Avukatlık mesleğinin başlangıcını, Arzuhalciler oluşturmaktadırlar. Ancak onlarda hukuki bilgileri ile değil tecrübeleri ile uyuşmazlık taraflarına yardımcı olmakta idiler. İlk olarak 1660 yılında arzuhalcilik mesleği sadrazam emriyle resmen düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, arzuhalcilik yapanların nitelikleri, mesleğe başlarken izin alma zorunluluğu, mesleğe girme koşulları ne gibi yerlerde çalışabilecekleri belirtilmiştir. Zamanla arzuhalcilik mesleği yozlaşmıştır. Zamanla arzuhalciler; kadılar, mahkeme kâtipleri ve mübaşirler ile yakın ilişki içerisinde bulunan kişilerden oluşmaya başlamıştır. Dükkân köşelerinde, kahvehanelerde cami ve medrese avlularında, yasaları bilmeyenlerin diviti beline sokanlar arzuhalcilik yapmaya başlamışlardır. Daha sonra ortaya çıkan dava vekilliği müessesinin ise ismi; Ayak Kavafı (yürüyen, ayaklı esnaf), Tezvir (Yalancı, arabozucu)idi. Mesleğimize yönelik ilk “yalancı, sahtekâr” ithamları o dönemde başlamıştır. Ve üzülerek belirtilmek gerekirse aradan yıllar geçmesine rağmen halen devam etmektedir.
Dava vekilleri ilk yıllarda gerçek anlamda savunma yapmayıp, taraflara yardımcı olmuşlar ve tarafların savunmalarını yönlendirmişlerdir. Kadıya hizmet etmiş mübaşirler, görevlerinden ayrıldıktan sonra mahkemelerde işleri olan kişilere yardımcı olmaktaydı. Bunların yanında Karamanlı, İncesulu, Niğdeli mahalle bakkalları da dava vekilliği yapmaktaydılar. Bu bakkallar İstanbul’un lüks semtlerinde oturur, alış veriş nedeniyle kadı ve mahkeme çalışanları ile tanış olmaları nedeniyle vatandaşlar tarafından dava vekili olarak görevlendirilirlerdi. Bu gruptakiler okuma yazma dahi bilmedikleri için sözlü savunma yaparlardı. Okuma yazma bilmedikleri gibi Türkçeyi de doğru dürüst konuşamazlardı. Verdikleri bilgiler ve önerilerin aksine genellikle mahkemelerden aksi kararlar çıkardı. Böyle bir cehalet içerisinde olan kişiler, müvekkillerden para almakta zorlanır ” falana filana vereceğim diyerek” para alırlardı.
Aradan geçen uzun yıllar sonrasında kurulan hukuk mektebinin (Mekteb-i Hukuk-i Sultani – eski İstanbul hukuk-) ilk mezunları;
- Artin Mustiçyan
- Vartan Muradyan
- Diran Bedrosyan
- Vasidis
- Yanko Mamopulos
- Artin Topbaş olduğu bilinmektedir.
Ve kurulan ilk baronun ismi de Konstantinopla barosudur. Kurucusu bir Fransızdır.
Osmanlı döneminde böyle rezil (!) bir mesleği Osmanlı tebaasının yapmayacağı düşünülürdü ve o yüzden hukuk fakültesinin ilk mezunları arasında Türkler yer almamıştır. Dava vekilleri halk arasında o kadar kötü tanınırlardı ki, Meclis-i Mebusan’ın üyeleri Hasan Fehmi Paşa’ya “Bir müzevir, ayak dellalı mebus olur mu, memleket yalancılar eline kaldı, ayak kavafları başımıza başkan oldu” diyerek büyük tepki gösterilmiştir.
13.01.1876 tarihinde dava vekilleri hakkındaki nizamname ile ilk kez savunma mesleği kapsamlı şekilde düzenlenmiştir. Bu nizamname ile 21 yaşını bitirmiş, hukuk mektebi mezunları, hukuk tahsili edenler, aynı anda kamu görevinde bulunmayanlar, önceden bir suçtan dolayı mahkûm olmayanlar, iflas etmemiş olanlar, sınav neticesi alacakları ruhsatname ile dava vekili olabiliyorlardı.
