1. SIKIYÖNETİM ASKERÎ MAHKEMESİ
971/96-13
Duruşma: 4.
22.7.971
Duruşmanın tehir edildiği belli gün ve saatte mahsus salonda toplanıldı. Heyet’te, İddia Makamı’nda – Tutanak Kâtipliği’nde değişiklik yok. Celse açılıp yoklama yapıldı, sanıkların İRFAN UÇAR hariç getirildikleri görülerek, serbestçe yerlerine alındılar. Sanıklar vekillerinden Muvaffak Şeref, Niyazi Ağırnaslı, Halit Çelenk, Kâmil Savaş, Refik Ergün, Sadık Akıncılar, Saffet Nezihi Bölükbaşı ve Kemal Yücelin geldikleri görülerek yerlerine alındılar, duruşma tekrarlandı.
8. Sanıklardan ATİLÂ KESKİN’in sorgusuna başlandı; Ben sorguma başlamadan evvel gerek emniyette ve gerekse As. Savcılık’ta tespit edilen ifademin alınış şekline temas etmek istiyorum. Benim ifadem İstanbul Emniyeti’nde Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Baki Tuğ tarafından tespit edilmiştir. 1. Şube Müdürü’nün odasında, 1. Şube Müdürü bana küfrediyordu ve birinci şube müdürü tarafından tespit edilen ifadeden farklı olduğu takdirde şube binasının başıma yıkılacağını ifade ediyordu. Savcı Yardımcısı da odada bulunuyordu ve bütün mahkeme boyunca yüzünde eksik olmayan alaycı ifadeyi taşıyordu. Müdür küfürlerini bitirdikten sonra Müdüre teşekkür ettim. Böylece emniyette yapılan işkencelere karşı çıkmadığını beyan etmiş oluyordu. İddianamede ismi geçen sanıklardan İRFAN UÇAR hasta olması nedeniyle Mahkemeye getirilememiştir. İrfan Uçar’ın bu olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Fakat kendisi hasta da değildir. Mahkemeye kasıtlı olarak kamuoyundan işkenceyi gizlemek için getirilmemektedir. İrfan Uçar’ın ayağının altında yediği dayak tesiri ile deri kalmamıştır. Ve yürüyememektedir. Şayet İddia Makamı (Çizildi) bunu reddediyorsa İrfan Uçar mahkemeye getirilsin, bu takdirde ben yalan beyan vermekten suçluluğumu peşinen kabul ediyorum. İddianameye gelince, İddia Makamı bizim TCK’nın 146/1. maddesi gereğince cezalandırılmamızı istemektedir. Neden olarak da Anayasa’yı tadil tebdil veya ilgaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vazifesini yapmaktan men etmeye ve is- kata cebren teşebbüs ettiğimizi göstermektedir. Bizler halkımızın kurtuluşu için çalışan vatanseverleriz. Şayet 27 Mayıs Anayasası halkımızın mutluluğuna ve ülkemizin bağımsızlığına karşı olsaydı hiç şüphe olmasın ki ona da karşı olurduk, ama değil, şimdi bu anayasayı yok etmeye çalışanlar bütün güçleri ile uğraşırken, Anayasa’yı savunan sadece bizleriz, bizler burada vatanımızı her şeyden hatta canımızdan da fazla sevdiğimiz için yargılanıyoruz, ölenler hiçbir şey beklemeden Türkiye halkının mutluluğunu ve yurdun bağımsızlığını arzu ettikleri için öldüler. İddianamenin sadece olaylar kısmı ele alındığı takdirde, bizim isnat edilen suçu işlediğimiz neticesine varmak imkânsızdır. Fakat İddia Makamı bu olayların yapılış nedenini yanlış değerlendirdiği için ve Türkiye’nin sosyopolitik yapısını yanlış değerlendirdiği için bu neticeye varmıştır. Savunmamda bu olayları ve yurdumu zun sosyoekonomik ve politik yapısını doğru olarak tahlil edeceğim. Bu suretle asıl suçlular ortaya çıkacaktır. Şimdilik tek yazılı olan belgeyi Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kamuoyuna yayınladığı bildiriyi okumakla iktifa ediyorum. Zabta geçmesinde zaruret görmüyorum, sadece okuyorum. Esasen dosyada mevcut olduğu anlaşılıyor dedi ve bildiriyi okudu. Savunmamda olayları ve politik düşüncemi etraflı olarak izah edeceğim dedi. Emniyette ve As. Savcılık’ça tespit edilen ifademin olaylar kısmı hariç, diğer kısımlarını kabul etmiyorum dedi. (Çizildi) Bu sırada sanıklar vekillerinden Erşen Şansal geldi yerine alındı. Sanığın 26.6.1971 tarihli As. Savcılık’ça tespit edilen ifadesi okundu. Sanıktan soruldu, olaylar kısmı doğrudur, politik yöne gelince bizim amacımız bütün çalışan sınıf ve tabakalardan oluşmuş bir Meclis’in kurulmasını sağlamaktı. Bu şekilde ifadem düzeltilsin dedi. İfadeye karşı sanık vekilinin talebi üzerine sanıktan soruldu. Sanık cevaben ben ifademde 1966 senesinden beri Fikir Kulüpleri üyesi olduğumu belirtmek istemiştim, zabta yanlış geçmiş Dev-Genç sonradan kuruldu dedi. İfadeye karşı As. Savcı’dan soruldu. As. Savcı Baki Tuğ sanık Emniyet Müdürü hakkında söylediklerini benim için de ifade edebilirdi, bunu ifade etmemiştir. Kendisine teşekkür ederim. İnsanî duygularla kendisi Merkez Komutanlığı’na celbedilmemiştir. Sanıklar muhtelif yerlerde bulunuyorlardı. Bulundukları yerlere gidilerek ifadeleri tespit edilmiştir dedi. Diğer sanıklardan soruldu. Diyecekleri olmadığını beyan ettiler. Sanık vekili Kemal Yücel söz istedi, ve talebi üzerine sanıktan soruldu. Söz alan sanık amacımız yeni tarzda bir meclis teşekkül ettirmek değil, bütün çalışan sınıfların iştirakini mecliste sağlamaktı dedi. (Çizildi)
