<< MAKALE BAŞLIKLARI
GİRİŞ
İş Hukuku, Borçlar Hukuku’nun temel prensiplerinden olan sözleşme ser- bestisini sınırlama amacı taşımaktadır. Bu amaç, iş sözleşmelerinin tarafı olan işçinin korunmaya muhtaç olmasından kaynaklanmaktadır.
Teknolojik gelişmeler ve rekabetin artması ile birlikte çalışma tarzları da değişmeye başlamıştır. İşverenler klasik belirsiz süreli çalışma yerine, ihtiyaçlarını tam karşılayacak belirli süreli sözleşmeleri tercih etmektedirler. Bu sayede fesih prosedürlerinden ve maliyetlerinden, iş güvencesi hükümlerinden kurtulma imkânı da elde etmektedirler.
Belirli süreli iş sözleşmelerinin işverene sağladığı yararlar göz önüne alındı- ğında, bu hakkın kötüye kullanılması ihtimali de akla gelecektir. Bu nedenle, belirli süreli iş sözleşmesi yapma imkânının sınırlanması gerekecektir. 1475 sayılı İş Kanunu döneminde bu sözleşmeler ile ilgili düzenleme bulunmamakta idi. Uygulama ve yargı, özellikle zincirleme iş sözleşmeleri ile verdiği kararları MK. md.2 ve hakkın kötüye kullanılmasına dayandırmakta idi. 4857 sayılı İş Kanunu, belirli süreli iş sözleşmelerinin ancak objektif şartlar bulunması halinde yapılabileceğini belirterek sınırlama yoluna gitmiş, konuyu yasal temele kavuşturmuştur.
Belirli süreli iş sözleşmelerinin sözleşme süresi içerisinde bildirimli fesih yolu ile sona erdirilememesi ise bu sözleşmelerin işçiyi koruyan boyutu olarak ele alınabilir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun düzenlemeleri, AB’nin 99/70 sayılı Yönergesi’nden de büyük ölçüde esinlenmiştir. Özellikle, zincirleme iş sözleşmelerinin kötüye kullanımını önlemek için belirtilen hükümler önem arz etmektedir. Bu Yönerge, ayrımcılığın giderilmesi amacını da taşımaktadır.