda herhangi bir tanık olmadığı halde bunu açıkça ikrar ettik. Biz Türkiye İş Bankası Emek Şubesi’ndeki 124 bin liraya el koyduk, bu doğrudur. Yalnızca 124 bin liraya el koyduk, bunu da kendi şahsımız için almadık, fakat kendi şahsı ve kardeşleri için 30 milyon lira çalanlar hâlâ ellerini kollarım sallayarak ortada dolaşmaktadır. İş Bankası’nın mekanizmasını izah etmek istiyorum. İş Bankası bilindiği gibi her sene küçük cep defterleri dağıtır. Bu cep defterlerinin arka sayfası açıldığında, görülecektir ki İş Bankası Türkiye’de yabancı sermaye ile iş yapan iş birliği halinde bulunan en büyük müessesedir. Nerede Türkiye halkını sömüren, halkın zararına çalışan bir müessese varsa bunun altında muhakkak İş Bankası bulunmaktadır. Ve İş Bankası’nın bu marifetleri yeni değildir, ileri tarihlere uzanmaktadır. Demokrat Parti’yi de iktidara getiren İş Bankası’dır. 1936 tarihlerinde İsmet İnönü Meclis koridorlarında memleketi İş Bankası’na soydurmayacağız diye yanlış oldu hâzineyi soydurmayacağız diye bağırmıştı. Birinci kurtuluş savaşı sırasında Kuvai Milliyeciler İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıp 50 bin altın almışlardır ve civardaki paralara el koymuşlardır. Biz de bunu yapmakta en az onlar kadar haklıyız. Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkaracaktır. Buna da inanıyoruz. Bu hadisede altı kişi bulunuyorduk. Yanlış oldu. Banka soygununda beş kişi bulunuyorduk; ben, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil ve Alpaslan Özdoğan beraberdik. Arabayı Yusuf Arslan temin etti. İçeriye üç kişi beraber girdik, Sinan Cemgil, ben ve Hüseyin İnan içeriye girdik. Paralan vezneden kimin aldığını şu anda hatırlayamıyorum. Alpaslan Özdoğan dışarda kaldı, Yusuf Aslan arabada kaldı. Bu olaylar Yusuf Aslan’ın anlattığı gibidir. Diğer olaylarda da Yusuf Aslan’ın ifadelerine aynen katılıyorum. Anlattığı şekilde cereyan etmiştir. Yalnız Sevim Onursal’ın evinde altı kişi bulunuyorduk. Ben Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Yusuf Arslan, Alpaslan Özdoğan ve Kor Koçalak bulunuyordu. Fakat Kor Koçalak herhangi bir hadiseye karışmadı. Burada polis memuru Cemal Şeker’in 170 lira parasını aldığım veya aldığımız iddia ediliyor. Bu husus doğru değildir. Sureti katiyede reddediyorum. Polis memurunun parasını almadık, sadece silahını aldık. Avukatın şapkasını da aldığımız iddiası doğru değildir, cebinde 10 bin lira para vardı, alsaydık o parayı alırdık. Biz kimlerin parasını alacağımızı gayet iyi biliyorduk. Bu gasp iddiaları yani polis memurunun parası ve avukat Mehmet Karaçalı’nın şapkasının alındığı iddiaları doğru değildir. Kor Koçalak burada hadiselere karışmadı. Balgat üssünden zenci Amerikalı Jimmy Finley’i kaçırdık bu da doğrudur, kabul ediyorum. Bu hadisede üsse girdik, Amerikan silahlarına el koymak istiyorduk, silah deposu olarak keşfettiğimiz depoya girdik, silahlan bulamadık. Üssün içindeki Pieksin önünde Zenci Çavuş Jimmy Finley arabasında bulunuyordu, kendisini arabası ile beraber aldık üsden çıkardık. Yalnız kapıdan çıkarken bir olay oldu, kapıda nöbet bekleyen nöbetçiler silah çektiler, biz de kendilerini korkutmak maksadıyla ateş ettik ve bu suretle kapıdan çıktık, Jimmy Finley’i Ortadoğu’ya getirdik, ODTÜ 1 numaralı yurtta 201 numaralı odada bir gece misafir ettik, ertesi gün serbest bıraktık. Kendisinden bilgi almak istedik o maksatla misafir ettik daha sonra da serbest bıraktık. Bu hadisede de beş kişi idik, Alpaslan Özdoğan da bizimle beraberdi. Atölyeler Şefi Nihat Çokyüce’nin arabasının kaçırılması ve kendisinin bağlanması hadisesiyle ilgim yoktur. Bu konuda bilgim de mevcut değildir. Recep Sakın Jimmy Finley’in kaçırılması hadisesinde bizim yanımızda yoktu. Ben, Yusuf Arslan, Sinan Cemgil, Hüseyin İnan ve Alpaslan Özdoğan beşimiz beraberdik. Nihat Çokyüce hadisesinde ise ben bulunmuyordum. Bildiğime göre Hüseyin İnanla Sinan Cemgil ikisi beraberdi, diğer arkadaşlar bu işe karışmadılar. Bu hadisenin kararlaştırılması konusuna