Cuma, Mart 29, 2024
Ana SayfaMakaleTicari İşlemlerde Taşınır Rehninin Kuruluşuna İlişkin Güncel Sorunlar

Ticari İşlemlerde Taşınır Rehninin Kuruluşuna İlişkin Güncel Sorunlar

Bu İçeriğimizin Başlıkları

- Advertisement -

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“Ticaret Kanunu”) 11. maddesinde ticari işletmenin tanımına yer verilmiş ve ticari faaliyetlerde devamlılığın sağlanması, ticari işletmenin temel unsurlarından biri olarak belirlenmiştir. İşletmelerin devamlılığının sağlanabilmesi için işletme sahiplerinin kredi veya finansman ihtiyacı hâsıl olmaktadır. Tacirlerin söz konusu kredi ihtiyaçları kefalet, garanti veya şahsi teminat gibi araçlarla karşılanabildiği gibi ayni teminatlar aracılığıyla da karşılanabilmektedir. Ayni teminat verilmesi ise, teminata konu taşınır veya taşınmaz varlık üzerinde rehin hakkı kurulmasıyla gerçekleşmektedir.

Av. Özlem ALTAY & Av. Elif Bilge İNCESU

İstanbul Barosu Dergisinin 2020/1 sayısında yayınlanmıştır.

Giriş

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“Ticaret Kanunu”) 11. maddesinde ticari işletmenin tanımına yer verilmiş ve ticari faaliyetlerde devamlılığın sağlanması, ticari işletmenin temel unsurlarından biri olarak belirlenmiştir. İşletmelerin devamlılığının sağlanabilmesi için işletme sahiplerinin kredi veya finansman ihtiyacı hâsıl olmaktadır. Tacirlerin söz konusu kredi ihtiyaçları kefalet, garanti veya şahsi teminat gibi araçlarla karşılanabildiği gibi ayni teminatlar aracılığıyla da karşılanabilmektedir. Ayni teminat verilmesi ise, teminata konu taşınır veya taşınmaz varlık üzerinde rehin hakkı kurulmasıyla gerçekleşmektedir.

Türk hukukunda, taşınırlar üzerinde rehin hakkı kurulması, söz konusu taşınır varlığın zilyetliğinin alacaklıya devri ile mümkündür. Bu prensip Türk Medeni Kanunu’nun (“Medeni Kanun”) 939. maddesinde “…taşınırlar, ancak zilyetliğin alacaklıya devri suretiyle rehnedilebilir.” denilerek ifade edilmiştir. Medeni Kanun’da taşınırlar için benimsenen bu prensip, aynı kanunun 954. maddesi uyarınca alacaklar üzerinde rehin kurulması bakımından da uygulanmaktadır. Bir diğer deyişle, taşınırlar veya alacaklar üzerinde rehin kurulması ancak taşınırların zilyetliğinin veya alacağın rehin alana devri ile mümkündür. Zilyetlik rehin alana geçirildiğinde, rehin alacaklısı rehine özgü rehin zilyetliğine sahip olur1. Ancak Medeni Kanun’da benimsenen prensipler çerçevesinde rehin hakkı tesis edildiğinde, tacir zilyetliğini devrettiği taşınır varlıkları kullanamayacak, taşınır varlıklardan yararlanamayacak ve ticari faaliyetini kısmen veya tamamen sürdüremeyecek duruma gelecektir. Bu durum, ticari işletmenin devamlılık unsuru ile çeliştiği için, ticari işletme kapsamındaki taşınırlar veya alacakların rehni bakımından Medeni Kanun’daki düzenlemelerden farklı bir usulün benimsenmesi gerekmiştir.

Ticari faaliyetlerinin devamlılığını etkilemeden, kredi sağlanması amacıyla ilk olarak 21.07.1971 tarihli 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu (“Mülga Kanun”) çıkarılmış, teslimli taşınır rehinine istisna getirilmişti. Mülga Kanun ile “teslimsiz rehin”, “sicilli menkul rehni” veya “menkul ipoteği” rehin yöntemleri benimsenmişti2. Günümüz ihtiyaçlarına daha iyi bir şekilde cevap verebilmek ve bu tip rehin yöntemlerine ilişkin uygulama alanlarını ve rehnin konusunu genişletmek amacıyla 28.10.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ve 01.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu (“Taşınır Rehni Kanunu” veya “Kanun”) kabul edilmiş ve Ticari İşletme Rehni Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Türk kanun koyucular Alman hukukundaki benzer düzenlemeleri de göz önünde bulundurarak Taşınır Rehni Kanunu’nu düzenlemişlerdir. Alman hukukunda teslimsiz kurulan rehinlerde, rehne konu varlık hem bir teminat kaynağı hem de rehin veren borçlu tarafından kullanılmaya devam edilmesi sebebiyle bir yandan da fon kaynağı olarak nitelendirilmektedir. Bu şekilde ikili fayda sağlaması sebebiyle Alman kanun koyucular ve mahkemeler teslimsiz şekilde gerçekleşen teminat türlerini ciddi bir şekilde desteklemektedirler3.

