Giordano Bruno Davası: Ortaçağ’dan Modern Çağa Geçişte Düşüncenin Yargılanması

📌 Fikirleri uğruna yakılarak öldürülen filozof Giordano Bruno’nun davası, sadece bir inanç meselesi değil; özgür düşüncenin, hukuk sisteminin ve insanlık onurunun sınandığı karanlık bir dönemin aynasıdır.

Giordano Bruno Davası, Rönesans’ın özgür düşünce savunucularından birinin Engizisyon tarafından yargılanıp yakılarak öldürülmesini konu alır. Bu dava, hem hukuk tarihi hem de ifade özgürlüğü açısından karanlık bir dönemin simgesidir. Bruno’nun fikirleri, evrenin sonsuzluğu, tabiatın birliği ve dogmalara karşı düşünsel başkaldırıyı içerir. Yargılanma süreci ise modern yargı ilkelerinin henüz doğmadığı bir dönemin korku temelli sistemini gözler önüne serer.

🔍 Engizisyon Mahkemeleri ve Hukuk Tarihine Etkisi

Giordano Bruno’nun Engizisyon mahkemelerindeki yargılanması, sadece bireysel bir trajedi olarak kalmaz; aynı zamanda tarih boyunca laik yargı sistemlerini bile etkilemiş bir muhakeme usulü sistemini gözler önüne serer. Bu sistemin yapısı ve işleyişi, derin bir ilmi vukufla inşa edilmiş ama çoğu zaman tam olarak anlaşılamamıştır.

Fransız hukukçu P. Fournier bu sistemi şöyle tasvir eder:

“Eski Kilise Müessesesi burada muhteşem bir abide gibi göze çarpıyor; Hristiyan Roma bu müessesenin inşasına, yeni imanın kuvvetiyle birlikte, dünyaya hâkim olanlardan aldığı hükümet ananelerini malzeme olarak getirmiştir.”

Bu dava, düşünce suçlularına karşı yürütülen mahkemelerin sembolüdür. Bruno gibi, sadece düşüncelerinden ötürü yargılanan ve hayatlarını bu uğurda feda eden çok sayıda isim vardır: Vanini, Campanella, Galilei, Servetus gibi… Burada onların felsefeleriyle değil, yargılama süreçleriyle ilgileniyoruz. Zira bu yargılamalar, farklı dönemlerde insanların cezayı hak ettiğine nasıl kanaat getirildiğine dair örnekler sunar.


👶 Rönesans’ın İçinde Bir Çocuk: Bruno’nun Doğumu ve Dönemi

Bruno, 1548’de İtalya’nın Kalabriya bölgesindeki Nola şehrinde, Avrupa’nın köklü sarsıntılar yaşadığı bir dönemde doğdu. Yeni keşiflerin, yeni fikirlerin ve kökten sorgulamaların havada uçuştuğu bir çağda… Onun doğumu:

  • Bacon’dan 13 yıl önce,

  • Copernicus’un ölümünden 5 yıl sonra,

  • Galileo’dan 16 yıl önce,

  • Shakespeare ile çağdaş olacak şekilde,

  • Spinoza’dan 80, Leibniz’den 100 yıl önce gerçekleşmiştir.

Yani Bruno, hem zamanının hem de zamanının çok ötesinde bir fikir dünyasında doğmuştu.


🔭 Kopernik Devrimi, Reform ve Engizisyon’un Gölgesi

Bruno’nun doğduğu çağda dünya değişmekteydi. Amerika kıtası keşfedilmişti; Copernicus’un teorileri göklerin sonsuzluğunu ve dünyanın merkezde olmadığını iddia ediyordu. Martin Luther’in Reformu Katolik Kilisesi’ni sarsmıştı. Fakat aynı zamanda Engizisyon Mahkemeleri yeniden harekete geçmişti. Bruno için bu dönemde yaşamak, hem tehlikeli hem de heyecan vericiydi.


🧠 Mizacı, Kaderini Belirledi

Asker bir babanın oğlu olan Bruno, büyük ihtimalle ailesi tarafından askerlik mesleğine yönlendirilmek istenmişti. Ancak o, bambaşka bir yola saparak Dominiken tarikatına katıldı. Mizacı ise bu dini ortamla uyuşmazdı: kavgacı, asi, sorgulayıcı ve öğrenmeye aç bir gençti. Daha rahipken bile sorduğu sorular ve getirdiği yorumlarla çevresindekileri rahatsız etti. İhbar edildi, cezalandırıldı, sonunda Napoli’deki Engizisyon Mahkemesi’ne çağrıldığında kaçarak hayatının yönünü değiştirdi.

