Çengelköy Cinayeti: 1913’ün Kanlı Sayfası

Osmanlı İstanbul’unun sisler ardında kalmış karanlık bir vakası, Çengelköy Cinayeti, İhsan Birinci’nin kalemiyle 1966’da gün yüzüne çıktı. Hayat Tarih Mecmuası‘nın 1 Aralık 1966 tarihli sayısında yayımlanan bu çarpıcı metin, 1913 yılında yaşanan ve dönemin toplumunu derinden sarsan bir katliamın izlerini sürüyor. Birinci’nin arşiv belgelerine ve tanık ifadelerine dayanarak aktardığı bu olay, sadece bir suç hikâyesi değil; aynı zamanda II. Meşrutiyet döneminin sosyal çalkantılarını, yoksulluğun doğurduğu çaresizliği ve adalet arayışını da gözler önüne seriyor.

Sultan Vahideddin’in veliahtlık yıllarında Çengelköy’deki köşkünün gölgesinde geçen bu cinayet, tefeci Süleyman Efendi’nin evinde işlenmiş ve bir ailenin yok oluşuyla sonuçlanmıştı. Faililerin kimliği, polis takibi ve nihayetinde adaletin yerini buluşu, Birinci’nin ustalıkla kurguladığı gerilim dolu bir anlatıya dönüşüyor.

Çengelköy Cinayeti

Çengelköy’de Sultan Vahideddin’in veliaht iken oturduğu köşkün aşağı tarafındaki evlerin birinde korkunç çığlıklar yükseldi. Evkaf dairesinde, onun bunun parasını kırmak suretiyle tefecilik yapan ve bu suretle “altın babası” olarak tanınan Süleyman Efendi’nin evinde, İstanbul’u heyecana veren müthiş bir cinayet işleniyordu. Yıl 1913 idi…


Tarihsel Bağlam ve İhsan Birinci’nin Katkısı

İhsan Birinci (1925-2012), Türkiye’nin önde gelen tarihçi ve arşivcilerindendi. Hayat Tarih Mecmuası gibi dergilerde yayımladığı yerel tarih araştırmalarıyla, unutulmuş olayları belgeleriyle gün ışığına çıkarmasıyla tanınır. Çengelköy Cinayeti de Birinci’nin bu titiz çalışmalarının bir örneğidir. Metinde, dönemin polis soruşturma tekniklerinden sosyal dinamiklere kadar pek çok ayrıntı, okuyucuya Osmanlı’nın son dönemindeki İstanbul’un gerçekçi bir portresini sunar.

Not: Metinde geçen “Tatlıcı Raif” ve “Kara Ahmed” gibi karakterlerin infazı, dönemin adalet anlayışının yansımasıdır. İdam kararları, 1910’ların ceza hukukunun sertliğini gösterirken, Birinci’nin anlatımı suçun ardındaki insani trajediyi de ihmal etmez.


 

Çengelköy Cinayeti

Yazan: İhsan BİRİNCİ

Çengelköy’de Sultan Vahideddin’in veliaht iken oturduğu köşkün aşağı tarafındaki evlerin birinde korkunç çığlıklar yükseldi. Evkaf dairesinde, onun bunun parasını kırmak suretiyle tefecilik yapan ve bu suretle “altın babası” olarak tanınan Süleyman Efendi’nin evinde, İstanbul’u heyecana veren müthiş bir cinayet işleniyordu. Yıl 1913 idi…

Süleyman Efendi, bir tesadüf eseri olarak o gece evine gelmemişti. Kapı camını kırmak suretiyle içeri giren meçhul şahıslar, ikinci kattaki yatak odasında ev sahibi yerine, yaşlı karısı ile genç kızını bulmuşlardı. Gürültüye uyanan biçarelerin bıçaklardan korunmak için uzattıkları elleri parçalanmıştı. Canavarlar bununla yetinmemiş, korkularından birbirlerine sarılan ana ile kızını kısa zamanda yere sermişlerdi. İki kadını öldüren şerirler sofaya çıkınca, yukarı kattan gürültüye koşan Süleyman Efendi’nin oğlu İsmail Hakkı Bey’le karşılaştılar. İsmail Hakkı Bey’in merdiven başındaki ışığı yakması, hayatına mal oldu. Daha ağzını açamadan, vücudu delik deşik edildi. Fakat asıl maksatlarına kavuşamayan katiller de kaçmaya mecbur olmuşlardı.