Çalışmamızın amacı, Taşınır Rehni Kanunu uyarınca taşınırlar üzerinde rehin kuruluşuna ilişkin güncel sorunları ele alıp değerlendirmektir. Bu amaçla çalışmamızın ilk bölümünde Taşınır Rehni Kanunu’nun zaman bakımından uygulanması sorununa, ikinci bölümde rehnin kuruluşuna ilişkin getirdiği önemli yeniliklere, üçüncü bölümde uygulanabileceği işlemler ve istisnalarına; dördüncü bölümde taşınır rehninin kuruluşuna, beşinci bölümde detaylı bir şekilde taşınır rehnine konu olabilecek varlıklara ilişkin incelemelerimize yer verilecektir. Son olarak ise rehin türleri ve değer tespitine, değinilecektir.

1. TAŞINIR REHNİ KANUNU’NUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI SORUNU

Taşınır Rehni Kanunu 28.10.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış, 01.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bir diğer deyişle, Taşınır Rehni Kanunu 01.01.2017 tarihinden sonra kurulmuş taşınır rehinleri bakımından uygulama bulacaktır. Taşınır Rehni Kanunu ile Ticari İşletme Rehni Kanunu ilga edildiğinden, Taşınır Rehni Kanunu Geçici Madde 1 ile Ticari İşletme Rehni Kanunu’ndan Taşınır Rehni Kanunu’na geçiş aşamasını düzenlemiştir. Geçici Madde 1’e göre;

“(1) Bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan dava ve takiplere uygulanmaz. (2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ticari işletme veya esnaf işletmeleri üzerinde tesis edilen rehin haklarına ilişkin ilgili mevzuat hükümleri uygulanmaya devam eder.”

Geçici madde 1’de Taşınır Rehni Kanunu’nun yürürlük tarihinden önceki taşınır rehinlerine uygulanmayacağı öngörülmekle birlikte, Mülga Kanun döneminde kurulmuş ancak Taşınır Rehni Kanunu’nun yürürlük tarihinden sonra işletmeye yeni olarak gelecek taşınır malvarlığı değerlerinin akıbetinin ne olacağı hakkında bir düzenleme yapılmamıştır. İşletmeye yeni olarak gelen bu taşınır malvarlığı değerlerinin nasıl rehnedileceği açıkça belirlenmemiştir. İlgili taşınır üzerindeki rehin, Mülga Kanun’daki usullere uyularak Ticaret Sicili’ne mi tescil edilecektir yoksa yeni kanun uyarınca kurulan Rehinli Taşınır Sicili’ne (“Sicil”) mi? Bu konu doktrinde tartışmaya açıktır.

İşletmenin faaliyetine özgülenmiş tamamen yeni bir taşınırın, örneğin bir menkul işletme tesisatının, halihazırda rehinli mevcut işletmeye dahil edilmesi, Mülga Kanun’un 10/4. maddesi anlamında, yeni bir rehin hakkı tesis edilmesi ve bu yeni rehnin Ticaret Sicili’ne tescil edilmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Antalya ve Acar’a göre, mevcut rehne yeni taşınırların eklenmesi durumunda, ilgili eklenen taşınırlar üzerinde kurulacak rehin yeni bir rehin niteliğinde olacaktır. Zira söz konusu yeni eklenen taşınırlar, işletme rehninin kurulduğu sırada rehin verenin mülkiyetinde bulunmamaktadır. Bu sebeple, Taşınır Rehni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra rehinli işletmeye yeni eklenen taşınırlar üzerindeki rehin hakkının tesisi Taşınır Rehni Kanunu hükümlerine tabii olmalıdır4. Taşınır Rehni Kanunu hükümlerine uygun yeni bir rehin sözleşmesi düzenlenmeli ve Rehinli Taşınır Sicili’nde ilgili taşınırlar tescil ettirilmelidir.