Bu kaçış onun hayatını bir sürgüne çevirdi. Artık bir “gezgin âlim”di. Avrupa’nın pek çok şehrinde—Cenevre, Toulouse, Paris, Oxford, Marburg, Prag, Frankfurt—dolaşarak konferanslar verdi, fikirlerini tartıştı. Her gittiği yerde dostlar kadar düşmanlar da edindi. Şöhret kazandığı kadar nefret topladı.


✉️ Bruno’nun Kendini Tanımlayışı

Oxford Üniversitesi’ne yazdığı bir mektupta kendini şu şekilde tanımlar:

“Fikirleri tasdik edilen, Avrupa üniversitelerinde tanınan bir filozof; uyuyan fikirleri uyandıran, cehaleti yola getiren bir adam. Hiç kimseyi üstün görmeyen, sadece doğru olanı savunan bir kişilik. Budalalar ve riyakârlar tarafından nefret edilen ama asil ruhlar tarafından sevilen bir şahsiyet.”

Bu sözler, onun kendisine ne kadar güvendiğini ama bir o kadar da ne denli izole bir karaktere sahip olduğunu açıklar.


🌀 Fikirlerinde Sonsuzluk ve Vahdet

Bruno’nun felsefesinin merkezinde evrenin sonsuzluğu, tabiatın birliği ve Tanrı’nın insanla birleştiği inancı yer alır. Copernicus’un evren modelini coşku ile benimsemiş, onun sadece bir varsayım değil, ilan edilmesi gereken bir hakikat olduğunu savunmuştur.

“Kâinatın sınırları sonsuzluğa ulaşıncaya dek yok olmadıkça, Bruno kendini özgür hissedememiştir.”

—H. Höffding

Bruno’nun eserleri şiirsel bir üslupla doludur. “Ölüme bile dalacağım” diyerek ifade ettiği coşku, onun vecd halinde bir felsefi idealizme bağlılığını yansıtır. Fikirleri yer yer sembollere, istiarelere bürünse de içlerinde güçlü bir doğa felsefesi, Aristo’ya karşı mücadele ve vahdet-i vücut inancı vardır.

🕳️ Venedik’te Kurulan Tuzak: İhbar ve Yakalanış

Giordano Bruno, 1591 yılı sonbaharında Venedik’e geldi. Bu, onun için oldukça riskli bir karardı. Daha önce Engizisyon tarafından iki defa yargılanmış, birinde gıyabında mahkûm edilmişti. İtalya’ya dönüş, özellikle de Engizisyon sisteminin hâlen aktif olduğu bir dönemde, neredeyse intihar sayılabilecek bir tercihti.

Bruno’nun Venedik’e gelme sebebi, bazı kaynaklara göre Papa XIV. Gregorius’a ithaf ettiği bir eser aracılığıyla Kilise ile barışma umuduydu. Ancak bu iyimserliğin temelinde gerçekçilik yoktu. Zira onu Venedik’e çeken, Giovanni Mocenigo adlı bir asilzade ve talebesiydi. Mocenigo, Bruno’nun hafıza teknikleri üzerine sıradışı bilgilere sahip olduğuna inanıyor ve bunları öğrenmek istiyordu.

Fakat Mocenigo zayıf, kıskanç ve şüpheci bir kişiliğe sahipti. Beklediği bilgileri alamayınca hayal kırıklığına uğradı. Muhtemelen günah çıkaran rahibinin etkisiyle Bruno’yu Engizisyon’a ihbar etti. Bu, sadece bir ihbar değildi—planlı bir tuzaktı.


👁️ Engizisyon’un İşleyişi: Venedik Mahkemesi’nin Yapısı

Bruno’nun yakalandığı Venedik Engizisyon Mahkemesi, doğrudan Roma’ya bağlı olmayan, Venedik Cumhuriyeti’nin denetimindeki özel bir yapıydı. Bu mahkeme:

  • Roma’nın değil, doğrudan Venedik Senatosu’nun yetkisi altında çalışıyordu.

  • Hâkim heyeti, Papalık Nuncius’u (elçisi), Venedik Patriği, Engizisyon Başhâkimi ve Senato tarafından atanan üç laik üyenin oluşturduğu karma bir yapıya sahipti.

  • Her yıl tayin edilen laik hâkimler, yapılan işlemleri devlete bildirme ve gerekirse durdurma yetkisine sahipti.