cevap vermiyorum dedi. Dört Amerikalıyı ben Hüseyin, Yusuf ve Sinan Cemgil dördümüz kaçırdık, Mete Ertekin yalnız boş arabayı şehre getirdi, bize başkaca yardımı olmadı, kaçırılmada doğrudan doğruya bir ilgisi ve faaliyeti olmadı. Kendilerine 4 Mart 1967 tarihinde Amaç Apt.nı 3 No.lu Dairesine getirdik. Bildiğime göre daireyi Yusuf Arslan’la Sinan Cemgil tutmuşlardı. İrfan Uçar’ın bu olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Necmettin Baca ve İbrahim Seven’in Sevim Onursal’ın evindeki hadiselerle ilgisi yoktur. Bu husus evvelce zabta geçmedi. Ben Necmettin Baca’yı cezaevinde tanıdım. İbrahim Seven’i ise evvelce gıyaben tanırdım. İkisinin bu hadiselerle ilgisi yoktur. Amaç Apt.’da bildiriyi biz kaleme aldık. Bildiriyi Hüseyin İnan dağıtacaktı. Kendisi o zaman deşifre olmamıştı. O maksatla bildiriyi o dağıtacaktı. Müddet geçtikten sonra verdiğimiz kararı uygulamadık, Amerikalıların serbest bırakılmasında Sinan Cemgil de bizimle beraberdi. Biz Amerikalılara acımış serbest bırakmıştık. Sinan da aramızdaydı, sonradan dağıldık. Sinan Cemgil Nurhak dağlarında yaralandı, silah kullanamaz haldeyken kasti olarak öldürüldü, Alpaslan ve Kadir de aynı şekilde öldürüldü, Mustafa Yal- çıner iki aydır hastanede yatmaktadır. Şans eseri kurtulmuştur. Apt.dan çıkarken Yusuf, Sinan ben üçümüz beraberdik, sonradan dağıldık. Hüseyin İnan bizden daha evvel ayrıldı. Yusuf la beraber temin ettiğimiz motosikletle güç şartlar altında Şarkışla’ya gittik, Maksadımızı Yusuf Aslan anlattı bir köprü civarında buluşacaktık. Sinan bizi bir köye yerleştirecekti. Biz Şarkışla’da teşhis edildik ancak burada isteseydik bizi teşhis edenleri silah kullanamaz hale getirirdik, fakat bunu asla yapmadık, bu yola başvurmadık, arkamızı döndüğümüz sırada, bu yola başvurmadığımız kimseler tarafından ateş açıldı, arkadan açılan ateşle Yusuf Arslan yaralandı. İddianamede Başçavuşun hanımının (Çizildi) kasti olarak vurulduğu iddiası doğru değildir, ben kapının kilidine ateş ettim, o sırada hanımın eli tokmakta olduğundan yaralanmış, ben kendisini görmedim. Bunun dışında olaylar iddianamede yazıldığı şekilde cereyan etti. İddianamede geçen ve bana atfedilen bir cümleyi kabul etmiyorum. Ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım, ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve halka ve orduya karşı kullanırım şeklinde beyanda bulunmadım. Silahlarımızı vatan hainlerine çeviririz bunların da kimler olduğunu başlangıçta arz ettim. Polisteki ve Cumhuriyet Savcılığındaki ifadelerimi kabul etmiyorum, Askeri Savcı’ya da ifade vermemiştim. İddianamede Marksist Leninist düzen kurmak istediğimiz iddiaları yer almaktadır. Bunlara da değinmek istiyorum. Bu iddiayı Marksizmin Leni- nizmin cahili olan kimseler ortaya atabilir. Marksizm ve Leninizm her şeyden evvel bir dünya görüşüdür ve bir metoddur. Ve gerçeğe varmak için kullanılan diyalektik mantığı kullanan bir metoddur. Marksist ve Leninist metod içinde bulunduğu şartları tahlil eder değerlendirir, o şartlara göre değerlendirme yapar. Durum böyle iken Marksist Leninist düzen kurulacağı ve kuracağımız iddiası bunun iyi bilinmemesinden doğmaktadır. Profesyonel devrimci olmak bir suç unsuru olarak ileri sürülmektedir. Bu da bir cehalet örneğidir. Bu konuların bilinmemesinden ileri gelmektedir. Profesyonel devrimci bugünün Türkiye’sinde kendini hayatı boyunca Türkiye’nin bağımsızlığına adayan kimsedir. Birinci suçumuz iddia makamına göre hayatımızı boşu boşuna Türkiye’nin bağımsızlığına adamış olmamızdır. İkincisi Dev-Genç üyesi olmakla suçlanıyorum, aramızda Dev-Genç üyesi olmayan arkadaşlar da mevcuttur. Dev-Genç üyeliği bir suç değildir. Dev-Genç Sıkıyönetime kadar faaliyette bulunmuş legal bir örgüttür. Kanunen faaliyeti tahdit edilmemiş ve yasaklanmamıştır. Kanunların himayesinde olan ve faaliyetini kanunlara uygun olarak yürüten bir derneğe üye olmak hiçbir zaman suç teşkil etmez. Kaldı ki ben şahsen Dev-Genç üyesi değilim. Kanunların himayesinde olan ve faaliyet gösteren demeğe girmek suç değildir, bunu iddia makamının da bilmesi gerekirdi. Marksizm Leninizm konusuna gelince daha evvelde bunun ne olduğunu belirttim ve açıkladım. Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’m inceleyebilirler. Burada üç tane suç unsuru ileri sürülüyor, üçünü de açıklamış bulunuyorum birincisi varlığımızı Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmiş olmak, İkincisi Kanuni ve legal bir örgütün üyesi olmak, kaldı ki çoğunluk bu demeğin mensubu değildir. Üçüncüsü ise doğru olmayan birtakım bilgilere müsteniden itham edilmek ve Recai Galip Okadan’ın kitaplarından derlenmiş bilgilerle Marksist Leninist düzen kurmak istemekle itham ediliyoruz. Bu iddiaların hiçbirisi varit değildir. İddialar ortadadır. Mesnetsizdir, bu iddialarla idamımız istenmektedir. Ayrıca iddianamede Türkiye halkının birtakım etnik gruplardan teşekkül ettiği iddiaları ve bunu bizim yaptığımız, ortaya attığımız ithamları mevcut bulunmaktadır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararında ve Misaki Milli’de şu vardır. Misaki Milli sınırları içinde iki kardeş kavim yaşar Türk ve Kürt kavmi yaşamaktadır. Birinci Büyük Millet Meclisi’nin karan böyledir. Türkiye’de iki kardeş kavmin ve unsurun yaşadığını kabul etmektedir. Bunu kabul etmek bölücülük değildir. Bölücülük olarak kabul edildiği takdirde Birinci Türkiye Millet Meclisi ve Mustafa Kemal’i de Bölücü olarak kabul etmek gerekir. Bu iki kardeş unsur Birinci kurtuluş savaşını müştereken başarmışlardır. Güney cephesinde düşmanla omuz omuza savaşmışlardır. Bu ikisine birden biz Türkiye halkı diyoruz ve bu iki kardeş unsur ikinci bağımsızlık savaşını da müştereken başaracaklardır. Asıl bölücüler bu gerçeği kabul etmeyenlerdir. Ayrıca memleketin huzurunu bizim bozduğumuz iddia ediliyor. Memleketin huzurunu kimlerin bozduğu ortadadır. Ve kimler 30 milyon çalmıştır. Kimler Devlet hâzinesini kardeşlerine peşkeş çekmiştir. Memleketin madenlerini peşkeş çekmiştir. Anayasa’yı uygulamamıştır. Bunlar ortada iken bilinirken bunlardan bahsedilmeyip, memleketin huzurunu bozduğumuz iddiaları değersiz ve mesnetsizdir. Bizim kişi güvenliğini, mülkiyet hakkını, egemenlik ilkelerini, millî bütünlüğü bozmak için harekete geçtiğimiz iddiaları vardır. Kişi güvenliğini ihlal edenler kimlerdir. Bunu evvela tespit etmemiz gerekir. Karakollarda işkence gören bizler olduk, meydanlarda kurşunlanan gene bizler olduk, Bakanların emri ile hapishanelere atılan bizler olduk. Buna rağmen kişi güvenliğini bozan olmakla itham ediliyoruz, yukarıda anlatılanlar asıl kişi güvenliğini bozanlar ise serbestçe meydanlarda dolaşmaktadır. Mülkiyet hakkını ortadan kaldıracağımız iddia ediliyor. Bizatihi Anayasa mülkiyet hakkını toplum yararına kısıtlamıştır. Mutlak mülkiyet hakkı tanımamıştır. Elli köye sahip bir toprak ağasını Anayasamız kabul etmemiştir. Egemenlik ilkelerine karşı çıkmakla itham edilmekteyiz. Asıl egemenlik ilkelerine karşı çıkanlar halkın sırtından geçinenlerdir. Ayrıca milli bütünlüğe karşı çıkmakla da suçlanıyoruz. 101 tane Amerikan üssünün bulunduğu ülkede, bizim milli bütünlüğü bozmak istemekle itham edilmemiz gülünç olmaktadır. 35 (Çizildi) milyon metrekare vatan toprağı işgal altında iken bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. İddianame baştan beri arz ettiğim gibi sırf kelle istemek maksadıyla hazırlanmıştır. Şeklen de Hukuk mantığından mahrumdur. Hukuki kıymetten ve değerden mahrumdur. 21 yılın hesabını 21 gençten sormak maksadıyla ve suçluların telaşı içerisinde hazırlanmış bir iddianamedir. Ben şunu iddia ediyorum ki hareketimiz tamamen Anayasal bir harekettir. Anaya- sa’nın başlangıç ilkesinde belirtilen Ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple Anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün, ve ben 24 yaşımdayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. Bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz dedi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