Kanun’un zaman bakımından uygulanması açısından rehinli taşınırlar ile ilgili gerçekleşebilecek bir diğer ihtimal, işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş bir taşınırın Taşınır Rehni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra başkalarıyla değiştirilmesidir. Antalya ve Acar, Mülga Kanun’un 10/3. maddesi uyarınca değiştirme durumunda, rehinli taşınır listesinin noter marifetiyle değiştirilmesini yeterli görmüştür. Sonuç olarak, ticari işletme üzerinde kurulmuş olan rehin değiştirilmiş yeni taşınır üzerinde de devam eder ve Taşınır Rehni Kanunu uygulanmaz5.

Ticari işletme rehni kapsamında kurulan rehinlerde, zaman bakımından uygulamada dikkat edilecek bir diğer husus sicile tescilin kurucu etkisidir. Mülga Kanun’un 5. maddesinde, rehin hakkı, işletmenin kayıtlı bulunduğu Ticaret veya Esnaf ve Sanatkarlar Sicili’ne tescil ile doğar. Rehnin sicile tescili için kanunda belirlenen süre rehin sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren 10 gündür. Tescil, rehin hakkı bakımından kurucu olduğundan, Taşınır Rehni Kanunu yürürlüğe girdiği 01.01.2017 tarihinden önce rehin sözleşmesi yapılmış ancak rehin henüz tescil edil memişse ve rehin tescili 01.01.2017’den sonra yapılmışsa, ilgili taşınır rehni Taşınır Rehni Kanunu hükümlerine tabi olur6. Örneğin rehin sözleşmesi taraflar arasında 30.12.2016 tarihinden imzalanmış, rehin ise 05.01.2017 tarihinde tescil edilmişse, rehne artık Taşınır Rehni Kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Mülga Kanun döneminde rehin yoluyla teminat altına alınan alacaklar bakımından durum ise farklılık göstermektedir. Mülga Kanun döneminde kurulmuş alacak rehinlerine 01.01.2017 tarihinden sonra yenilerinin eklenmek istenmesi durumda ne olacaktır? Antalya ve Acar’a göre, Mülga Kanun dönemi itibariyle taşınmaz rehnine ilişkin Medeni Kanun hükümlerine atıf yapılmış olduğundan, ilgili rehinli alacakların anapara rehni mi yoksa üst sınır rehni mi olup olmadıklarına bakmak gerekir. Kurulu rehin anapara rehni ise, hali hazırda alacağın ne kadar olduğu belli olduğundan ve bu miktar sicilde tescil edildiğinden, bu alacaklar bakımından yeni bir alacak eklenmesi mümkün değildir. Ancak rehinli alacak üst sınır rehni ise, eklenecek olan alacak bedelleri üst sınırın altında kaldığı sürece Mülga Kanun hükümlerine tabi olacaktır7.

2. TAŞINIR REHNİ KANUNU’NUN REHNİN KURULUŞUNA İLİŞKİN GETİRDİĞİ ÖNEMLİ YENİLİKLER

Taşınır Rehni Kanunu ile birçok yenilikler getirilmiş olup aynı zamanda da ticari hayatın akışına uygun, pratik ve kolaylaştırıcı yöntemler getirilmeye çalışılmıştır. İlk olarak, ticari işletme rehni sözleşmesine taraf olabilecek kişilerin sınırları genişletilmiştir. Ticari işletme maliki olmayan ancak esnaf veya tacir sıfatını haiz kişilere de teslimsiz rehin sözleşmesi yapma hakkı tanınmıştır. Taşınır rehninin konusu olabilecek varlıkların sınırı da genişletilmiştir. Alacaklar, çok yıllık ürün veren ağaçlar, fikri ve sınai mülkiyete konu haklar, hammadde, hayvan, her türlü kazanç ve iratlar, lisans ve ruhsatlar, kira gelirleri, kiracılık hakkı, her türlü elektronik cihaz gibi menkul işletme tesisatı, stoklar, ticaret unvanı ve/veya işletme adı, ticari işletme veya esnaf işletmesi ve üçüncü kişiler zilyetliğindeki taşınır varlık, hak ve paylı mülkiyet hakları gibi malvarlığı değerleri üzerinde teslimsiz rehin kurulmasına izin verilmiştir.

Bir diğer yenilik ise taşınır rehinlerinde derecelendirme sistemidir. Medeni Kanun uyarınca, taşınır rehinlerinde ilerleme sistemi uygulanır. Bir diğer deyişle, taşınır üzerinde birden fazla rehin hakkı tesis edildiği durumda, mevcut rehinler arası ilişki öncelik prensibine göre düzenlenir.