Dava vekilleri hakkında nizamname ile düzenleme yapıldıktan sonra ilk olarak Avukat kelimesinin kullanıldığı ilk düzenleme 14.02.1882 de yayınlanan bir yasa ile getirilmiştir. Bu düzenlemede;
Avukat olabilmek için 21 yaşında olmak, yüz kızartıcı ya da başka suçtan mahkûm olmamak, hükümette memur olarak bulunmak, gerekli ruhsata sahip olmak, yapılacak yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmak gerekiyordu.
Ancak bu düzenleme neticesinde Avukatlık mesleğinde düzenleme sadece 4 sene devam edebilmiştir. 4 yıl sonra savunma, 1886’dan sonra ahlak düşkünü şarlatanların dolandırıcıların en gözde mesleği haline gelmiştir. Mesleğin vatandaş gözündeki yeri de şuan farklı bir yerde değildir. Görüldüğü üzere tek başına sınav yapmak mesleğin kalitesini artırmamaktadır.
Yukarıda anılan düzenlemeler neticesinde Hukuk Fakültesi mezunlarından başkalarının Avukat olamaması, o tarihe kadar Avukatlık mesleğinden rahat para kazananları ve bu mesleği kendi çıkarları için kullananları fazlasıyla rahatsız etti. Mesleği kullanarak insanları dolandıranlar, mesleğin düzene sokulmasından, mesleğin sadece hukuk mektebinden mezun olanlar tarafından yapılmasından rahatsızlık duydular. Avukatlık mesleğinin belirli eğitim ve stajla yapılmasının meslekte tekel oluşturduğunu, Osmanlı topluluğu’nun çalışma özgürlüğünü kısıtladığı iddiasıyla Saray’a aracı gönderdiler, Padişahı etkilediler. O dönemde padişah olan 2. Abdülhamit, 16.09.1886 yılında dava vekilliliğinin serbest olduğunu herkes tarafından yapılabileceğini buyurdu. Osmanlı Devletinde böylesine bir buyruk savuma mesleğinin çöküşü demekti. Meslek fermandan sonra hızla yozlaştı.
Savunma mesleğindeki sorunların dağ gibi büyümesi üzerine 31.07.1908 yılında dava vekilleri toplanıp hararetli tartışmalar sonucunda hukuk mektebi mezunlarının basit bir sınav neticesinde ruhsat alma şartı getirilmesini kararlaştırmışlardır. Ve ilk defa dava vekillerinin (baro) levhaya kaydedilmesine karar verilmiştir.
O dönemlerde Adalet Bakanlığı tarafından verilen ruhsata sahip olanlar 1. sınıf, valiler tarafından ruhsat sahibi olanlar ise 2. sınıf vekil sayılmakta idi. 1. sınıf vekiller temyiz mahkemelerinde de savunma yapabilirken, 2. sınıflar yapamamaktaydı.
Ancak yukarıda bahsi geçen alınan kararlar meslekte yozlaşmayı engelleyememiştir. Dava vekilliği tefecilerin, hainlerin, casusların, sahtekârların yaptığı bir meslek haline gelmiştir. Savaş yıllarında meslek mensuplarının çoğunluğunun azınlıklardan oluşmasından dolayı dava vekilleri düşman devletler lehine casusluk yapmaya başlamışlardır. Artık mesleğin kokuşmuşluğun had safhasına ulaşmasından sonra İstanbul Barosu tarihin en büyük tasfiyesini yapmış, baro levhasına kayıtlı 960 Avukatın 473’ünü tek bir kararla levhadan silmiş, meslekten men etmiştir.
1924 yılında çıkarılan 460 sayılı yasa da Avukatlık stajı 3 yıldır. Staj süresi 1926 yılında 2 yıla indirilmiştir.
Daha sonraları Cumhuriyet döneminde 03.04.1926 yılında çıkarılan Avukatlık Kanunu daha önceden dava vekilliği izni almış olanlar 5 yıl adli hizmette bulunanlar, 10 yıl izinsiz dava vekilliği yapmış olanlara bir sınav neticesi 3 dava vekilinin olmadığı yerlerde Avukat olarak görev yapabileceğini düzenlemiştir.
