Picquart, iz sürmekte kararlıdır. Esterhazy‘nin ele geçen mektuplarının içeriğinden bir başka bilgiye daha ulaşır. Esterhazy, önemli belgeleri elde etmek için Savaş Bakanlığında uygun bir yere atanma girişimlerinde bulunmuştur.
Kuşkusuz saptanan bu son olay, çok önemlidir.
Picquart ulaştığı bu sonuçlardan General Boisdeffre’i bilgilendirir.
Boisdeffre, Picquart’a General Gonse ile görüşmesini salık verir.
Yaşanan bu olaylar, durumu yakın izleyen basına da yansır.
L’Eclair başta olmak üzere kimi gazeteler bu tür girişimleri kamuoyuna duyurur.
15 Eylül 1896’da General Gonse, Picquart’ı makamına çağırır. Guyane’daki hükümlü Dreyfus’ün kendisini neden ilgilendirdiğini, üstüne vazife olmayan işlere neden karıştığını sorar.
Picquart, hükümlünün ailesinin Davanın aslını öğrenmeye çalıştığını, iş yanlış yola sokulursa Savaş Bakanlığının zor duruma düşeceğini söyleyince General öfkelenir: ‘Sen çeneni kapatırsan bundan kimsenin bilgisi olmaz’ der.
Picquart’ın yanıtı kesindir: ‘Böyle bir olaya araç olamam’.
General Gonse, Davanın yeniden açılmasını istememekte, Picquart’ın susması için baskıda bulunmaktadır.
Ancak Picquart, kararlıdır, tersini düşünmektedir.
Daha da ileri gider. Toplanan kanıtlar karşısında Esterhazy’nin tutuklanmasını ister.
Kabul edilmez.
Öte yandan Bernard Lazare da boş durmaz. İlkin yaptığı araştırmaları, ayrıca hükümlülük kararından ve yargılamanın kurallara uygun yapıldığından neden kuşkulandığını anlatan yirmi dört sayfalık bir kitapçığı 6 Kasım 1896’da Brüksel’de yayımlar: ‘Yargısal bir Yanılgı: Dreyfus Davasının Gerçek Yüzü’.
İkinci olarak Bernard Lazare, basın çevrelerini kazanmaya çabalar. Gazete yayın müdürlerini ziyaret eder. Figaro’dan Ferdinand de Rodays, her şeye hazırdır. Rochefort, Jaurès’ten daha yüreklendiricidir. Buna karşılık L’Intransgeant’dan Ernest Vaughan ile Siècle’in, la Petite République’in, la Libre Parole’un müdürleri doğal olarak cesaret kırıcıdırlar.
Genelde basın Lazare’ı izlemek istemez. Aslında bu, parasal yük getirebilir nitelikte bir girişimdir de.
Üçüncü olarak Lazare, yazdığı kitapçığı senatör ve milletvekillerine de yollar.
Bütün belgelere söz konusu kitapçıkta yer verilir.
Bu kanıtlar karşısında haklı olarak Davanın yeni baştan görülmesi, duruşmanın gizli değil herkesin gözü önünde açık yapılması istenir.
Yayınevi kitapçığın ikinci baskısını yapar ve Paris’te satışa sunar.
10 Kasım 1896’da Le Matin gazetesi, ünlü ‘bordro’nun tıpkıbasımını yayımlar.
Bilirkişi Teyssonnières, yanlışlığı hemen anlamıştır.
Kamuoyunda dalgalanma başlar.
Alman Askeri Ataşesi Schwartzkoppen de, daha sonra yayımlanan anılarında (cep defterinde yer alan anılar, Carnets) belirttiği üzere, yayımlanan belgeyi görür görmez Dreyfus Davasının bir yargısal yanılgı olduğunu anlamıştır.
Kesin olan nokta şudur: Dreyfus ile Esterhazy birbirine karıştırılmıştır.
Alman Hükümeti, bu yanlışlığın düzeltilmesi için ataşeye izin vermez. Ancak Ataşe Esterhazy ile görüşür, onun ile Dreyfus arasında bir ilişki bulunduğu kanısını ulaşır.
Bu arada Dreyfus’ün eşi Lucie, Yargıtay Ceza dairesine başvurur. Davanın yenilenmesini ister.
Le Matin gazetesinde yayımlanan tıpkıbasım ile Brüksel’de çıkan kitapçıktaki belge üzerine sağ kanattan ulusçu Milletvekili Castelin, 18 Kasım 1896’da Ulusal Meclis Başkanlığına konuyla ilgili bir soru önergesi verir.
Binbaşı Henry durumun kötüye gitmekte olduğunu anlar.
Henry, Alexandrine diye imzalanmış, Schwartzkoppen’e yollanmış Panizzardi’nin bir mektubunu üstlerine götürür ve daha sonra da dosyanın içine bir başka belge ile birlikte koyar.
İlk belgede şöyle yazmaktadır: ‘Sevgili dostum, bir milletvekilinin Dreyfus hakkında bir soru önergesi verdiğini okudum. Roma’dan yeni açıklamalar istenirse, asla bu Yahudi ile ilişkim olmadığını söyleyeceğim. Sorulursa siz de böyle söyleyin. Tamam, anlaştık değil mi? Zira hiç kimse onunla olup biteni asla bilmemeli.’
Kuşkusuz Dreyfus’ün aleyhinedir, bu.
Ama sahtedir de.
Henry korkmuş, olayı peçelemek için Panizzardi’nin 1894 ve 1896 tarihli önemsiz iki mektubunu daha dosyaya koymuştur.
Zarfıyla, başlığıyla, imzasıyla birlikte ustaca yapılan bir belge sahteciliğidir, bu. İtalyan Ataşesi Panizzardi’nin yazısı ve imzası ustalıkla kendi yazılarından kopya edilmiştir. Söz konusu belge sahteciliği, takma adı Leeman olan Lemercier-Picard adlı bir yazı ustasının kaleminden çıkmadır.
Ancak Lemercier-Picard, sahte belge düzenlerken bir kusur işlemiş, káğıttaki dört köşe çizgiler arasındaki renk başkalığını gözden kaçırmıştır.
Bu başkalık, sahteciliğin ortaya çıkmasında başat işlev görecektir.
Bu belgeden sonra ikinci bir belge daha ortaya çıkar.
Bu yeni belgenin sözde içeriğine göre, İtalyan Askeri Ataşe, Dreyfus ile Alman Ataşesi Schwartzkoppen’e İtalyan Askeri Ataşesi Pinazzardi aracılık etmektedir: ‘Kitabı yolluyorum. Uzlaştığımız üzere hesabınıza 180 yolluyorum. Tamam. Çarşamba akşamı saat sekizde, Laurent’da buluşacağız. Bizim elçilikten sadece biri Yahudi olan üç kişi çağırdım. Sakın gelmezlik etmeyin. Alexandrine.’
Kendi komutanları elbette Henry’nin bir sahtecilik işlediğinden haberli değildirler.
Özellikle General Boisdeffre, gerçek sandığı bu belgeler karşısında kuşkularından, kaygılarından kurtulmuştur.
General, kendisini ve kimilerini rahatsız eden Picquart’dan da kurtulmaya karar verir.
Picquart’ı Tunus’a Sus kentindeki 4. Alaya yollar.
Onun yerine de en olmayacak kişiyi, Henry’yi atar.
*DEVAMI SONRAKİ YAZIMIZDA ***
Dreyfus Davası – 8 .. Zola: “Bu Adaletsizliğe Meydan Okuyacak Kadar Güçlüyüm”