Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki
MADDE 9- (1) Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili
mahkeme, davalının Türkiye’deki mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak,
diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık
konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir.
İçerik Başlıkları
- 🔍 HMK m 9 Genel Gerekçesi
- 📝 HMK m 9 Açıklama – Değerlendirme
- ⚖️ HMK m.9 Yargıtay Kararları
- Bu İçerik ile İlgili Diğer İçeriklerimiz
🔍 HMK m 9 Genel Gerekçesi
1086 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ve 16 ncı madde hükümleri birlikte değerlendirilmiştir. Türkiye’de, yerleşim yeri olmayanlar hakkında açılacak davalar için, mutad meskenlerinin bulunduğu yer mahkemesi, genel yetkili mahkeme olarak kabul edilmiştir. Ancak, diğer özel yetki kurallarına göre yetkili olabilen mahkeme varsa, onların yetkisi devam etmek kaydıyla, belirli bir malvarlığına ilişkin dava, o malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilecektir.
Bu maddede, davalının Türkiye’de son oturduğu yer ve Türkiye’de herhangi bir malı veya teminatı bulunuyorsa, dava konusu olmayan o malın veya teminatın bulunduğu yerin de yetkili olması kabul edilmemiştir. Böylelikle, Türk mahkemelerinin vermiş oldukları kararların, yabancı ülkelerde tanınması veya tenfizi gerektiğinde, “aşkın yetki” gerekçesiyle tanıma veya tenfiz talebinin reddi engellenmek istenmiştir.
📝 HMK m 9 Açıklama – Değerlendirme
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 9. maddesine göre:
-
Yerleşim yeri Türkiye’de bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme, mutad meskenin bulunduğu yerdir.
-
Malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, uyuşmazlık konusu malın bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
-
Diğer özel yetki kuralları (HMK m. 11-20) saklı kalmak üzere, bu hüküm uygulanır.
🎯 I. Maddenin Gerekçesi ve Amacı
Maddenin gerekçesinde şu hususlar vurgulanmıştır:
-
Mutad Mesken Kriteri: 1086 sayılı HUMK’nın 9. maddesindeki düzenleme revize edilerek, yerleşim yeri olmayanlar için mutad mesken esas alınmıştır.
-
Aşkın Yetkinin Önlenmesi: Yabancı ülkelerde Türk mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizinde, “aşkın yetki” (exorbitant jurisdiction) gerekçesiyle ret riski azaltılmak istenmiştir.
-
Malvarlığı İstisnası: Uyuşmazlık konusu malın bulunduğu yerde dava açılabilmesi, adil yargılanma ve kolaylık sağlamak içindir. Ancak, dava konusu olmayan malların bulunduğu yer mahkemesi yetkili kılınmamıştır.
Bu düzenleme, uluslararası özel hukuk ilkeleri ve Avrupa Adalet Divanı (AAD) içtihatları ile uyumludur. Özellikle, Brüssel Ia Tüzüğü gibi uluslararası sözleşmelerde, aşırı geniş yetki kurallarının tanıma ve tenfizi engelleyebileceği kabul edilmiştir.
📚 II. Akademik Değerlendirmeler ve Eleştiriler
🔎 1. Mutad Mesken Kavramı
HMK m. 9, “mutad mesken” kavramını esas almıştır. Mutad mesken, kişinin fiilen ve sürekli olarak yaşadığı yeri ifade eder. Yerleşim yerinden farklı olarak, daha esnek bir kriter olup, yabancıların Türkiye’deki fiili ikametgâhını dikkate alır.
Ancak, “mutad mesken”in tespiti pratikte sorunlara yol açabilir. Örneğin, bir yabancının Türkiye’de birden fazla ikametgâhı varsa veya düzensiz olarak kalıyorsa, yetkili mahkemenin belirlenmesi zorlaşabilir.
⚖️ 2. Malvarlığı Unsuru ve Sınırlı Yetki
Madde, malvarlığı davalarında uyuşmazlık konusu malın bulunduğu yeri yetkili kılmıştır. Ancak, dava konusu olmayan malın bulunduğu yer mahkemesi yetkili değildir. Bu sınırlama, aşkın yetkiyi önlemek içindir.