Bu yapı, Roma’daki Engizisyon’a kıyasla daha yumuşak ve hukukî denetime açık bir sistemdi. Yine de sonuçları bakımından acımasız olabilirdi.


🗓️ 23 Mayıs 1592: Tutuklanma ve İhbarlar

Bruno, Mocenigo tarafından 23 Mayıs 1592’de Engizisyon’a teslim edildi. İhbarı yapan Mocenigo, bunu “vicdanımın baskısı ve günah çıkaran rahibin emriyle yaptım” diyerek gerekçelendirmişti. Bruno’yu ciddi sapkınlık suçlamalarıyla itham etti.

İki gün sonra, 25 Mayıs’ta ikinci bir ihbar daha yapıldı. Bu kez iddialar arasında şunlar vardı:

  • Bruno, Engizisyon Mahkemesi’nden korkmadığını söylemişti.

  • Suç teşkil eden sözleri yalnızca Mocenigo’ya söylediğini iddia etmişti.

Bu süreçte Engizisyon, Bruno’nun geçmişine dair bilgi toplamak için Frankfort’taki bazı kitapçıları ve tanıkları çağırdı. Elde edilen ifadeler çelişkiliydi ama şüphe yaratmaya yetti.


⚖️ Gizli Sorgular: İşkence Olmasa da Yıkıcı Süreç

29 Mayıs 1592’de Bruno, mahkeme önüne çıkarıldı. Resmî kayıtlarda görünüşü “orta boylu, kumral sakallı, 40 yaşlarında bir adam” olarak tasvir edilir. İlk sorguda neden Venedik’e geldiği, geçmişte neler yaptığı detaylı biçimde soruldu.

Aynı gün, Mocenigo bir kez daha ifade vererek Bruno’nun “rafızîce” (sapık inançlı) yeni ifadeler kullandığını iddia etti.

30 Mayıs’ta Bruno tekrar sorguya alındı. Bu kez yazdığı kitaplardan ve kullandığı felsefî dilden dolayı kendisine yöneltilen eleştirileri kısmen kabul etti:

“Bazı eserlerimde, iyi bir Hristiyan’ın kullanmayacağı şekilde, fazla filozofça bir dil kullanmış olabilirim.”

2 Haziran 1592’de daha yoğun ve sorgulayıcı bir celse yapıldı. Bruno bu sefer, fikirlerini doğrudan dine karşı değil, felsefî düşünce kapsamında söylediğini savundu:

“Ben bunları Katolik inancına saldırı maksadıyla değil, felsefî bir tartışma çerçevesinde dile getirdim.”


🧬 İnanç ve Felsefe Arasında

Aynı gün Bruno’ya Hristiyan inancının temel kavramları olan enkarnasyon (tecessüt), cevher dönüşümü (transsubstansiyasyon) ve reenkarnasyon (tenasüh) hakkında sorular yöneltildi. Tevkifhanede yapılan bu sorguda Bruno, bazı etik konularda da ahlâki olarak uygun olmayan ifadelerde bulunduğunu itiraf etti.

Haziran 1592’de yapılan sorgular, daha çok Bruno’nun diğer ülkelerdeki ilişkileri ve rafızîlerle olan temaslarına odaklandı. Kraliçe Elizabeth ve diğer Protestan prensleri övdüğü, sapkınlarla yakın ilişkiler kurduğu iddia edildi. Bruno, bu ithamları şöyle savundu:

“Ben bu şahısları ne dindarlıkları için ne de rafızî oldukları için övdüm; onları yalnızca ahlaki meziyetlerinden ötürü takdir ettim.”


📚 Delil: Bruno’nun Kitapları ve Tanıklar

Haziran sonunda Engizisyon, Bruno’nun De Sigillis Hermetis et Ptolomei adlı eserine ulaştı. Bu kitap, Hermetik gelenekle astrolojik semboller üzerineydi ve tehlikeli bulunuyordu.

23 Haziran’da çağrılan tanıklar—tarihçi Morosini ve Ciotto—Bruno’nun inanca doğrudan saldırmadığını ifade ettiler. Buna rağmen sorgular artarak sürdü.


⚠️ Direnişten Çöküşe: Son Sorgular

30 Temmuz 1592’de yapılan son sorguda Bruno’nun tavrı değişmişti. Önceki cüretkâr tavrı kaybolmuş, korku ve yorgunluk izleri görülmeye başlamıştı. Bu kez şöyle konuştu:

“Rafızî olduğumdan şüphe edilmesine fırsat verdiğimi kabul ediyorum. Ancak vicdanım hep azap içindeydi. Hatalarımı düzeltmek niyetindeydim.”