Rehin hakkının tesisi bakımından hangi rehin daha önceki bir tarihte kurulduysa öncelik hakkı ilgili rehin hakkı sahibinin olur. Bu sistem Mülga Kanun döneminde de benimsenmiş ve uygulanmıştır. Ancak Taşınır Rehni Kanunu ile önceki kanun döneminden farklı olarak derece sistemi kabul edilmiştir. Taşınır varlıklardaki derece sisteminde, taşınmazlarda olduğu gibi taşınır, farazi bölümlere ayrılır ve aralarında derece belirlenir. Derece sisteminin benimsenmesiyle, taşınır rehininin yaygınlaşacağı düşünülmektedir8.

Başka bir getirilen yenilik ise Rehinli Taşınır Sicili’nin kurulmasıdır. Taşınır Rehni Kanunu uyarınca, zilyetliğin devri gerçekleşmeden taşınırlar üzerinde rehin kurulabildiğinden, özellikle üçüncü kişilere karşı hakkın ileri sürülebilmesi bakımından, rehinli taşınırlara aleniyet kazandırılması sorunu ortaya çıkmıştır. Bu amaçla Taşınır Rehni Kanunu Rehinli Taşınır Sicili’nin kurulması öngörülmüştür. Böylece herkese karşı ileri sürülebilmesi bakımından rehin hakkının mutlak hak niteliği korunmuştur. Rehinli Taşınır Sicili’ne ilişkin detaylı düzenlemelere, 31.12.2016 tarih ve 29935 sayılı Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nde yer verilmiştir.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 14/1. maddesi ile bu Kanun kapsamındaki rehin borçlusunun temerrüde düşmesi halinde rehin alacaklısının İcra ve İflas Kanununun 24. maddesi uyarınca rehinli taşınırın mülkiyetinin devrini talep edebileceği düzenlenmiştir. Şit’in görüşünün9 aksine Antalya, Acar ve Gürpınar’ın da benimsediği görüş olan, madde 14/1’deki imkanların Lex Commisoria yasağını ortadan kaldırmadığı görüşündeyiz10. Lex Commisoria yasağı uyarınca, rehin borçlusunun, rehin konusu olan borcu ödememesi durumunda bu rehinli varlığın kendiliğinden rehin alacaklısına geçeceğine ilişkin borç muaccel olmadan önce düzenlenen sözleşme hükümleri geçersiz sayılmaktadır11. Bu sebeple taraflar ancak borç muaccel olduktan sonra, rehne konu taşınır varlığın mülkiyetinin rehin alacaklısına devredilebilmesine yönelik geçerli bir sözleşme yapabilirler12. Yani borç muaccel olduğunda borcunu ödeyemeyeceğini anlamış olan malikin borcu yerine rehinli malın mülkiyetini alacaklıya teklif etmesi pekâlâ mümkündür13.

3. TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİ KANUNU’NUN UYGULANABİLECEĞİ İŞLEMLER

3.1. KANUNUN KAPSAMINDAKİ TİCARİ İŞLEMLER

Taşınır Rehni Kanunu’nun 3. maddesinde Kanun’un uygulama alanı ifade edilmiştir. Buna göre “Bu Kanun bir borca güvence teşkil etmek üzere kurulan ve konusu bu Kanunda sayılan taşınır varlıklar olan rehinli işlemlere uygulanır.” Kanun’un lafzında uygulama alanı olarak ilgili maddede sayılan taşınır varlıklar esas alınmıştır. Bir diğer deyişle, Taşınır Rehni Kanunu’na göre ancak sayılan taşınır varlıklar üzerinde teslimsiz rehin kurulabilecektir. Oysa ki Mülga Kanun’un 1. maddesinde kanunun uygulama alanı olarak, ticaret veya esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı ticari işletme, olarak belirlenmişti. Taşınır Rehni Kanunu’nun 5. maddesinde ise ticari işletme, rehne konu olabilecek taşınır varlıklardan yalnızca biri olarak sayılmıştır.

Taşınır Rehni Kanunu’nun uygulanması bakımından üzerinde durulması gereken iki unsur karşımıza “ticari işlem” ve “taşınırlar” olarak çıkmaktadır. Taşınır Rehni Kanunu’nun 5. maddesine göre rehin sözleşmesine konu olabilecek taşınır varlıklar sayılmıştır. Öte yandan Kanun’da ticari işlemden ne anlamak gerektiği düzenlenmemiştir.