Örneğin:
-
Bir yabancının İstanbul’da bir arsası varsa, sadece bu arsa ile ilgili davalar İstanbul mahkemelerinde açılabilir.
-
Ancak, yabancının Antalya’da başka bir malı varsa ve dava bu malla ilgili değilse, Antalya mahkemesi yetkili olmayacaktır.
Bu yaklaşım, uluslararası teamül ile uyumludur. Özellikle, Alman ve İsviçre hukuklarında benzer kısıtlamalar mevcuttur .
🛡️ 3. Aşkın Yetki ve Tenfiz Engeli
Türk mahkemelerinin aşırı geniş yetki kullanması, yabancı ülkelerce tanınmayabilir. Örneğin, ABD ve AB mahkemeleri, “aşkın yetki” nedeniyle Türk kararlarını tanımayabilir.
HMK m. 9, bu riski azaltmak için:
-
Yalnızca mutad mesken ve uyuşmazlık konusu malın yerini yetkili saymıştır.
-
Geniş yetki kuralları (örneğin, herhangi bir malın varlığına dayalı yetki) kabul edilmemiştir.
Bu durum, uluslararası hukukta kabul gören “bağlantılı yetki” (reasonable connection) ilkesiyle uyumludur.
✅ III. Sonuç ve Değerlendirme
HMK m. 9:
✔ Türkiye’de yerleşim yeri olmayanlar için mutad meskeni yetkili kılar.
✔ Malvarlığı davalarında sadece uyuşmazlık konusu malın yerini yetkili sayar.
✔ Aşkın yetki riskini azaltarak, Türk kararlarının yabancı ülkelerde tanınmasını kolaylaştırır.
Ancak:
➔ Mutad meskenin tespiti bazı durumlarda tartışmalı olabilir.
➔ Özel yetki kuralları (tüketici, iş, sigorta davaları gibi) HMK m. 9’u etkileyebilir.
Bu nedenle, uygulamada somut olayın özellikleri dikkate alınmalıdır.
⚖️ HMK m.9 Yargıtay Kararları
✔ Y.11. H.D. Esas : 2020/2160 Karar : 2022/202 Tarih : 13.01.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 13.01.2022 tarihli kararında, Yerel Mahkemenin bir şirket ortağına karşı açılan sorumluluk davasında arabuluculuk sürecindeki yetki itirazını kabul ederek İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun yetkisiz olduğuna dair kararını kanun yararına bozmuştur. Mahkeme, TTK m. 561’deki yetki kuralının kesin olmadığını, genel yetki kurallarının (HMK m. 6 ve 9) uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Davalının ticaret odası kayıtlarında ve vekaletnamelerde Şişli/İstanbul adresinin belirtilmesini mutad mesken kriterine dayanak göstererek, İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun yetkili olduğuna karar vermiş; yerel mahkemenin mutad meskeni değerlendirmeden yetki itirazını kabul etmesini hukuka aykırı bulmuştur. Karar, HMK m. 363 uyarınca bozularak dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
📝 KARAR METNİ
Taraflar arasındaki davanın İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından yukarıda sayı ve tarihi belirtilen kararın HMK 363. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmesi üzerine, dava dosyası ve içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve diğer tüm dosya kapsamı delil ve belgeler incelendi. Gereği müzakere edilip düşünüldü.
Dava, taraflar arasında 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu gereğince yürütülen arabuluculuk sürecinde yetki itirazında bulunulması nedeniyle yetki itirazının mahkemece değerlendirilmesine ilişkindir.
ilk derece mahkemesince; uyuşmazlığın şirket ortağına karşı açılmış sorumluluk davası olduğu, TTK.’nın 561. maddesi uyarınca şirket merkezinin bulunduğu yer arabuluculuk bürosunun yetkili olduğu, şirket merkezinin Almanya olduğu, İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun yetkili olmadığı gerekçesiyle yetki itirazının kabulüne, İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun yetkisizliğine kesin olarak karar verilmiştir.