Bruno, bu ifadeleriyle ilk kez alçaldı. Resmî kayıtlara göre Engizisyon heyetine şu şekilde seslendi:

“Tüm günahlarımın affı için Tanrı’dan ve siz asalet sahibi efendilerimden bağışlanma dilerim. Hakkımda verilecek kararı kabul ediyor, ne emir verilirse yerine getirmeye hazırım.”

Ayrıca şöyle bir rica da bulundu:

“Ne olur bana ağır bir ceza verin; böylece tarikatta taşıdığım elbisenin onurunu alenen zedelemeden kurtulayım. Hayatım bağışlanırsa, geçmişteki rezaletimi unutturacak kadar temiz bir hayat süreceğime yemin ederim.”

🚪 Roma’ya Sevk: Sessizliğe Gömülen Altı Yıl

30 Temmuz 1592’deki son sorgudan sonra Bruno’nun Engizisyon heyetinden af dilediği, pişmanlığını ifade ettiği görülür. Bu noktada mahkemenin kararına etki edebilecek bir gelişme yaşanmış gibi görünse de işler farklı ilerler.

🔸 17 Eylül 1592 tarihinde Roma’daki Mukaddes Ofis (Engizisyon Mahkemesi), Bruno’nun Roma’ya sevkini talep eder.

🔸 28 Eylül 1592’de konu Venedik Senatosu’nda tartışılır. Venedik Cumhuriyeti bu talebe hemen uymak zorunda değildir çünkü kendi yargı yetkisini koruma konusunda kararlı bir devlettir.

Fakat Papa’nın temsilcisi, Bruno’nun Venedik vatandaşı olmadığını, hakkında daha önce Napoli ve Roma’da davalar açıldığını vurgular. Neticede Cumhuriyet, Bruno’yu Roma’ya teslim etmeye karar verir.

Ve böylece 27 Şubat 1593’te Bruno artık Roma’dadır.


🕳️ Tarihsel Kayıtların Suskunluğu: 1593–1599

Bruno’nun Roma’da geçirdiği altı yıllık hapis süreci, tarihin en karanlık noktalarından biridir. Çünkü:

  • Hangi sorgulara tabi tutulduğu,

  • Hangi delillerin gündeme geldiği,

  • İşkenceye maruz kalıp kalmadığı,

  • Bir itirafta bulunup bulunmadığına dair

    hiçbir resmî kayıt günümüze ulaşmamıştır.

Bu süreçte Bruno’nun sadece Dominiken kimliği dolayısıyla bazı yumuşaklıklar gösterilmiş olabileceği, ya da af talebi üzerinde uzun süre düşünüldüğü ihtimalleri öne sürülmektedir.

Ama gerçek şudur: Bruno bu dönemde gözden kaybolmuştur. Ne yazık ki onun sesini bir daha ancak ölümünden hemen önce duyacağız.


📜 1600: Karar ve İnfaz

🔸 9 Şubat 1600 tarihinde Bruno, Roma’daki Engizisyon Başhâkimi’nin sarayında mahkeme huzuruna çıkarılır.

🔸 Orada, yaşlı ve bilgili kardinallerden oluşan heyetin önünde aforoz edilir ve “kan dökülmeksizin cezalandırılması” için sivil makamlara teslim edilir.

(Not: “Kan dökülmeksizin” ifadesi, yakılarak idam anlamına gelir.)

🔸 Mahkeme kararını dinledikten sonra Bruno şöyle der:

“Muhtemeldir ki, siz bu kararı, benim duyduğum korkudan daha büyük bir korkuyla verdiniz.”

Bu cümle, tarihe geçen en onurlu meydan okumalardan biri olur.


🔥 17 Şubat 1600: Campo de’ Fiori Meydanı

Bruno sekiz gün daha hapishanede tutulur. Pişman olup olmayacağı gözlemlenir. Ancak Bruno, herhangi bir geri adım atmaz. Sonunda 17 Şubat 1600 sabahı, Roma’nın Campo de’ Fiori meydanına götürülür.

Tam yakılacağı sırada bir haç uzatılır. Bruno onu reddederek iter. Yüzünü kararlılıkla alevlere çevirir.

Bedeninin yanışı, sadece fiziksel bir son değildir. Ortaçağ zihniyetinin sembolü olan Engizisyonun karşısında, fikir özgürlüğünün ateşle sınandığı bir dönüm noktasıdır.