Ticaret Kanunu’nun 3/1. maddesi uyarınca ticari iş, “Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar” ile “ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiiller”dir. Ancak Mülga Kanun anlamında ticari işlemlerin sınırlarının yalnızca Ticaret Kanunu’nda tanımlanan ticari iş olarak belirlenmesi, Taşınır Rehni Kanunu’nun uygulama alanını son derece daraltmış olacaktır. Zira Taşınır Rehni Kanunu hükümlerine göre kredi kuruluşu, esnaf, çiftçi, üretici örgütü, serbest meslek erbapları gibi ticari işi olmayan kişiler de ticari rehne taraf olabileceklerdir. O halde Kanun’un adında yer alan “ticari işlemler”, işletme ve mesleki faaliyet kapsamında ya da ilgili olarak kazanç elde edilmek üzere yapılan her türlü işlem ve fiillerdir14. Ancak Taşınır Rehni Kanunu anlamında rehin sözleşmesine taraf olabilecek kişilerin, Taşınır Rehni Kanunu’nun 5. maddesinde sayılan taşınırlardan dahi olsa tüketici işlemleri veya adi borçlarının güvencesi olarak verdikleri rehinler Taşınır Rehni Kanunu kapsamının dışındadır. Tüketici işlemleri veya adi borçlar bakımından verilen rehinler Medeni Kanun hükümlerine tabi olacaktır.

Kanunun uygulama alanına tacirlerin işledikleri haksız fiiller de girmektedir15. Örneğin Antalya ve Acar’a göre bir tacirin teslimat yaptığı kamyonla başka bir tacirin dükkânına çarpması (haksız fiil) nedeniyle doğan tazminat borcu için Taşınır Rehni Kanunu’nun 5. maddesinde sayılan taşınırlarını Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehin olarak verebilir. Ancak Poroy ve Yasaman bu kanaatte değildir16. Yine ticari iş karinesi gereğince, ticari iş sayılan borçlar bakımından verilen teminatlar Taşınır Rehni Kanunu hükümlerine tabi olacaktır.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 1/3. maddesi uyarınca, Kanun bir borca güvence teşkil etmek üzere kurulan rehinlere uygulanacaktır. Kanun’un 4/6 (b). maddesine göre, borcun konusunun belirtilmesi rehin sözleşmesinin zorunlu unsurlarındandır. Bu sebeple sicil görevlisi rehnin tescilini yapmadan önce güvence altına alınan borcun ticari işlemlerden olup olmadığını kontrol edeceği gibi borcun konusunu da kontrol etmekle yükümlü olacaktır.

3.2. KANUNUN KAPSAMI DIŞINDA KALAN TİCARİ İŞLEMLER

Taşınır Rehni Kanunu’nun ilgili maddelerinde Kanun’un uygulama alanına bazı istisnalar getirilmiştir. Taşınır Rehni Kanunu’nun 1/4 maddesi uyarınca, Taşınır Rehni Kanunu, konusu sermaye piyasası araçları ile türev araçlara ilişkin finansal sözleşmeler olan rehin sözleşmelerine ve mevduat rehnine uygulanmaz. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47. maddesine göre Merkezi Kayıt Kuruluşu nezdinde kayden izlenen sermaye piyasası araçlarının rehni Seri IV, No 28 Tebliğ’in 19. maddesine tabidir17. Sermaye piyasası araçlarından menkul kıymetler ve özellikle; pay senetleri ve türevleri, tahviller ve türevleri, hazine bonoları, banka bonoları, gelir ortaklığı senetleri gibi menkul varlıklar anlaşılmaktadır.

Pay senetlerinin Taşınır Rehni Kanunu kapsamına girmemesi için sermaye piyasasında işlem görmesi gerekmektedir. Bu nedenle, halka açık anonim şirketler ile borsada işlem gören anonim şirketlerin pay senetleri Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehne konu edilemez. Ancak sermaye piyasasında işlem görmeyen anonim şirketlerin payları (çıplak pay), limited şirketlerin senede bağlanan veya bağlanmayan ortaklık payları, kolektif şirketlerin pay senetleri üzerinde rehin kurulabilecek ve Taşınır Rehni Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Pay senetlerinin getirisi olan kar payları her ne kadar ayrı bir malvarlığı değeri ifade etseler de Taşınır Rehni Kanunu çerçevesinde rehnedilebilir.