Bu karar aleyhine Adalet Bakanlığı’nın yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, TTK.’nın 561. maddesinde belirtilen yetki kuralının kesin yetki olmadığı, genel mahkemelerin yetkisini ortadan kaldırmadığı, HMK’nın 6. maddesine göre genel yetkili mahkemenin davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu, 9. maddeye göre Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkemenin davalının Türkiye’de mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesi olduğu, davalının ticaret odası kayıtlarında ve vekaletnamelerde adresinin Şişli/İstanbul olarak belirtildiği, mutad meskeninin İstanbul olarak kabul edilerek İstanbul Arabuluculuk Bürosu’nun yetkili olduğu, mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma yoluna başvurmuştur.
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini tayin eden kurallar MÖHUK m. 40 ve devamında düzenlenmiş olup, bu konuda MÖHUK’ta bir genel kural ve birden çok özel kural kabul edilmiştir. Milletlerarası yetki konusuna ilişkin genel kural olan MÖHUK m.40 uyarınca yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin uyuşmazlıklarda Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralı tayin eder.
Bu kapsamda TTK.’nın 561. maddesinde belirtilen yetki düzenlemesi kesin yetki kuralı olmayıp genel mahkemelerin yetkisini ortadan kaldırmamaktadır. HMK’nun 6. maddesi uyarınca davanın açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olup, davalının yerleşim yerinin bulunmaması halinde HMK.’nın 9. maddesi uyarınca davalının Türkiye’de mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesi genel yetkili mahkeme olacaktır. Ancak mahkemece bu husus gözetilmeyerek Tarık Ersin Yoleri’nin mutad meskenine ilişkin dosyada bulunan belgeler değerlendirilmeden yetki itirazının kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu yönden karar yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğundan yerel mahkeme kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HMK 363. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile yerel mahkeme kararının sonucuna etkili olmamak üzere BOZULMASINA, gereğinin yapılması için karar örneği ve dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 13.01.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
✔ Y.H.G.K. Esas : 2012/1153 Karar : 2013/245 Tarih : 13.02.2013
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/245 E. 2013/245 K. sayılı kararı, HMK m. 9’un uygulama alanını netleştiren önemli bir içtihat oluşturmuştur. Karar, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki özel yetki kuralının sadece işçi-işveren uyuşmazlıklarında geçerli olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun açtığı tazminat davalarında ise genel yetki kurallarının (HMK m. 6 ve 9) uygulanacağını vurgulamıştır. HMK m. 9, bu bağlamda Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan davalılar hakkında mutad mesken kriterini öne çıkararak, yetki konusunda öngörülebilirlik sağlamış ve keyfi yargı yetkisini sınırlandırmıştır. Mahkeme, özel yetki kurallarının kamu düzenine ilişkin olmadığını belirterek, HMK m. 9’un genel ilke niteliğini teyit etmiştir. Bu karar, özellikle yabancı unsurlu uyuşmazlıklarda HMK m. 9’un işlevini güçlendiren ve uluslararası hukukla uyumu gözeten bir perspektif sunmaktadır.
📝 KARAR METNİ
Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. İş Mahkemesince yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 04.04.2011 gün ve 2010/681 E. 2011/167 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 13.12.2011 gün ve 2011/10701 E. 2011/18063 K.sayılı ilamı ile;
(….. 5521 sayılı Yasa’nın 7. maddesine göre; iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Aynı Yasanın 15. maddesinde ise; bu yasada açıklık bulunmayan hususlarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 478. maddesinde, sözlü usulde ilk itirazların herhalde ilk oturumda bildirilmesinin gerekli olduğu, bu konuda hakimin taraflara önel tanımasına ve dolayısıyla yasa gereğince kesin olan süreyi bertaraf etmesine olanak olmadığı düzenlenmiştir.
Yetkisizlik itirazı ilk itirazlardan olup, mahkemece re’sen dikkate alınamaz.