9. Diğer Sanık AHMET ERDOĞAN’ın sorgusuna başlandı; Benden evvel sorgusu yapılan arkadaşlarımın iddianameyi eleştirilerine katılıyorum. İddianamenin 29. sayfasında bir itham var, bunun açıklık kazanmasını istiyorum. İddianamede sanıklardan yakalananların üzerinde oldukça çok para bulunmuştur. Oysa hiçbir meşru gelirleri yoktur. Türkiye İş Bankası Emek Şubesi soygunundan elde edilen 124.000 lira yakalanma süresine kadar geçen devrede kalabalık bir grubun yiyecek, giyecek gibi ihtiyaç ve silah gibi çarpışma vasıtalarına yetecek miktarda değildir. Bu itibarla sanıkların başka kaynaklardan da beslendiği neticesine varmak mümkündür şeklindeki ifadeyi sureti katiye- de kabul etmiyorum, bu kaynaklar varsa açıklansın, ispat edilsin, bunu şerefsizlik olarak kabul ediyorum, dedi. Biz Anayasa- ‘yı savunduk, 1961 Anayasası’nı ilga, tağyir, tebdil gibi bir düşünce taşımamız mantık haricidir. Yurtseverliğimizin su götür- mezliğini tarih iyice ortaya koyacaktır, belirtecektir. Başka diyeceğim yoktur dedi.
Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli As. Savcılıkça tespit edilen hazırlık ifadesi okundu. Sanığın 6.6.1971 tarihli jandarmaca tespit edilen ifadesi okundu. Sanıktan soruldu. Askeri Savcı’ya verdiğim ifadeyi kabul ediyorum doğrudur, jandarmaya verdiğim ifadeyi kabul etmiyorum. Ayrıca İstanbul’da emniyette alınan ve İstanbul’da As. Savcılık’ça tespit edilen ifadelerimi kabul etmiyorum dedi. Bu sırada sanıklar vekillerinden Zeki Oruç Erel geldi yerine alındı. İfadeye karşı İddia Makamından soruldu. Sanığın sorgusuna genel olarak diyeceğimiz yoktur dedi. 124.000 lira meselesine temas etmek isterim dedi. Beyanla 124.000 liranın sarf şekli kısmen zabıtlara geçmiştir. Biz bunlara dayanarak bu para ile yani kalan para ile sanıkların da mevcudunu nazara alarak iaşe barınma ve diğer zaruri ihtiyaçlarım giderme bakımından imkânsız olabileceğini hesap ettik, yanılmış da olabiliriz, dedi. Diğer sanıklardan soruldu. Hüseyin İNAN’ın talebi üzerine soruldu. Dev-Genç üyesi mi diye sorulsun, dedi. Sanık cevaben Dev-Genç üyesi olmadığını beyan etti.
10. Diğer sanık ERCAN ÖZTÜRK’ün sorgusuna başlandı; İddianamenin tümü üzerindeki görüşlerimi savunmamda ayrıca teferruatlı olarak açıklayacağım. Anayasa’yı cebren ilgaya teşebbüs etmekle suçlanıyoruz, bunu kabul etmiyorum. Ben 23 yıllık hayatımın her gününün, her saatinin hesabını vermeye hazırım. 1961 Anayasası’na aykırı hiçbir davranışım olmamıştır. Bütün eylemlerimde düşündüğüm tek şey halkımın mutluluğu ve ülkemin bağımsızlığıdır. Şahsi sorumluluklarda Dev-Genç üyesi olmakla suçlanıyoruz. Ben Dev-Genç üyesiyim, Dev-Genç yasalara göre kurulmuş ve onların himayesi altında faaliyet göstermiş bir kuruluştur. Bir de profesyonel devrimci terimi geçmektedir. Anlamı iddianamede açıklanmıyor, bundan ülkesinin bağımsızlığı için savaşanlar kastediliyorsa, ben bu manadan profesyonel devrimciyim, şayet bir meslek kastediliyorsa, ben öğrenciyim ODTÜ 4. sınıfına kadar gelmiş bulunuyorum, başkaca mesleğim yoktur. Zaten devrimcilik bir meslek değildir. Bağımsızlık ve halk için savaşanlara devrimci denir. Benim için ayrıca iddianamede 38. sayfada şahsi sorumluluk kısmında milletlerarası muhaberelerle fikri yönden örgütlenmeye katkısı olmuştur şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bunun nereden çıkarıldığını anlayamadım. Yurtdışına hayatım boyunca bir defa mektup yazdım. Onda da Türkiye’de serbestçe satılan birkaç kitabın İngilizcesini istedim. Honkok’taki bir yayınevine yazmıştım. Bundan başka dışarıya mektup yazmadım ve irtibatım