1- Sorgulara gelecek celse devam edilmesini,

2- Bu meyanda Deniz Gezmiş’in evvelki ifadelerinin gelecek celse okunmasına ve gerektiğinde taraflara ve diğer sanıklara söz verilmesine,

3- Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, ve getirtilmele- ri için As. Savcılığa tezkere yazılmasına, bu sebeple duruşmanın 20 Temmuz 1971 Salı günü saat 09.00’a tehirine oybirliği ve sırası ile karar verilip açıklandı.

BAŞKAN             ÜYE                       ÜYE

Bu Hafta İlgi Görenler

22.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1. THKO Davası 4. Duruşma (1 ve 2 Nolu Oturum) Zaptı

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ 971/96-13 Duruşma: 4. 22.7.971 Duruşmanın tehir edildiği belli gün...

Usuli Kazanılmış Hak ve İstisnaları – Maddi Hata Kavramı

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda  usulî kazanılmış hakka ilişkin...

1. THKO Davasında Avukatların Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’ne Sundukları Soruşturmanın Genişletilmesi Talebi

ANKARA SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 1 NO.LU ASKERİ MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA Dosya No. 971/13 Özeti:...

20.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1. THKO Davası 3. Duruşma (1 ve 2 Nolu Oturum) Zaptı

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ 971/96-13 Duruşma: III. 20.7.971 Duruşmanın tehir edildiği belli gün...

22.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1....

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ 971/96-13 Duruşma: 4. 22.7.971 Duruşmanın tehir edildiği belli gün...

20.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1....

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ 971/96-13 Duruşma: III. 20.7.971 Duruşmanın tehir edildiği belli gün...

16.7.1971 Tarihli, 1.Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde Başlayan 1....

1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ 971/96-13 Duruşma: I. 16.7.971 ve Hak. Yzb. Baki TUĞ...

1. THKO Davasında Avukatların Ankara 1 Nolu...

ANKARA SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI 1 NO.LU ASKERİ MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA Dosya No. 971/13 Özeti:...

İrfan Uçar Hakkında Avukatları Halit Çelenk Ve...

Ankara: 2.9.1971 1 NUMARALI SIKIYÖNETİM MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA ANKARA Dosya No. 971/96 evr. 971/13...

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan Ve Sinan Cemgil...

Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil ve Yusuf Aslan tarafından kaçırılan...

İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 26 Numaralı Bildirisi

Bu dava mahkemede devam ederken, savunmalar yapılırken henüz mahkemece...

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 49 Numaralı Bildirisi

6 Temmuz 1971 tarihinde yayınlanan 36 numaralı bildiri ile,...