Somut olayda; dava dilekçesi, davalı tarafa 26.08.2010 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı cevap dilekçesi ibraz etmemiş ve duruşmalara katılmamıştır. Uyuşmazlık itirazın iptali olup, icra dosyasında da davalı tarafça sadece borca itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafça süresinde ve usulüne uygun yetkisizlik itirazı ileri sürülmediği ve icra dosyasına ibraz edilen borca itiraz dilekçesi de dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır….)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, Kurum sigortalısı R. A.’ın geçirmiş olduğu iş kazası sonucunda kurumca geçici iş göremezlik ödeneği ve tedavi masrafları yapıldığını belirterek oluşan kurum zararının tahsili için davalı aleyhine yapılan takibe itiraz edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün 2010/8992 sayılı dosyasına vaki itirazın iptali ve takibin devamı ile % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, Karşıyaka İş Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine dair verilen karar, Özel Dairece; yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, yetki konusunun 5521 sayılı Kanunun 5. maddesinde düzenlendiği, bu düzenlemenin kamu düzenine ilişkin olduğu, yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu ve düzenlemenin mutlak emredici nitelik taşıdığı, hakimin yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurması gerektiği, bu bakımdan HUMK. nın, özel olarak düzenlenen yasanın bulunması nedeni ile iş mahkemelerinde uygulama alanı bulunmadığını, ancak bu yasanın düzenlemediği hususlarda HUMK. nın uygulanması gerektiği, bu bakımdan mahkeme kararının yerinde olduğu, yetkili mahkemenin, Karşıyaka İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, direnme kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık, Sosyal Güvenlik Kurumunun açtığı itirazın iptali ile takibin devamı istemli davada, yetkili mahkemenin belirlenmesi ve bu yetkinin kamu düzenine ilişkin olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında;
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 101. maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği, Yasanın 88. maddesinin 19. fıkrasında Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Bu düzenleme dışında 5510 sayılı Kanunda mahkemelerin yetkisi ile ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı görülmektedir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde, İş mahkemelerinde açılacak her davaya, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabileceği, bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmayacağı, aynı yasanın 15. maddesinde de, bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanacağı düzenlemesi bulunmaktadır.
İş mahkemelerinde yetki kuralı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işinin yapıldığı yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinin gerekçesinde “Gerek işçi, gerek işveren veya vekili tarafından bu kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükümet tasarısında derbiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikametgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın medeni Kanun gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı iş yeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle işverenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya işyeri dahili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir.” denilmektedir.
5521 Sayılı Kanunun 5. maddesinin kamu düzeni etkisinin ilke olarak, işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestîsinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, iş yeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır. (Çemberci M.: İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1969, s 69-71).
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki düzenleme ile kanun koyucu, anılan Kanunu’nun 1 inci maddesi gereğince görevli bulunan iş Mahkemeleri’nin, yer itibariyle yetkisini saptamaktadır. Bu maddenin kapsamı, sadece İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre açılacak davalarla sınırlı bulunmaktadır. Diğer Yasalar bakımından, örneğin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Bağ-kur Kanunu’na göre açılacak davalar, bu maddenin kapsamında dahil değildir. (Uygur T.: İş ve sosyal Güvenlik Hukukunda Temel Kavramlar, Olgaç matbaası 1980, s.412).
Bu aşamada, genel ve özel yetki kurallarının açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır. Bütün davalar için uygulanan yetki kuralına genel yetki kuralı denilmekte olup, genel yetkili mahkeme, davalının ikametgâhı mahkemesidir. Eş deyişle, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde görülür (HUMK. md. 9/1). Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgâhı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına özel yetki kuralları denilmektedir. İlke olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır. Ancak istisna olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Kesin yetki halleri, genel yetkiye istisnadır. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Özel yetki kuralları ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Ayrıca, İş Mahkemesince verilen, borçlu olmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkin davada, mahkemenin yetkisinin, İİK’nın 41.md. dolayısıyla aynı yasanın 72. maddesi uyarınca belirlenmesi gerektiği, bu nedenle yetki itirazının ilk itiraz olarak süresinde ileri sürülmesi gerektiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen 5521 sayılı Kanunun 5. maddesinin işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarına uygulanacağı kabul edilmelidir.
Davalının kusurlu davranışı sonucu meydana gelen trafik kazasında sigortalının yaralanması nedeni ile yapılan tedavi giderlerinin tahsili amacı ile Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından başlatılan icra takibine, itirazın kaldırılması talepli eldeki davada, 5510 sayılı Kanunun 101 ve 5521 sayılı Kanunun 15. maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (mülga HUMK)’ nun yetkiyi düzenleyen hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekir.
Bu durumda; bozma ilamında da bildirildiği gibi yetki itirazının yasal süre içerisinde yapılması yine yasa gereği olup, süresinde böyle bir itiraz da yapılmamıştır.