olmadı. Bundan evvel iki defa ifade verdim, birisi Elbistan’da jandarma tarafından tespit edildi birisi de As. Savcılık’ta tespit edildi. Elbistan’daki ifadem bir hafta zarfında tespit edilmişti ve bir hafta içinde devamlı işkence gördüm, ifademizi alan subay istediği cevabı vermediğimiz zaman bizi aşağı gönderiyordu, ikinci güne kadar işkence altında kalıyorduk. İfademizi alan subayın politikası bizleri şehirdeki olaylara da katılmış gibi göstermek birçok kişiyi birçok işe sokmak gayesi takip ediyordu. Bu sebeple Elbistan’daki ifademin tamamını reddediyorum. Ankara’daki tespit edilen ifademe gelince, Ankara’da ifademden evvel ve sonra bana işkence yapılmadı. Ancak Elbistan cehenneminden kurtulalı 24 saat olmuştu, bu psikoloji altında ifade vermiştim. İfadem okunsun, dedi. Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli As. Savcılık’ça tespit edilen ifadesi okundu. Sanığın 6.6.19711. Maraş İl Jan. Alay K.’nca tespit edilen ifadesi okundu. Sanıktan soruldu. Askeri Savcılık’taki ifademde Mustafa Yalçıner Ankara’ya bizi almaya gelmişti şeklinde beyanla ancak Mustafa’nın Ankara’ya ne maksatla geldiğini bilmiyordum. Alpaslan Özdoğan bana Malatya’ya gideceğimizi söylemişti ve Mustafa ile beraber gideceğimizi söylemişti. Ancak ben Mustafa Yalçıner’in Ankara’ya geliş sebebini bilmiyorum. Örgütün kuruluşu hakkında Hüseyin İnan’la münakaşa ettiğimiz şeklinde bir beyan var. Ben Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun varlığından bildiri yayınlandıktan sonra haberdar oldum, ifademin bu kısmını da kabul etmiyorum. Ekim ayının başından beri örgütün kurulması için çalışmalar yapıldığına dair beyanlar var, ben ancak 1971 senesi Şubat ayında 201 ve 202 numaralı odalara gidip gelmeye başladım. Yanlış oldu 201’e girmezdik, 202 numaralı odaya gidip gelmeye başladım. Elbistan’da jandarma tarafından tespit edilen ifademde şehirdeki olayların nasıl kararlaştırıldığına dair birtakım beyanlar geçmiş, bunlar doğru değildir. Ben sadece ifade alanı tatmin etmek maksadıyla bu şekilde konuşmuş olabilirim. Bu malumatı gazeteden almıştım. Ben de o şekilde beyanda bulundum. Kendimizin katılmadığı olaylar hakkında esasen biz kimseye sual tevcih etmeyiz, hiç kimse de bize bu konuda izahat vermez. Gölbaşı harekâtını ifademde izah ettim, ancak bunu Sinan bilirdi, diğerleri de bilmezdi biz de bilmiyorduk. Diyeceklerim bundan ibarettir, dedi. İfadeye karşı İddia Makamı diyeceği olmadığını beyan etti. Diğer sanıklardan soruldu. Diyecekleri olmadıklarını beyan ettiler. (Çizildi)
11. Sanıklardan OSMAN ARKIŞ’ın sorgusuna başlandı; İddianamenin eleştirisini yani Türkiye’nin bugünkü hale gelmesine sebep olanlarla onların yaptığı ihanetleri, karaktersizlikleri, aşağılık hareketleri, Türkiye’yi yarı bağımlı hale getiren pazarlıkları, Anayasa’yı değiştirme çabalarını ve de şu anda sanık mevkiinde neden bizlerin bulunup ki bizler bu durumdan Türkiye’yi kurtarmak için hayatımızı ortaya koymuşuzdur, onların getirilemediğini savunmam sırasında teferruatlı olarak anlatacağım. Şimdiki iddianamede bahsedilen iki nokta üzerinde kısa açıklama yapacağım. İddianamede Atatürk’ün sadece Mustafa Kemal tarafını benimseyip, Atatürk tarafını benimsemediğimiz iddiası var. Bu tamamen yanlıştır veya kasten ifade edilmiştir. Gaye bizim diğer yurtseverlerle aramızı açmak düşüncesi olabilir. Temelden yanlış olan bu iddianın Mustafa Kemal’in başlattığı bağımsızlık savaşını sürdüren bizlerle hiçbir ilgisi yoktur. Biz Atatürk’ten Mustafa Kemal diye bahsediyorsak, onu kendimize yakın hissettiğimizden ve onun gibi büyük bir bağımsızlık savaşçısını kendimize silah arkadaşı kabul ettiğimizdendir. Kökü dışarıda meselesine gelince biz bu toprakların çocukları ve bu ülkenin devrimcileriyiz ve gene bizler vatan için hayatını esirgemeyecek yurtsever baba ve ananın çocuklarıyız ve onlar bizleri bugüne kadar vatan, namus, bağımsızlık, hürriyet, insanlık mefhumlarına bağlı olarak yetiştirmişlerdir. Bu arada şunu belirteyim ki eğer babalarımız bize namusluluk, faziletlilik, bağımsızlık için ölümü göze alabilmek gibi üstün meziyetler yerine hırsızlık, üçkâğıtçılık ve namussuzluk kavramlarını öğretmiş olsaydı, bizler şimdi burada sanık mevkiinde değil, yüksek mevkilerde herkesçe itibar gösterilen şahıslar olurduk. Biz bu toprakların dışında verilecek her türlü karar ve emre karşıyız ki bunun için de esasen Amerikan emperyalizmine ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşıyoruz. Bizim kökümüz Türkiye’de ve Türkiye halkındadır. Kökü dışarıda olanlar varsa eğer onlar bizler değil Amerika’dan, NATO’dan, Dünya Bankası’ndan, Ortak Pazar’dan direktif alanlar ve bunların sonucu olarak da Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşürenlerdir. Son olarak bir iki cümle daha ifade edeceğim. 