Taşınır Rehni Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı bir diğer işlem türü mevduat rehnidir. Esasında bankalar nezdindeki mevduatlar mevduat sahibi için alacak teşkil etmektedir18. Taşınır Rehni Kanunu ile müstakbel alacaklar üzerinde de rehin kurulmasına imkan verilmiştir. Ancak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda mevduat rehniyle ilgili açık bir hüküm mevcuttur. Bankacılık Kanunu 61. maddesi uyarınca, Medeni Kanun ve Türk Borçlar Kanunu (“Borçlar Kanunu”) hükümleri saklı kalmak kaydıyla, mevduat ve katılım fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir şekilde sınırlandırılamaz. Bu sebeple, mevduat rehinleri de Taşınır Rehni Kanunu kapsamı dışında kalmaktadır.

Ticari İşlemlerde Rehin Hakkının Kurulması ve Temerrüt Sonrası Hakların Kullanılması Hakkında Yönetmelik’in (“Uygulama Yönetmeliği”) 2/2. maddesinde bu yönetmeliğin uygulanmayacağı rehin sözleşmelerine yer verilmiştir. Kanunun düzenlenmesine uygun olarak yönetmelik;

  • Sermaye piyasası araçları ile türev araçlara ilişkin finansal sözleşmeleri konu edinen rehin sözleşmeleri ile mevduat rehni,
  • 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Medeni Kanun’a göre kurulmuş taşınır rehni,
  • 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre kurulmuş araç rehni,
  • 14/10/1983 tarihli ve 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununa göre kurulan hava aracı ipoteği,
  • 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa göre kurulan gemi ipoteği,
  • 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununa göre kurulan maden hakları ve cevher rehni, sözleşmelerine uygulanmaz

Taşınır Rehni Kanunu’nun uygulama alanının bir diğer istisnası Taşınır Rehni Kanunu’nun 1/5. maddesinde yer almaktadır. Anılan hükme göre tapu kütüğüne herhangi bir nedenle tescil edilen taşınırlar Taşınır Rehni Kanunu kapsamında değildir. İlgili hükümde düzenlenen taşınırlara örnek olarak bir taşınmazın eklentisi olarak tapuda gösterilen taşınırlar verilebilir.

Benzer bir şekilde, Taşınır Rehni Kanunu’nun 8/3. maddesi uyarınca, Taşınır Rehni Kanunu uyarınca rehni mümkün olan taşınırlar içerisinde diğer kanunlar uyarınca bir sicile tescili zorunlu olanlar üzerinde Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehin tesis edilemez. Bu hükün aslında Kanun’un 5/1. maddesi ile çelişmektedir. Kanun’un 8/3. maddesi, madde 5/1’de numerus clausus (sınırlı sayıda sayma) ilkesi benimsenerek tek tek sayılmış olan taşınır varlıklardan bir sicile tescili zorunlu olanlarının Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehnedilemeyeceğini ifade etmektedir. Rehinli Taşınır Sicili’nin 13/4. maddesine göre, mevzuatı gereği özel sicillerine kaydı gereken, gemi, hava aracı, iş makinası, maden ve cevher ile motorlu taşıtlar üzerinde tesis edilen rehin hakları ilgili siciller tarafından sicil merkezine bildirilir.

4. TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİNİN KURULUŞU

4.1. REHİN SÖZLEŞMESİ

4.1.1. Sözleşmenin Tarafları

Taşınır Rehni Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca, rehin sözleşmesi ancak kredi kuruluşları ile tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü, serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler arasında yapılabilir ya da tacir ve/veya esnaflar arasında yapılabilir. İlk durumda kredi kuruluşunun sözleşmenin hangi tarafında yer alacağı açıkça belirtilmemiştir. İşin niteliği gereği, rehin alacaklısının kredi kuruluşları olabileceği anlaşılmaktadır19. Kredi kuruluşları ise, başta mevduat ve katılım bankaları olmak üzere finansal kiralama şirketleri, faktöring şirketleri ile Finansman Şirketleri Kanunu uyarınca faaliyet gösteren finansal kuruluşlar ile kredi ve kefalet sağlayan kamu ve özel kurum ve kuruluşlardır20.

Taşınır Rehni Kanunu ile birlikte kredi kuruluşlarının taşınır rehni karşılığında kredi vermesine olanak sağlanırken, tacirlerin kendi aralarında ya da tacirle esnaf arasında ya da esnaf ile esnaf arasında rehin sözleşmesi yapma imkanı sağlanmıştır. Bu, kanunun tanımış olduğu önemli bir yeniliktir.