O halde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.02.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
✔ Y. 8. H. D. Esas : 2014/22732 Karar : 2016/3721 Tarih : 02.03.2016
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2016/3721 sayılı kararı, HMK m. 9’un uygulanmasına ilişkin bir ölçüt getirmektedir. Karar, yabancı mahkemece verilen boşanma kararının Türkiye’de tanınması sonrası açılan maddi-manevi tazminat ve mal rejimi tasfiyesi davasında, davalının yerleşim yerinin genel yetkili mahkeme olduğunu kabul etmekle birlikte, kesin yetki kuralı bulunmayan hallerde süresinde yapılmayan yetki itirazlarının geçersiz olduğuna hükmetmiştir. Mahkeme, HMK m. 19/4 uyarınca süresiz yetki itirazının mahkemeyi yetkili kıldığını vurgulayarak, davalının iki haftalık itiraz süresini geçirdiği tespitiyle yerel mahkemenin yetkisizlik kararını bozmuştur. Bu karar, HMK m. 9’un “mutad mesken” ve yerleşim yeri kriterlerinin yanı sıra, yetki itirazının zamanında yapılması gerekliliğini de düzenleyen bütüncül bir yaklaşım sunmakta; özellikle yabancı unsurlu aile hukuku uyuşmazlıklarında usul güvenliğini sağlamaktadır.
📝 KARAR METNİ
… ile … aralarındaki alacak, maddi ve manevi tazminat davasında mahkemenin yetkisizliğine dair … Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi’nden verilen … gün ve … sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı … vekili, boşanmadan kaynaklanan maddi-manevi tazminat ve mal rejiminin tasfiyesiyle dava dilekçesinde belirtilen taşınmazlara ilişkin alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili; yetki ilk itirazında bulunmuş, esasa ilişkin olarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının süresi içinde yetki itirazında bulunduğu, TMK’nun 214/3 ve HMK’nun 9. maddeleri uyarınca davalının yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu, davalının yerleşim yeri adresinin de … olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir (HMK’nun 31.md.). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, maddi-manevi tazminat ve mal rejiminin tasfiyesi ile oluşan alacak isteğine ilişkindir.
Taraflar yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının Türkiye’de tanınması suretiyle boşanmışlardır. Bu durumda yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak kesin yetki durumu söz konusu değildir. Davalı dava dilekçesini … tarihinde tebliğ etmiş, iki haftalık ilk itiraz süresini geçirmek suretiyle 12.04.2013 tarihinde yetki itirazında bulunmuştur. Hal böyle olunca, eldeki uyuşmazlık yönünden kesin yetki kuralı bulunmaması ve süresinden sonra yapılan yetki ilk itirazının geçersiz olması nedeniyle, hüküm veren Mahkeme HMK’nun 19/4. maddesi uyarınca yetkili hale gelmiştir. Bu sebeple Mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
.//..
SONUÇ: Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
✔ Y. 23. H. D. Esas : 2014/7730 Karar : 2015/713 Tarih : 10.02.2015
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/713 sayılı kararı, HMK m. 9’un ticari uyuşmazlıklardaki uygulamasına ilişkin önemli bir içtihat oluşturmuştur. Karar, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan tazminat davasında, HMK m. 17 uyarınca sözleşmede belirlenen yetki şartının geçerliliğini onaylarken, aynı zamanda TTK m. 4 gereği ticari davalarda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme, HMK m. 9’un genel yetki kuralı olarak davalının yerleşim yeri mahkemesini yetkili kıldığını, ancak tarafların tacir sıfatıyla HMK m. 17 uyarınca yetki sözleşmesi yapabileceklerini ve bu sözleşmenin münhasır yetki oluşturduğunu belirtmiştir. Öte yandan, sözleşmede “Asliye Hukuk Mahkemesi”nin yetkili kılınmasını, tarafların tacir olması nedeniyle teknik bir hata olarak değerlendirmiş ve ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna hükmetmiştir. Karar, HMK m. 9’un genel yetki kuralları ile HMK m. 17’de düzenlenen yetki sözleşmeleri arasındaki ilişkiyi netleştirerek, özellikle ticari uyuşmazlıklarda tarafların irade özerkliğini koruyan bir yaklaşım benimsemiştir.