1961 Anayasası’nı yapanlar nasıl hayatlarını ortaya koyarak gerçekleştirdi iseler biz de hayatımızı ortaya koyarak bugüne kadar savunduk ve mezara kadar savunmaya devam edeceğiz. Bu yüzdendir ki, iddianamede isnat olunan suçu kabul etmiyorum ve kesinlikle reddediyorum, dedi. Ayrıca dosyadaki ifadelerimin alınış şekli üzerinde duracağım. Yakalandığım zaman evvela Elbistan karakolunda 12 saat kaldım, bu on iki saatin sekiz saati içinde sadist olan birtakım kimseler zevklerini tatmin etmek için devamlı olarak işkence yaptılar. Bundan sonra Maraş’a götürüldüm. Maraş’ta İkinci Şube Müdürü’nün bulunduğu sekiz saatlik işkenceye maruz kaldım. Bu işkencenin sonunda yürüyemez hale geldim. Bundan sonra tekrar Elbistan’a götürüldüm ve burada iki sayfalık ifadeyi sekiz günde aldılar. Bundan dolayı Elbistan’da, Maraş’ta ve karakolda tespit edilen ifadeleri kabul etmiyorum, dedi. Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli As. Savcılık’ta tespit edilen ifadesi okundu. Sanığın Jandarma tarafından tespit edilen ifadesi okundu. Sanıktan soruldu. İfademin başında örgüt diye bir beyan vardır. Bu örgüt Halk Kurtuluş Ordusu örgütü değil, Sosyalist Fikir Kulübü örgütüdür. Bunu demek istemiştim. Bir de ifademde Askeri Savcı tarafından tespit edilen ifademde, bize 100.000 liranın geldiğini söylüyorum, bu benim şahsi tahminimdir, kesin bilgim yoktur. Başka diyeceğim yoktur, dedi. İfadeye karşı İddia Makamı diyeceğim yoktur, dedi. Sanık Hüseyin Cemal Özdoğan söz aldı. Ben Osman Ar- kış’a silah vermedim, bu husus kendisinden sorulsun, dedi. Sanıktan soruldu, böyle bir şey yoktur. Hüseyin Cemal’den silah almadım, esasen böyle bir şey de söylemedim.
12. Diğer Sanık METİN GÜNGÖRMÜŞ’ün sorgusuna başlandı; İddianamede Türkiye’nin ve dünya olaylarının tahlili yapılmıştır. Bu tahliller yüzeysel olduğu için yanlış sonuçlar çıkmaktadır. Bu tahlillerin eleştirisini benden evvel sorgusu yapılan arkadaşlarım yapmışlardır. Bunların yaptığı eleştirilere katılıyorum. İddianamede hepimizin Dev-Genç üyesi olduğu iddia ediliyor. Bu doğru değildir. Ben şahsen Dev-Genç üyesi değilim. İddianamede ayrıca şahsımla ilgili bir cümle var. Bizimle birlikte giden subaylar yurtsever, diğerlerini işbirlikçi olarak ifade ettiğim iddiası var. Bu yanlış olarak zabta geçmiştir veya yanlış anlaşılmıştır. Ben şunu demek istedim (Türkiye’de bağımsızlık için kurtuluş savaşı veriliyor ve yurtsever subaylar da bağımsızlık savaşında yerlerini alacaktır). Ben bunu demek istemiştim. Ayrıca Anayasa’nın tamamını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs ettiğimiz iddiası var. Bu isnadı kesinlikle reddediyorum, kabul etmiyorum. 1961 Anayasası’nı şimdiye kadar savundum ve bundan sonra da savunacağım. Bizim amacımız Amerikan emperyalizmi ve onun ortakları olan işbirlikçi patronları, toprak ağalarını, vurguncu ve tefecileri, Türkiye’den kovmaktır. Amacımız bu kadar açıkken, amacımızın niçin saptırılmak istendiğini anlayamıyorum. Ayrıca bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni iskata ve vazifesini yapmaktan cebren men’e teşebbüs ettiğimiz iddiası var, bunu da sureti katiyede kabul etmiyorum, reddediyorum. Söyleyeceklerim şimdilik bu kadardır, dedi. Sanığın 8.6.1971 tarihli jandarma tarafından tespit edilen ve 13 Haziran 1971 tarihli As. Savcılık’ça tespit edilen ifadeleri okundu. Sanıktan soruldu, diyeceğim yoktur, yanlış olan kısımları peşinen düzeltilmiştir, dedi. İfadeye karşı İddia Makamından soruldu, diyeceği olmadığını beyan etti. Diğer sanıklardan soruldu, diyecekleri olmadığını beyan ettiler.
