Dreyfus Davasıyla ilgili hemen her gün Fransa’da yeni bir durum yaşanır.
Picquart, hainliği bir başka subayın yaptığını saptar: Esterhazy.
Zira Esterhazy’nin el yazısı ihanetin kanıtı ünlü ‘bordro’daki el yazısının ta kendisidir.
Nitekim Esterhazy’nin el yazısı Bilirkişi Bertillon’a gösterilince ‘Aman Tanrım, bu bordrodaki yazı!’ diye haykırır.
Dreyfus’ün hüküm giymesinde doğrudan ya da dolaylı rol oynayanların Davayı ve kendi sorumluluklarını ört bas etme çabalarına karşın Picquart, Paris’ten ayrılmadan önce General Gonse’u son kez uyarır ve taşıdığı sırrı mezara taşımak niyetinde olmadığını söyler.
Buna da uyar.
Bu arada Milletvekili Castelin’in soru önergesini yanıtlayan Savaş Bakanı General Billot, Dreyfus Davasında yasalara uyulduğunu, kararın doğru olduğunu söyler. Ulusal Meclisin yurtseverlik duygularına seslenerek ülkeye zarar verilmemesini ister. En uç sağdan en uç sola dek bütün milletvekillerince alkışlanır.
Öte yandan Henry, hemen her gün Dava dosyasına sahte yeni belgeler eklemektedir. Amacı Picquart’ı suçlu durumuna düşürmektir. Savaş Bakanlığına gelen belgelerde sahtecilikler yapar. Ancak bunların muhatabına ulaşmadan önce başkalarınca alınıp resimlerinin çekildiğinden habersizdir.
Picquart bunu öğrenir.
Ölürse, öldürülürse bütün bunların yok olup gideceğini bildiğinden Avukat Leblois ile buluşur. Bütün gizli belgeleri ona verir.
Avukat Leblois, dürüstlüğüyle ünlü Senato Başkanvekili Scheurer-Kestner ile 12 Temmuz 1897’de buluşur.
Kestner, Av. Leblois’nın anlattıklarından dehşete düşer.
Henry öğrendiği bu durumu köşeye sıkışmakta olan Esterhazy’ye Espérance imzasıyla bildirir. Esterhazy, Alman Askeri Ataşesi Schwartkoppen’den Dreyfus’ün eşiyle görüşmesini, Dreyfus’ün gerçekten suçlu olduğunu ona söylemesini ister. Ataşe buna yanaşmaz.
Esterhazy, Genel Kurmayda görevli Gribelin ve du Paty de Clam ile de görüşür. İkisi de kılık değiştirmiştir.
Bu türden buluşmalar çok sık yapılır.
Esterhazy, ‘D… alçağı’ diye başlayan ve kapatması kanalıyla aldığı belgeyi daha önce dönemin Cumhurbaşkanına iletmiş, ölüm tehlikesi karşısında bulunduğunu belirtmiş, korunmasını istemiş, önlem alınmadığı takdirde ne gerekiyorsa yapacağı tehdidinde bulunmuştur.
Cumhurbaşkanı da, Paris Valisi Saussier’yi uyarmıştır.
Saussier, Esterhazy’yi çağırtmış, elinden bu belgeyi almıştır.
Tam bu sırada basın, Dava sırasında savunma makamından gizlenen belgeler bulunduğunu kamuoyuna duyurur.
Hiç kimsenin bu belgelerden haberi yoktur.
Bu sırada Le Matin de, sadece yargıçlar ile savunmanın bildiği ‘bordro’nun tıpkıbasımını yayımlar.
Dreyfus’ün kardeşi Mathieu, asıl suçlunun bulunmasını isteyen dilekçesini, daha önceleri 15 Kasım 1895’te Savaş Bakanlığına vermiş, ama bir sonuç çıkmamıştır.
Bu kez basında tıpkıbasımı çıkan ‘bordro’yu aile yazı uzmanlarına inceletir.
Scheurer-Kestner, kimi senatörlere, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet ve Savunma bakanlarına, dostu ünlü yazar Marcel Proust’un tanıştırdığı Zola’ya Dreyfus’ün kesinlikle suçsuz olduğunu söyler.
Henry, du Paty de Clam, Esterhazy birlikte bir çıkış yolu ararlar.
Bu arada Henry sahte belgeler düzenlemeyi sürdürür.
Böylece Dreyfus’ün en azından Esterhazy’nin el yazısını taklit ettiği ileri sürülebilecektir.
Asıl suçlu Esterhazy ise çok cüretlidir. Utanç verici suçlamalardan kurtulmak istediğini yazar Cumhurbaşkanına.