Süleyman Efendi’nin evinden gelen tüyler ürpertici haykırışlarla; cam kırılmalarını işitip sokaklara dökülen muhit sakinlerinin uğultusu, düdük sesleri karışıyordu. Vak’a mahalline ilk gelenlerden biri, komşu evlerin birinde oturan Üsküdar taharri memuru kâtip Salih olmuştu. Az sonra da polisleriyle yetişen Çengelköy merkez memuru Şevket Bey, hadiseye el koymuş ve bu işe Üsküdar polis müdürlüğü taharri dairesi başmemuru Hidayet Bey’i memur etmişti.

blank

Polisleri yanına alan taharri komiseri Şevket, polis memuru Tatar Mustafa ve kâtip Salih ile birlikte, açık kalan kapıdan içeriye girdiklerinde korkunç manzara ile karşılaşmışlardır. Üç katlı ahşap binanın birinci katından itibaren, yerler kan içindeydi. Yukarı kata çıkan merdiven basamaklarında, beyaz gömleği kana bulanmış bir adam yatıyordu… Başı alt basamakta, ayakları yukarıya doğru uzanmış olan bu ceset, ev sahibi Süleyman Efendi’nin oğlu İsmail Hakkı Bey’di. Yatak odasına koşan memurlar, yerde ana ile kızını yine birbirlerini kucaklamış vaziyette gördüler.

Hemen orada kısa bir görüşme yapan memurlardan, kâtip Salih, cinayetin hırsızlık maksadıyla işlendiğini ileri sürmüştü. Zira komşusu olan bu aileyi gayet iyi tanıdığından; haklarında kimsenin böyle feci bir cinayeti işleyecek kadar husumeti olamayacağına emindi. Bu hale göre birden ziyade kişiler tarafından işlenen cinayetin faillerini Çengelköy’de aramak beyhude olacaktı.

Kanuni formaliteye göre, müddeiumumi ve adli tabibin gelmesi için sabahı beklemek gerekiyordu. Onlar gelinceye kadar geçecek zamanda bir şeyler yapabilmek arzusunu gösteren Sertaharri Hidayet Bey:
— Arkadaşlar, dedi. Neredeyse sabah olacak. Karakola gitmektense; Çakaldere’ye doğru çıkalım. Hem etrafı tararız, hem de orada oturan bir tanıdıktan sıcak bir yorgunluk kahvesi içeriz.

Alacakaranlıkta etrafı gözetleyerek ilerleyen polis ekibi, Çakaldere’ye yaklaştıkları sırada, Hidayet Bey, birden arkadaşlarından ayrılıp sola saptı… Bir şeyler sezdiğini anlayan diğerleri, oldukları yerde durdular. Bir hayli ilerleyen Hidayet Bey, az ötede bir hışırtı duymuştu, tabancasını çekerek:
— Kıpırdama, yakaladım!.. Diye bağırdı.

İhtarını duyan memurlar, koşarak yanına geldiler. Yüzüstü yere yatmış bir şahıs, evvela dizlerinin üzerine doğruldu ve sonra elleri havada ayağa kalktı. Dağılmış saçları ve boynunda çarpılmış kravatı ile, efendiden bir adama benziyordu. Elektrik fenermenin ışığı altında, sararmış bir yüz belirdi.
— Kimsin?
— Hidayet Bey, beni tanımadınız mı? Kumkapı’daki kahvede görüşürdük.

Bu beklenmedik cevaba bir an tereddüt geçiren taharri şefi, biraz daha sokulunca, meçhul şahsı iyice tanıdı. Ahırkapı’da oturan Evkaf Nezareti kâtiplerinden Mehmet Tevfik idi.
— Tevfik Efendi bu hal nedir?
— Sorma ağabey, güya felekten bir gece çalmaya gelmiştik!…
— Dağ başında böyle şey olur mu?
— Akşamdan beri burada bekleyip durdum. Beni bir Arap karısı gelip alacaktı.

blankYalan söylediğini belli eden bu adama, Hidayet Bey sert bir lisanla:
— Kimmiş o yosma? diye çıkışınca, Mehmed Tevfik iyice afallamıştı. Kekelemeye başladı. Sorgusunun diğer kısımları da karakolda tamamlandı… Mehmed Tevfik ile cinayetin işlendiği evin sahibi Süleyman Efendi, aynı dairede bulunuyorlardı. Son zamanlarda maişet darlığı çeken Mehmed Tevfik, kendisi gibi tefeci olan zengin arkadaşını soymayı zihnine koymuştu. Fakat bunu tek başına beceremeyeceğini anlayınca, Çakır Kemal’in çetesinden Tatlıcı Raif, Kara Ahmed ve Hamal Yahya’yı kandırmıştı.

Mehmed Tevfik’in ifadesi şöyleydi:
— Beni bir oyuna getirdiler. “Hazırlık tamam. Şimdi Çengelköy’e git ve Vangel’in meyhanesinde otur. Biz arkadaşlarla gelip seni alırız.” dediler. Ben işin iç yüzünü sorduğumda: “Kadın, kumar hepsi var!…” dedi.