13. Sanıklardan SEMİH ORCAN’ın ifadesinin alınmasına başlandı; Benden evvel sorgusu yapılan arkadaşlarımın Türkiye’nin sosyoekonomik ve sosyopolitik yönünden yapmış oldukları eleştirilere iştirak ediyorum. İddia Makamının hakkımızda ileri sürdüğü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı cebren ilga, tağyir veya tebdile teşebbüs fiilini kabul etmiyorum reddediyorum. Böyle bir niyetimiz olsaydı, bunu Mahkeme huzurunda çekinmeden, korkmadan bağırırdık, devrimciler stratejik hedeflerini halktan hiçbir zaman gizlemezler. Ben devrimciyim, yurtseverim, bağımsızlık savaşçısıyım ve bu bağımsızlık mücadelesine, 1961 Anayasası’ndan aldığım güçle katıldım. Mustafa Kemal’in Bursa Nutku, Gençliğe Hitabesi bana güç veren diğer unsurlardır. Söyleyeceklerim bu kadardır. Elbistan’da evvelce ifadem alınmıştı, bunu kabul etmiyorum, içinde ne yazıldığım bile bilmiyorum, Muhabere Okulunda nezarette bulunurken MİT’ten zannettiğim bir subay da Askeri Savcı’dan sonra MİT’e gidilecek diye tehdit etmişti. Şimdilik söyleyeceğim bundan ibarettir, dedi. Sanığın 6 Haziran 1971 tarihli jandarmaca ve 13 Haziran 1971 tarihli As. Savcılık’ça tespit edilen ifadeleri okundu. Sanıktan soruldu, Ben Dev-Genç üyesi değilim. Bu husus yanlış yazılmış, ayrıca yataklık yapanlarla ilgili kısımları esasen As. Sav- cı’ya beyan etmiştim, doğrusunu Recep Sakın anlattı. Esasen bu konuda Sıkıyönetim 2 No. lu Mahkemede tanıklıkta yaptım, yataklıklarla ilgili beyanlarım doğru değildir. Yanlış zabta geçmiştir, dedi. İfadeye karşı iddia Makamından soruldu. Diyeceği olmadığını beyan etti. Diğer sanıklardan soruldu, Mustafa Yalçı- ner Semih Orcan’ı ben dağa götürmemiştim, Elazığ’dan getirmedim, bu husus kendisinden sorulsun, dedi. Sanıktan soruldu. Sanık cevaben iyi hatırlayamıyorum beni ya Metin Güngörmüş ya Kadir Manga Elazığ’dan almıştı. Tuncer Sümer ben gittiğimde esasen dağda idi. Besni’de kendisinden ayrılmıştım, dedi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
1- Sorgulara gelecek celse devam edilmesine,
2- Sanıkların tutukluluk hallerinin devamlarına ve getirtilmeleri için As. Savcılığa müzekkere yazılmasına,
3- Bu sebeplerle duruşmanın bugün saat 14.30’a tehirine oybirliği ve sırası ile karar verilip usulen açıklandı. 22.7.1971
BAŞKAN ÜYE ÜYE
Duruşmanın tehir edildiği aynı gün ve saatte mahsus salonda toplanıldı. Hey’ette, İddia Makamında, Tutanak Kâtipliği’nde değişiklik yok. Celse açılıp yoklama yapıldı/sanıkların İRFAN UÇAR hariç getirildikleri görülerek serbestçe yerlerine alındılar. Sanıklar vekillerinden Muvaffak Şeref, Niyazi Ağımaslı, Halit Çelenk, Kâmil Savaş, Zeki Oruç Erel, Kemal Yücel, Erşen Şansal, Refik Ergün ve Saffet Nezihi Bölükbaşı’nın geldikleri görülerek yerlerine alındılar. Duruşma tekrarlandı, sanıklardan Mehmet ASAL’ın sorgusuna başlandı.
13. Sanık MEHMET ASAL sorgusunda; Bu konuşmamda Türkiye’nin bugünkü durumuna ve bunun nedenlerinin tahliline girişmeyeceğim. İddianamenin eleştirisini de yapmayacağım, İddianamenin eleştirisi arkadaşlar tarafından yeteri kadar yapıldı. Bu eleştirilere ben de aynen katılıyorum. Bize yüklenmek istenen Anayasa’yı tadil, tağyir ve ilgaya cebren teşebbüs fiilini kesinlikle reddediyorum. Esasen böyle bir durum ortada mevcut değildir, esasen İddia Makamınca ileri sürülen ve Mahkemeye sunulan İddianame içerisinde bizim Anayasa’yı ilgaya cebren teşebbüs edeceğimizi gösterir deliller mevcut değildir. Bundan ve jandarmada iki ifadem alındı, dağda geçen olaylar doğrudur. Bunun haricinde poliste tespit edilen ifademi kabul etmiyorum. Elbistan’daki ifademin kabul edilmeme nedeni de bellidir. Elbistan’da işkence içinde ifadem tespit edilmiştir. Bu bakımdan kabul etmiyorum. Askeri Savcılık’taki ifademi şimdi hatırlayamıyorum, okunsun, dedi. Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli Askeri Savcılık’ça tespit edilen ifadesi okundu. Sanığın 10 Haziran 1971 tarihli jandarmaca tespit edilen ifadesi okundu. Sanıktan soruldu; Askeri Sav- cı’ya verdiğim ifadede bizi Mustafa Yalçıner’in gelerek götürdüğüne dair kısım var, bu yanlıştır. Biz bu konuyu Alpaslan Özdoğan ile konuşmuştuk ve bu konuşma üzerine 2 Nisan 1971 tarihinde, hatırımda kaldığına göre 5 kişi olarak Elbistan bölgesine gitmiştik dedi. İfadeye karşı As. Savcı’dan soruldu talep üzerine sanıktan soruldu; İddia Makamı ifademi alırken baskı yapmadı, zabta herhalde yanlış geçmiş olacak dedi. Sanık, beyanına karşı diğer sanıklardan soruldu, beyanda bulunmadılar. Sanıklardan Mustafa Çubuk’un sorgusuna başlandı.