27.06.1938 yılında staj 2 yıl olarak düzenlenmiş bunun ilk yılı Avukat, diğer yılı ise mahkeme bünyesinde yapılacaktır. Staj sonrasında ise 2 profesör ve 2 yüksek yargıç ve bir Avukattan oluşan juri önünde başarılı olanlar baroya kabul edilmektedir.
1948 yılında çıkarılan yasa ile staj süresi 1 yıla indirilmiş, sınav zorunluluğu ise kaldırılmıştır.
07.06.1969 yılında staj süresi 1.5 yıla çıkarılmış ve Barolar Birliği’nin yılda 5 kez açacağı sınavda başarılı olma zorunluluğu getirilmiştir.
30.01.1979 yılında sınav kaldırılmış ve staj 1 yıla indirilmiştir.
Görüldüğü üzere uzun yıllar boyunca mesleğimiz horlanmış, aşağılanmış ve değer verilmemiştir. Meslek ne zaman ki yozlaşmanın doruğuna ulaşmış o zaman meslek ile ilgili düzenleme yapma yoluna gidilmiştir.
Almanya’da staj 24 aydır. Staj sonrasında, staj boyunca alınan notlar ile birlikte stajyerin sınava alınıp alınmayacağına karar verilir. Stajyer sınava girmeye layık görülürse yazılı ve sözlü sınava alınır. Yazılı sınavda barajı geçemeyenler sözlü sınava kabul edilmezler. Stajyerler staj sonrası yapılan sınava sadece iki defa katılabilirler. İki kez başarısız olan bir daha sınava giremez.
Avusturya’da staj 7 yıldır. Doktora yapan stajyerler için ise 6 yıl. Stajın belirli bir kısmını tamamlayan stajyerler ilk sınava girerler bu sınav baraj sınavıdır. Bu sınavı başaranlar 2. sınava girebilir. Her iki sınavda yazılı ve sözlü yapılmaktadır. Stajyerler 2 defadan fazla sınava giremezler.
Fransa’da staj 3 yıldır. Fakülte mezunları Barolar Meslek Eğitim okullarına ön stajyer olarak kabul edilir ve 1 yıl boyunca eğitim görürler. 1 yıllık eğitimi tamamlayanlar 5 saatlik yazılı sınava girerler. Sınav kâğıtları bir profesör ve okul yönetiminde görevli Avukat tarafından ayrı ayrı okunur. İkinci sınav sözlü sınavdır. Her stajyere bir konu verilir ve 3 saatlik bir hazırlama süresi tanınır. Hazırlıklarını tamamlayanlar 15 dakikalık sürede savunmasını yapar. Bu sınavı başaranlar 2 yıl boyunca Avukat yanında staj yapmak zorundadır.
Görev olarak savcılık ile Avukatlık arasında pek bir fark göremiyorum, kanunların onlara tanıdığı ayrıcalıklar dışında (otopsi, bazı hallerde yakalama emri verme vs.). Savcılar halkın gözünde bu kadar saygınken neden Avukatlar değil, hiç düşündünüz mü?
Avukatlık stajı yapanların çoğu kağıt üzerinde (naylon staj) yapıyor. Avukatlık Kanunundan bihaber olan binlerce Avukat var. Meslek kurallarının neler olduğunu bilmeyen binlerce Avukat var. Şahsen ben meslek kurallarının birini bile ihlal edecek duruma geldiğimde ilk aklıma gelen disiplin cezası oluyor. Meslek kurallarını bilmeyen birinin, disiplin cezasından ne haberi olur ne de korkusu. Meslekteki yozlaşmaya hiç mi engel olmaz sanıyorsunuz. Hiçbir Hukuk Fakültesi mezunu, okulu yüksek başarıyla bitirmiş olanlar dahil, mezun olur olmaz dilekçe yazmaya, duruşmalara girmeye başlayamaz. Hepimiz bu yollardan geçtik, hepimizin ilk dilekçeleri, ilk davaları oldu, lütfen kendimizi kandırmayalım.
Bu yazı, sitemiz yazarlarından Av. Çiler N. Koşar tarafından, sitemizde yayınlanmak üzere gönderilmiştir.
Av. Çiler N. Koşar – https://www.cnkhukuk.com/