O gece saat ona doğru Tatlıcı Raif meyhaneye gelerek beni aldı. Sokakta tanımadığım iki kişi bizi bekliyordu. Tavırlarında kumarbaz veya hovarda hali yoktu. Şüphelenmiştim ama ne çare, bir kere yola çıkmıştık. Bir aralık Tatlıcı Raif, “Eve hep birden girmeyelim. Belki etraftan gören olur.” Kara Ahmed’i göstererek: “Biz evvela bununla girelim, işaret verince, siz de gelirsiniz,” dedi. Ben orada kalmıştım. Bahçe duvarından girdikleri evden, az sonra gürültüler geldi. Camların kırılması üzerine, oradan kaçıp Kadıköy’e geldim. İşte her şeyi biliyorsunuz. Kanundan kaçılmaz, götürün beni.

Kara Ahmed ile hamal Yahya’yı Yeldeğirmeni’nde şimendifer işçilerinden Halli adındaki arkadaşlarının odasında yakaladılar. Temizlemeye vakit bulamadıkları üstleri başları kan içindeydi. Sıra, ele başları Tatlıcı Raif’in yakalanmasına gelmişti. Hamal Yahya’nın beyanına göre, Haydarpaşa İbrahimağa çayırına kadar beraber gelmişler, sonra birbirlerinden ayrılmışlardı.

On beş gün araştırmadan sonra, o civardaki doktor Hüseyin Remzi Bey’in boş köşkünde saklandığı öğrenildi. Sıkı takip yüzünden yiyecek bulamadığı için, neredeyse açlıktan öleceği öğrenilince, yirmi polis köşkün etrafını sardı.

Tam bu sırada civar sakinlerinden Tulumbacı Necip, Hidayet Bey’e yaklaşarak:
— Arandığınız adam karşıki değil, bu önünüzdeki köşkte saklanıyor! diye bir ihbarda bulundu. Vakit geçirmeden işaret edilen köşkün pencere camı kırılarak bekçi Remzi içeri sokuldu. Bekçi az sonra heyecan içinde geri döndü.
— Raif içerde!… Elinde tabancasıyla merdiven başında duruyor.

Köşkün kapısına yüklenen polisleri, bir anda karşısında gören Tatlıcı Raif, şaşırmıştı. Bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını oynattı. Sonra ani bir kararla, elindeki tabancayı kenara fırlattı. Bitkin adımlarla merdivenden inerek, polislerin yanına geldi. Teslim olmuştu.

Böylelikle yakalanan failler, adaletin pençesinden kurtulamamışlardı. Sevkedildikleri mahkemede; Tatlıcı Raif ile Kara Ahmed idam, Hamal Yahya 30 yıl kürek, Mehmed Tevfik 15 yıl kürek, Fahreddin 10 yıl kürek cezasına mahkûm oldular. Tatlıcı Raif ile Kara Ahmed’in idam cezaları, Kadıköy’de infaz edildi.

 

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

🔗 Günün ilgi Görenleri

Arabuluculuk Anlaşma Tutanağı – Cebri İcraya Elverişlilik

Arabuluculuk anlaşma belgesinde; alacağın şarta bağlanması, eda hükmü içermemesi...

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi – 2024-2025 Yılı

Resmî Gazete'de 03.10.2024 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye Barolar...

Dünya’da Bilinen İlk Mahkeme Kararı

İ.Ö. 1850 yıllarında Sumer ülkesinde bir cinayet işleniyor. Biri...

Türk İdari Yargılama Hukukunda Bilirkişi Raporlarının Hukuki Niteliği

İdarenin faaliyet alanının çeşitlenerek artmasının bir sonucu olarak bu...

Akıllara Durgunluk Veren Bir Katliam Hikayesi, Yargılanma...

18 Ağustos 1958 günü Üsküdar Salacak'ta, 30 yaşındaki Elif...

Seri Katiller ve Anormal Kişisel Bozukluklarının Yansıması...

Anormal kişisel bozuklukları ifadelerine de yansımış seri katiller ve...

Katillerinin Öldürmeden Önce Fotoğrafladığı Kurbanların Son Fotoları

Bazı seri katiller, daha çok zevk almak veya polis...

Canavar Hisle İşlenmiş Bir Cinayet, Bu Cinayete...

Kamuoyunda büyük yankı gören olay İstanbul Ortaköy’de Eylül 1999’da...

Bir Korku Hikayesi : Loana’nın Ürkütücü İntihar...

Bu fotoğraf, ölümlerinin hemen akabinde  hayatlarını kaybedenlerin fotoğraflarının çekiminin,...
0
Would love your thoughts, please comment.x