14. Sanık MUSTAFA ÇUBUK sorgusunda; Ben İddianame hakkında bir eleştiride bulunmayacağım. Türkiye’nin 197 l’e nasıl geldiğini ve bunun sebeplerini de anlatmayacağım. Bu konuda arkadaşlarım yeteri kadar eleştiri yaptılar. Ben de bunlara aynen katılıyorum. Bize yüklenmek istenen suçu reddediyorum, kabul etmiyorum. Türkiye’nin bağımsızlığı için Amerikan emperyalizmi ile çarpışmak, onların yerli ortaklarına karşı koymak, ağalara, tefecilere karşı savaş vermek, 1961 Anayasası’nı ortadan kaldırmaksa, ve bu suç İddia Makamının tarifine göre kafalarımızı ipe uzatıyorsa, ayağımın altında bulunan sehpayı kendim itebilirim, Bizim düşündüğümüz tek şey ben ve arkadaşlarımın geleceği değil, önemli olan Türkiye ve Türkiye halkının geleceğidir. Başka diyeceğim yoktur, dedi. Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli Askerî Savcı tarafından tespit edilen ifadesi okundu. Sanığın jandarma tarafından tespit edilen 9 Haziran 1971 tarihli ifadesi okundu. Sanıktan soruldu; cevaben ben dağda arkadaşların yanında iken Hüseyin Cemal Özdoğan henüz gelmemişti. Hatırımda kaldığına göre 20 Nisan 1971 tarihinde arkadaşlardan ayrılarak Malatya’ya dönmüştüm. Güvercinlik mağarasına hangi tarihte gittiğimizi şu anda hatırlamıyorum, dedi. İfadeye karşı İddia Makamından soruldu, diyeceğim yoktur, dedi. Diğer sanıklardan soruldu, diyecekleri olmadığını beyan ettiler. Sanıklardan HACI TONAK’ın sorgusuna başlandı.
15. Sanık HACI TONAK sorgusunda; İddianame bizi Ana- yasa’yı tadil, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs suçundan suçlamaktadır. Bizim kişi olarak suçlanmamız ve burada sanık sandalyesinde bulunmamız önemli değildir. Türkiye toplumunun tarihsel gelişimi incelendiğinde görülecektir ki, bugün burada sanık sandalyesinde oturan Mustafa Kemal Atatürk, onun ilkelerinin uyanık savunucuları, 27 Mayıs Devrimcileri ve onların doğurduğu toplumsal dinamizmin unsuru olan bizleriz, bizimle birlikte sanık sandalyesinde 1961 Anayasası da oturmaktadır. 1961 Anayasası fikir özgürlüğünden bahsetmektedir. Ve biz fikir özgürlüğünü savunduk. Devletin bütün yurttaşları okutmak yükümlülüğü altında bulunduğu ve her vatandaşın konut dokunulmazlığının yine her vatandaşın seyahat özgürlüğünün var olup sınırlanamayacağından söz etmektedir. Biz de bunları Ana- yasa’nın öngördüğü bu ilkeleri savunduk. Bunlar Anayasamızın en başta gelen ilkeleridir. Bir kişi gecekonduda oturuyor ve her an evinin tepesine yıkılmasını bekler durumda ise, onun için konut dokunulmazlığı yoktur. Bir kişi eğer işsizse çalıştığı yerde emeğin gerçek karşılığını alamıyorsa, o kişi için fikir özgürlüğünün, seyahat özgürlüğünün hiçbir anlamı yoktur. Biz bunlara karşıydık ve Anayasa’nın öngördüğü ilkelerin savunmasını yapıyorduk. Anayasa’nın en can alıcı ilkelerinden bir tanesi hâkimiyet bila kaydı şart milletindir. Oysa Türkiye halkının çoğunluğunu teşkil eden Türkiye köylüsü toprak ağalarının ve çağ dışı düşüncelerin sultası altındadır ve onların özgür olarak oy kullanacakları özgür olarak temsilci seçecekleri akla gelemez. Çünkü kendileri Anayasa’nın öngördüğü özgür kişi haline getirilmemişlerdir. Biz Anayasa’nın bütün ilkelerini sonuna kadar savunduk. Bazı zamanlar cebimizde Anayasa taşıdığımız için polisten dayak yedik. Anayasa’yı ihlal edenler bugün bizler değil, toprak ağalığı müessesesini ayakta tutan, sosyal adalet ilkelerinin gelişmesine engel olan, Türkiye’nin çağ dışı koşullar içerisinde yaşamasına göz yuman kimselerdir. Arkadaşlar ayrıca İddianameyi eleştirdiler. Ben bu eleştirilere aynen katılıyorum. İddianamenin sonunda hepimiz hakkında Marksist, Leninist düzen kurmayı istemekle, bunu gerçekleştirmekle ve istemekle suçlanıyoruz, oysa Marksizm-Leninizm bir düzen değil bilimdir. Doğa kanunlarını ve toplumsal (Çizildi) olayları çözümlemekte bir anahtardır. Birçok demokratik ülkenin üniversitelerinde ders olarak öğretilmektedir. 1961 Anayasasının ikinci maddesine göre de bunun öğrenilmesi, eleştirilmesi yasak değildir. Söyleyeceklerim şimdilik bundan ibarettir, dedi. Sanığın 13 Haziran 1971 tarihli Askeri Savcılık’ça tespit edilen hazırlık ifadesi okundu. Sanığın C. Savcılığı’nca tespit edilen 31.5.1971 tarihli ifadesi okundu. Sanıktan soruldu; jandarmada alman ifademde müsademe sırasında altı kişi olduğumuzu beyan etmiştim. O zaman arkadaşlar yakalanmadığı için gizlemiştim. Halbuki grupta yedi kişi bulunuyorduk. Devamla Askeri Savcı’ya verdiğim ifadede düzenin demokratik yollardan değiştirilmesi gerektiğini beyan etmiştim, ancak (Çizildi) zorunlu olmadıkça silaha başvurmayız demiştim. Bu benim kişisel görüşümdür. Fakat gerçek bağımsızlık için silahlı mücadele zorunludur dedi.