📝 KARAR METNİ
Taraflar arasındaki karşılıklı tazminat davalarının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davada davacı-karşı davada davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-KARAR-
Davacı vekili, davalı tarafça taraflar arasında imzalanan tanıtım organizasyonu hizmet alım sözleşmesine aykırı hareket edilmesi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetkili mahkemenin müvekkilinin yerleşim yeri mahkemesi olduğunu savunarak, dosyanın yetkili … veya … Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesini istemiş; karşı davasında, davalının taraflar arasındaki tanıtım hizmet alım sözleşmesine aykırı hareket ederek edimini yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin maddi manevi zarar gördüğünü ileri sürerek, 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Karşı davada davalı vekili, karşı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davanın taraflar arasındaki ticari nitelikli hizmet alım sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, HMK’nın 6/1. maddesi uyarınca genel yetkili mahkemenin davalının ikametgahı olan … Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğu gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile mahkemenin yetkisizliğine, talep halinde dosyanın yetkili ve görevli … Asliye Hukuk Mahkemesi(Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla)’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava ve karşı dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki 25.07.2012 tarihli sözleşmenin 8. maddesinde … Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin ve … İcra Müdürlükleri’nin yetkili olduğu kabul edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın yetki sözleşmesi başlıklı 17. maddesi “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmünü içermektedir. Sözleşmenin imzalandığı tarihte 6100 sayılı HMK yürürlükte olup, sözleşmede kararlaştırılan yer mahkemesinin münhasıran yetkili olduğunun kabulü gerekir. Davalı tarafça cevap dilekçesinde sözleşme ilişkisi kabul edilmiş olup, davacı şirketin edimini gereği gibi yerine getirmediği savunulmuştur.
Taraflar arasındaki sözleşmenin yetki şartına ilişkin hükmünde … Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkili kılınmış ise de, tarafların tacir olması sebebiyle 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca ticari dava niteliğinde olan işbu davada asliye hukuk mahkemesince re’sen mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığından davanın usulden reddine karar verileceğinden sözleşmenin ilgili hükmünün ayakta tutulması amacıyla iradelerinin … Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu kabul edilmiştir. Kaldı ki, taraflar ticaret mahkemelerinin görevli olduğu hususunda görüş birliği içindedirler.
Bu durumda, mahkemece, … Asliye Ticaret Mahkemeleri’nin yetkili olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ç ve 115/2. maddeleri uyarınca mahkemenin yetkisine ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan, davalının sadece yetki itirazı bulunmasına rağmen, hükmün 2. bendinde “Görev, husumet, iş bölümü, derdestlik ve zamanaşımı itirazlarının yetkili mahkemece değerlendirilmesine” ibarelerinin yazılması da doğru olmamıştır.
Kabule göre; dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 10. maddesi uyarınca sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Sözleşmenin yerine getirileceği yer, öncelikle yanların açık ya da örtülü isteğine göre belirlenir. Tersi durumda ise, sözleşmenin yerine getirileceği yer dava tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nın 89. maddesi(818 sayılı BK’nın 73. maddesi) uyarınca saptanır. Öyle ki, davanın konusu, varlığı inkâr edilmeyen sözleşmeden doğan bir para borcu olup da, sözleşmede aksi kararlaştırılmamış ise, bu para borcu, götürülecek borçlardan olduğundan alacaklının ödeme zamanındaki ikametgâhında ödenir. Alacaklı bu para borcunun ödenmesi için kendi ikametgâhında takip ya da dava açabilir. Şayet taraflar arasında sözleşmenin varlığı tartışmalı ise İİK’nın 50/1. maddesi atfı ile HUMK’nın 9. maddesi uyarınca davalı borçlunun ikametgâhının bulunduğu yer icra dairesi yetkilidir. YHGK’nın 16.02.2005 tarih ve 19-63 E.,61 K. sayılı ilamı ile Dairemizin 20.02.2014 tarih ve 2013/8119 E., 2014/1368 K. sayılı ilamı bu yöndedir. Mahkemece, davalının sözleşme ilişkisini kabul ettiği ve davacının ikametgâhında karşı dava açtığı gözetilerek, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı-karşı davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, asıl davada davacı-karşı davada davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.