Bu arada Bernard Lazare’ın yayımladığı kitapçıktaki ‘bordro’nun resmini görür görmez yazının müşterisi Esterhazy’ye ait olduğunu anlayan Bankacı Castro, durumu Scheurer-Kestner’e bildirir.
Mathieu de Savaş Bakanına bir mektup yazarak gerçek suçlunun Esterhazy olduğunu duyurur.
Basın da duyar bunu ve kamuoyuna açıklar.
Savaş Bakanı, General De Pellieux’yü soruşturma yapmakla görevlendirir.
Bu arada eski kapatması da Esterhazy’nın suçlarını basına açıklar.
4 Kasım 1897’de Başbakan Méline, Ulusal Meclis kürsüsünde ‘Dreyfus Davası diye bir sorun yoktur’ der.
Ancak General De Pellieux, başlangıçtan beri Picquart’ın etkisiyle suçlunun Dreyfus olduğu kanısındadır. Yine de Binbaşı Ravary’yi Esterhazy hakkında soruşturma yapması için 4 Aralık 1897’de görevlendirir.
Ravary, savunmayı ve bilirkişilerin görüşlerini değerlendirerek Esterhazy’yi serbest bırakır. Ama raporunda Albay Picquart’ı suçlar.
General de Saint-Germain başkanlığında toplanan soruşturma kurulunun raportörü General Dubois, Picquart hakkındaki bütün suçları yeniden ele alır ve gizli belgeleri Av. Lebois’ya vermekle suçlar onu.
Bütün bunlara karşın Hükümet, olayların gelişme biçimi karşısında her şeyin açıklığa kavuşması için sağduyulu bir çıkış yapar. 2 Ocak 1898’de Esterhazy’nin yargılanması için harekete geçer.
Ama kimisi kapalı, kimisi açık oturumlarla süren yargılama sonucunda Esterhazy aklanır.
‘Yaşasın ordu! Yaşasın Esterhazy!’ çığlıkları, alkışları arasında mahkemeyi terk eder.
Mahkeme üyelerinden binbaşı Rivals, asıl suçlunun Picquart olduğu kanısındadır.
Dreyfus Davasında en büyük tarih, kuşkusuz, 13 Ocak 1898’dir.
O gün, Picquart hüküm giyer ve cezaevine konur.
O gün, Scheurer-Kestner, olayların etkisiyle ilk kez Senatoda Başkan Vekilliği seçimini yitirir. Tıpkı Dreyfus Davasına karşı olan başkaları gibi.
O gün, Dreyfus Davasının ayrıntılarını Scheurer-Kestner’den öğrenen Emile Zola, sahneye çıkar. L’Aurore gazetesinde kendi deyişiyle ‘Fransa’nın şerefini kurtaracak olan’ yazısını yayımlar: ‘J’accuse…! Lettre au Président de la République: Suçluyorum…! Cumhurbaşkanına mektup’.
Zola, aslında daha önceleri 1897 yılının 1 Kasımında ‘Sendika’, 5 Kasımında ‘Tutanak’, 25 Kasımında ‘Bay Scheurer-Kestner’ başlıklı yazılarını Le Figaro gazetesinde yayımlamıştır.
Tepki almıştır. Gazete tepkiler üzerine bu tür yazılara bundan böyle yer vermeyeceğini kamuoyuna duyurunca Zola kendi başının çaresine bakmıştır. O, romanları birçok dile çevrilmiş dünyaca ünlü bir addır. Üstelik akçalı durumu da iyidir. Kimseye gereksinmesi yoktur. Bu kez görüşlerini kitapçıklarla kamuoyuna duyurmuştur. 14 Aralık 1897’de ‘Gençliğe Mektup’, 6 Ocak 1989’de ‘Fransa’ya Mektup’ adlı kitapçıklarını yayımlamıştır.
Bununla birlikte bu yazıların, kitapçıkların hiçbiri 13 Ocakta yayımlanan yazı kadar etkili ve sarsıcı olmamıştır.
Aydın sorumluluğunu taşıyan Zola, Dreyfus Davası ile ilgili olarak eşine yazdığı bir mektupta, bu olayın uzun süreden beri beynini kurcaladığını, yüreğini rahatsız ettiğini, beni ilgilendirmez diyerek susmayı alçaklık olarak gördüğünden uyuyamadığını belirtir ve ‘Bundan sonra başıma gelecek olanlar hiç umurumda değil. Bu adaletsizliğe meydan okuyacak kadar güçlüyüm’ demektedir.
Zola’ya göre her şeye karşın ‘Gerçek yol alıyor: La vérité en marche.’
Nitekim dediği gibi gerçek yol alacak, hedefine ulaşacaktır.
*DEVAMI SONRAKİ YAZIMIZDA ***