İfadeye karşı İddia Makamı’n- dan soruldu, diyeceği olmadığını beyan etti. Diğer sanıklardan soruldu. AHMET ERDOĞAN söz alarak sanık ifadesinde Sıkıyönetim ilan edildikten sonra dağa çıktığımız gibi manalandırılabilecek beyanda bulunmuştur. Halbuki biz Sıkıyönetimden çok evvel o bölgedeydik dedi. Sanıktan soruldu, cevaben Sıkıyönetimden evvel Elbistan bölgesindeydik dedi. Ahmet Erdoğan söz alarak biz Sıkıyönetime karşı değil Amerikan emperyalizmine karşı çarpışmak için dağa çıkmıştık dedi. Hacı Tonak söz aldı, İddianamede geçen bir olay var, Radyolink istasyonunu basarak silah aldığım iddiası var. Bunu kabul ediyorum dedi. Sanık vekillerinden SADIK AKINCILAR söz aldı. Müvekkilim yakalandığında ifadesi tespit edilmiş, huzurda bulunduğu şu sırada da her iki ifade arasında mübayenet vardır. Jandarmada verdiği ifadede eylemlerini ne kasıtla yaptığını ifade etmiştir. Şu anda kendisi başka bir görüş ilave etmiş olabilir. Bu husus zapta geçsin dedi. Sanıklardan Hüseyin Cemal Özdoğan’ın sorgusuna başlandı.
Duruşmanın talik edildiği belli gün ve saatte mahsus salonda toplanıldı. Hey’ette Tutanak Kâtipliği’nde, değişiklik yok. İddia Makamında Bnb. Keramettin Çelebi’nin bulunmadığı, Yzb. Baki Tuğ’un yer aldığı görüldük. Celse açılıp yoklama yapıldı. Sanıklardan İbrahim Seven ve Necmettin Baca dışındakilerin geldikleri, sanık vekillerinden Muvaffak Şeref, Halit Çelenk, Niyazi Ağımaslı, Alp Kuran, Sabahattin Koksal, Kemal Yücel ve Er- şen Sansalın geldikleri görülerek yerlerine alındılar.
Duruşma tekrarlandı, Sanık İRFAN UÇAR’m duruşmaya yeni getirilmesi sebebiyle, Mahkemeye karşı itimatı olup olmadığı soruldu. Sanık itimadım vardır yoktur şeklinde talebim yoktur, 72 gündür tutuklu olarak bulunuyorum. Avukatım ve ailemle görüştürülmedim, dedi.
HÜVİYETİNİN TESPİTİNE GEÇİLDİ
HÜVİYETİ: İRFAN UÇAR Tayyar oğlu, 1947 doğumlu, Bolu nüfusuna kayıtlı, Çankaya Yıldız Mah. No. 229’da mukim, ODTÜ Makine Mühendislik Bölümü son sınıf öğrencisi olduğu anlaşıldı. İddia Makamı sanıkla ilgili iddiasını okudu. İzah etti, sanığın sorgusuna başlandı.