⚖️ Suçlu muydu?

Bruno hakkında şu soruyu sormak kolaydır: “Gerçekten suçlu muydu?”

Ne yazık ki bu soruya net yanıt verilemez çünkü:

  • Hakkındaki tüm iddialar açıkça belgelenmemiştir,

  • Mahkûmiyetinin gerekçeleri eksik veya imha edilmiştir.

Ancak o dönem için “suç” sayılan şey, özgürce düşünmek, inançları sorgulamak ve bilimi savunmaktı. Bruno da bunu yaptığı için suçlandı.


⚖️ Hukuk Tarihi Açısından Değerlendirme

Bruno davası, hukuk tarihinde düşünce suçu, usul adaleti, kanıt yükü, tarafsız yargı gibi temel kavramların gelişmemiş olduğu bir çağın sembolüdür.

Bruno’nun yaşadığı dönemle bugünün farkını en iyi anlatan kıyaslama şudur:

Roma Hukuku ve Kilise kanunları:

“Suçu sabit olana kadar herkes masumdur.”

Germen geleneği:

“Masumiyetini ispat etme yükü sanıktadır.”

Engizisyon mahkemeleri, işte bu ikinci görüşün kurumsallaşmış biçimidir.


🌱 Tarihin Dersleri: Korku, Mahkemeleri Adaletsizliğe Sürükler

Engizisyon tipi yargılama sistemleri, sadece dini fanatizm değil, değişim korkusunun da ürünüdür:

  • Değişim korkusu

  • Aydınlanmadan ürküntü

  • Bilimin keşiflerinden duyulan tehdit

Bu korkular, mahkemeleri adaletin değil, statükonun ve iktidarın aracı haline getirmiştir.

“Böyle mahkemeler, kuvvetin bir âleti olur. Hâkimler ise isyan bastıran birer asker. Bu ‘muhakemeler’, yalnızca infaz törenidir. Kurbanları ise bir Bruno, bir Galileo veya bir Dreyfus olur.”

 

 

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

🔗 Günün ilgi Görenleri

Arabuluculuk Anlaşma Tutanağı – Cebri İcraya Elverişlilik

Arabuluculuk anlaşma belgesinde; alacağın şarta bağlanması, eda hükmü içermemesi...

Abdullah Öcalan Davası İddianamesi Tam Metni -4

(<< İDDİANAMENİN ÖNCEKİ BÖLÜMÜ) III. BÖLÜM TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’NIN BUGÜNE KADAR...

Abdullah Öcalan Davası – Duruşma Günü 2 – 1 Haziran 1999

-SANIK ÖCALAN'A, İDDİANAMEDEKİ İDDİALARA İLİŞKİN SORULAR YÖNELTİLDİ, TANIK İFADELERİ...

Türk Ceza Kanunu’nda Zamanaşımı

Kanunlarda belirlenmiş olan süre geçtikten sonra, kamu davası açılamaz;...

2016-2021 Arası Cumhuriyet Davası: İddianame, Yargılamalar, Savunmalar,...

Cumhuriyet davası, 2016 yılında Cumhuriyet gazetesinin yazar, çizer, muhabir...

Jeanne d’Arc Davası: Tarihte Kalıcı Bir Muhakeme

Fransa'nın kaderini değiştiren genç köylü kızı Jeanne d'Arc'ın yargılanma...

Tapınak (Tamply) Şövalyeleri Davası: Tarihin En Karanlık...

Orta Çağ'ın en karmaşık ve ürpertici yargılama süreci olan...

Sokrat Davası: Tarihsel Bir Hukuk Sınavı

Sokrat'ın yargılandığı dönemde Atina, savaşlar, darbeler ve siyasi istikrarsızlıklarla...

Orta Çağ’da Cadı Avı: Avrupa’daki Sihirbazlık Davalarının...

15.yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Avrupa’da yaşanan cadı ve sihirbazlık...

Urukagina Kanunları (MÖ 2380-2360): Hukukun İlk Nefesi

👑 Giriş: Hukukun Tarih Sahnesine İlk Adımı Tarih boyunca insan...

Köy Enstitüleri: Bir Cumhuriyet Aydınlanmasının Hikâyesi

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Anadolu'nun kırsalında filizlenen bir eğitim devrimi,...

Nuremberg Duruşmaları: İnsanlık Suçlarına Karşı Açılan İlk...

İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri...
0
Would love your thoughts, please comment.x