Ben 27 Mayıs 1971 günü akşamı İstanbul’da tutuklandım.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. ve 2. Şube’de sabaha kadar dövüldüm. Sabahleyin saat 08.00’de beni 2. Şube’ye getirdiler. Ellerimi kelepçe ile arkadan bağladılar. Ayaklarımı bir sopaya bağladılar. Sırtüstü yere yatırdılar, ayaklarımı yukarı kaldırdılar, ve İddia Makamı tarafından iddia olunan eylemlere katıldığımı ikrar için sabahleyin saat 08.00’den akşamleyin 17.30’a kadar onar dakikalık fasılalarla sürekli olarak üç kişi ayaklarıma sopa ile vurdu. On dakikalık fasılalarda 2. Şube’nin Müdürünün makam odasında yere dökülen tuzlu su üzerinde yürüttüler. Bu sırada ben sırtüstü yerde yatarken bir kişi sağ kolumun bir kişi de sol kolumun üzerine basıyordu. Diğer bir kişi ağzıma basıyordu, diğer 4. bir şahıs da falakaya bağlı olan ayaklarımı oynatmamam için arkamı jopla zorluyordu. Öğle yemeğine kadar hiç ara verilmedi, ayaklarım şişti, öğle yemeğinde kendileri yemeğe gitmek için ara verdiler. Beni de bir köşeye oturttular, ayaklarımı tuzlu su dolu kovaya soktular. Öğleden sonra saat 13.00’de aynı i/kence tekrar başladı. Ve saat 15.00 sıralarında ayaklarım parçalandı. Ayaklarımın parçalanması ile yetinmeyen ilgililer mutlaka bu eylemlere katıldığını sana ikrar ettireceğiz ve hazırladığımız ifadeyi imzalatacağız dediler. Benim hazırlanan ifadeyi imzalamam ve herhangi bir arzu edilen şekilde beyanda bulunmamam üzerine parçalanmış olan ve kan akan ayaklarım üzerinde aynı işkenceye devam ettiler. Bu işkence aynı gün 17.30’a kadar devam etti. Saat 17.30 sıralarında ayaklarım tamamen parçalandığı ve kemikler gözüktüğü için ve her sopa vuruşta üzerlerine kan sıçradığı için baygın vaziyette hücreye attılar. Ayaklarımı bir paçavra ile sardılar. Üç gün hiçbir tıbbi müdahalede bulunulmadan beton zemin üzerinde sadece su ve ayran içirerek beklettiler. Üç günün sonunda arkadaşlarımdan Tıp Fakültesi öğrencisi İlkay Demir’in ayaklanma pansuman yapmasına müsaade ettiler. Ye kangren olma ihtimali ortaya çıkınca Çapa Hastanesi’nden olduğunu ve isminin Garabet Arman olduğunu zannettiğim bir Dahiliye Uzmanı getirttiler. Bu uzman kendi branşı dışında olduğu için hiçbir müdahalede bulunamadı. Sadece kan kaybından Joğan tansiyon düşüklüğünü giderici ilaçlar verdi. Bir de nereden şikâyetçisin diye sordu. Arkamdan sağ kaburga kemiklerimden ve göğüs kafesimden ıstırap duyduğumu söyledim. Ağrı dindirici haplar verdi. Ayrıca ülser ilacı verdi. Ben ülser değilim. Arkamdan duyduğum ıstırabı gidermek maksadıyla verdiğini zannediyorum. (Çizildi) makatım tahriş olmuştu, kanamayı durdurmak için verdiğini zannediyorum. Kendisi de bu şekilde beyanda bulundu. Ayaklarıma herhangi bir müdahalede bulunamadığı için orada görevli bulunan polis memurlarından ismini bilmediğim birisi berber makası ile ayaklarımda iltihap toplayan ve şişen yerleri kesti. Mikrop kapmaya karşı da tuvalet ispirtosu kullandı. Bundan sonraki günlerde dışarıdan polis memurlarına kendi paramızla aldırdığımız pansuman malzemeleri ile tedavimi arkadaşım İlkay Demir yaptı. Daha sonra isminin Sabriye olduğunu zannettiğim bir bayan hemşire geldi. Haziran ayının 13’üne kadar Emniyet Müdürlüğü en üst katında 1. Şube’de telefonlu hücre tabir edilen hücrede beton üzerinde yatıp kalkarak tedavim devam etti. Bu sure içerisinde yerimden hiçbir şekilde kıpırdayamadığım için küçük tuvaletimi arkadaşlarımın temin ettiği kutular içerisine yaptım. Büyük tuvaletim için ise 3-4 günde bir arkadaşlarım kucaklarında tutarak götürdüler. Ayın 13’ünden sonra Harbiye garnizonu olduğunu zannettiğim yere getirildim. Buraya da kucakta götürüldüm. Burada kapalı bir hücrede kaldım. Yalnız bu hücrede yatacak yatak vardı ve her öğün yemek getiriliyordu. Burada bir doktor ve bir Astsubay nezaretinde tedavim yapıldı. Aradan bir ay geçmesine rağmen ayaklarımdaki derin yaralar kapanmadı ve yürüyemediğim için 1000 Yataklı Haydarpaşa As. Hastanesi’ne nakledildim. 1 Temmuz’dan itibaren burada tedavim yapıldı. Ayaklarımdaki yaralar kısmen, kapandıktan ve yürüyebilir hale geldikten sonra iki gün önce taburcu edildim. Cumartesi günü da Ankara Kapalı Cezaevi’ne naklim yapıldı. Ben Savcı’nın iddia ettiği eylemlerden sorumlu değilim. Sanık Mahkeme safahatında bilgim yoktur. Sorgum bilahare yapılsın, Mahkeme safahatından malumatım yoktur. Adli Tıbba şevkimi talep ediyorum. Avukatımla da görüşmedim, dedi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Sanığın sorgusuna mani herhangi hukuki bir engel mevcut bulunmadığı cihetle, bu yoldaki talebinin REDDİNE, Adlî Tıbba şevki ve bu hususların tespiti yolundaki talebinin ise kendisine müsnet suçlar ve davamızla direkt bir ilgisi ve rabıtası bulunmadığından idari tasarruf ve işlem konusu olduğu cihetle keza bu yoldaki talebinin de REDDİNE oybirliği ve sırası ile karar verilip usulen açıklandı.
BAŞKAN UYE
Ali ELVERDİ Ahmet TETİK
Tuğgeneral Hâkim Yarbay
UYE T. K
Mehmet TURAN
Hâkim Yarbay