4.1.2. Sözleşmenin Şekli

Taşınır Rehni Kanunu’nun 4/2. maddesi uyarınca, rehin sözleşmesi yazılı olarak veya güvenli elektronik ortamda düzenlenir. Bu iki seçenekten biri seçilebilir. Yazılı olarak düzenlenen rehin sözleşmesinin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilebilmesi için şekil şartı olarak tarafların imzalarının noterce onaylanması veya sözleşmenin Sicil yetkilisinin huzurunda imzalanması aranmaktadır. Bu bir geçerlilik şartıdır.

Elektronik ortamda düzenlenen rehin sözleşmesinin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilebilmesi için öncelikli olarak sözleşmenin güvenli elektronik imza ile onaylanması şarttır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5/1. maddesidir. İlgili hükme göre, kanunların resmi şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukuki işlemler ile teminat sözleşmeleri güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez. Elektronik imza ile ilgili bu genel hüküm uygulandığı takdirde, Taşınır Rehni Kanunu’nun düzenlemesi son derece anlamsız kalacaktır. Bu sebeple, Taşınır Rehni Kanunu çerçevesinde güvenli elektronik imza ile teminat verilmesi 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’na getirilmiş bir istisna olarak düşünülmektedir21.

4.1.3. Sözleşmenin Zorunlu İçeriği

Taşınır Rehni Kanunu’nun 4. maddesinde rehin sözleşmesinde bulunması zorunlu unsurlara belirtilmiştir. Buna göre, rehin sözleşmesinde rehin sözleşmesinin tarafı; borcun konusu, borcun miktarı, borcun miktarı belirli değilse rehnin ne miktar için güvence teşkil ettiği, ödenecek para cinsi ve rehnin azami miktarı, rehne konu varlık ile bu varlığın ayırt edici özelliklerini belirten seri numarası, üretim yılı, markası, belge seri numarası, şasi numarası, varsa GTİP ya da PRODTR sanayi ürünü kodu gibi hususların bulunması zorunludur. Kanunun özellikle rehne konu varlıkların ayırt edici özelliklerine rehin sözleşmesinde yer verilmesini düzenleme sebebi taşınır rehninde rehnin paraya çevrildiği anda alacağın kesin olarak belirlenebilir hale gelmesini sağlamaktır22. Zira taşınır rehninde, belirlilik ilkesi esastır.

4.1.4. Taşınır Rehni

Siciline Tescil Taşınır Rehni Kanunu’nun 4/1. maddesi uyarınca rehin hakkının kurulabilmesi için Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil zorunlu bir unsurdur. Bu husus kanunda “Rehin hakkı, rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilmesiyle kurulur” denilerek ifade edilmiştir. Bir diğer deyişle, rehin hakkı, sözleşmenin yapıldığı anda değil, sözleşmenin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edildiği anda kurulur.

Mülga Kanun döneminden farklı olarak Taşınır Rehni Kanunu, rehinli taşınırın tescili için ayrı bir sicil kurulmasını da öngörmüştür. Bu amaçla, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca Rehinli Taşınır Sicili kurulmuştur. Sicil ile ilgili hususlar ise Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği ile düzenlenir. Yönetmeliğin 11. maddesi uyarınca Bakanlığın Sicil’i denetleme ve gerektiğinde önlem alma yetkisi bulunmaktadır.

Rehin sözleşmesinin tescil edilmesinde resen tescil ilkesi kabul edilmemiş olup, talebe bağlılık ilkesi kabul edilmiştir. Bu durum, Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nin 21/3. maddesinde “Tescil işlemi, kural olarak tarafların talebi üzerine yapılır” denilerek ifade edilmiştir. Sicil’e tescili talep edecek kişilerin kimler olması gerektiği ise Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nin 22. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili hüküm uyarınca “Kanuna göre rehin alacaklısı ve rehin veren sıfatına sahip kişiler ve bunların temsil ve ilzama yetkili kişileri rehin sözleşmesinin tescil ve değişiklik talebinde birlikte bulunur”.

Yukarıda değinildiği üzere, Taşınır Rehni Kanunu 5/2. maddesi (c) 4 bendi uyarınca, ticari işletme veya esnaf işletmesi üzerinde rehin kurulması halinde, bu rehin Ticaret veya Esnaf Sicili’ne bildirilir. Bildirim yapılması bakımından sorumluluk Rehinli Taşınır Sicili memurlarına aittir. Buna benzer bir bildirim sorumluluğu, münferit taşınırların rehninde bu taşınırlarla ilgili işlemler için tutulan özel bir sicil bulunması halinde, ilgili sicillere bildirim yapılması bakımından da düzenlenmiştir (Taşınır Rehni Kanunu m. 5/2 (c) 2). Bildirim yapılacak diğer özel sicillere örnek olarak, gemi, hava aracı, iş makinası, maden ve cevher ile motorlu taşıtlar sicilleri verilebilir.

Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilen hususun ilgili diğer sicillere bildirim zorunluluğunun olması, Mülga Kanun düzenlemeleri ile paraleldir. Bu anlamda, Taşınır Rehni Kanunu ile getirilen bir yenilik bulunmamaktadır.

Rehin sözleşmesinin Sicil’e tescili bakımından Ticari İşletme Rehni Kanunu döneminde 10 günlük bir süre öngörülmekteydi. Ticari İşletme Rehni Kanunu’nun 5/2. maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 10 gün zarfında tescil talep edilebilir ve ilgili sicil memurluğunca bu işlem yerine getirilir” denilmesi sebebiyle, bu 10 günlük sürenin mahiyeti ile ilgili de tartışmalar doğmaktaydı. Doktrindeki kimi yazarlara göre bu 10 günlük süre hak düşürücü süre olarak yorumlanmıştı. Mülga Kanun’un 5/1. maddesinde rehnin Ticaret veya Esnaflar ve Sanatkar Sicili’ne tescil ile doğacağı düzenlendiğinden, rehin sözleşmesinin 10 gün içinde tescil edilmediği durumlarda sonradan rehin tescil edilemeyeceği için rehin hakkının da düştüğü ifade edilmekteydi23. Taşınır Rehni Kanunu’nda tescil için süre öngören bir hüküm yer almadığından yeni kanun döneminde bu tartışmalar son bulmaktadır. Sözleşmenin Sicil’e tescilinde, yeni kanun döneminde, taraflar arasında bir anlaşma varsa, bu anlaşmaya itibar edilerek, belirlenen süre içinde sözleşme Sicil’e tescil ettirilir.

Taraflar arasında Sicil’e tescil süresi için bir anlaşma bulunmadığı durumlarda genel hükümler uygulanır ve Borçlar Kanunu’nun 90. maddesi uyarınca, tescil ettirme yükümlülüğü sözleşme yapılır yapılmaz doğar.

Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nin 27/1 (d) hükmünde “Sicile tescil edilecek hususların, tarafların tam ve gerçek beyanına uygun olmaması veya kamu düzenine aykırılık oluşturması” tescil talebinin reddi sebebi olarak düzenlenmiştir. Rehinli Taşınır Sicili, Medeni Kanun anlamında resmi sicil niteliğini haizdir. Sicil’in resmi sicil niteliğinde olması ise Medeni Kanun’un 7. maddesi uyarınca, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturması anlamına gelir. Bir diğer deyişle sicile tescil edilen kayıtların doğruluğu hakkında karine bulunmaktadır. Sicil’deki kayıtların gerçeği yansıtmadığını iddia eden kişiler bu iddialarını ispatlamakla yükümlüdür. Medeni Kanun madde 7/2’ye göre ise, kayıtların içeriğinin doğru olmadığının ispatında herhangi bir şekil şartı bulunmamaktadır.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 8.2. maddesi uyarınca Rehinli Taşınır Sicili alenidir. Ancak Sicil’i inceleme yetkisinin Ticaret Sicili’nde olduğu gibi herkese mi yönelik olduğu yoksa yalnızca ilgilisini ispat edenlerin mi Taşınır Rehni Sicili’ni inceleyebileceğine dair Kanun’da bir hüküm bulunmamaktadır. Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği bu soruna cevap vermiştir. Rehinli Sicil Yönetmeliği madde 26.1’e göre ilgisini ispat eden kişiler Sicil’den onaylı belge talebinde bulunabilir. Sicili inceleme yetkisi de ilgiyi ispat etme şartına bağlıdır. (Rehinli Sicil Yönetmeliği m.30.1) Sicilin aleni olması sebebiyle Medeni Kanun uyarınca kimsenin iyi niyeti korunmayacaktır.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, bir taşınırın rehni özel bir sicile tescil edilerek kuruluyorsa, ilgili taşınır, Taşınır Rehni Kanunu kapsamında Taşınır Rehni Sicili’ne tescil yoluyla rehin verilemez. Bir diğer deyişle, rehni özel sicile tescile bağlı taşınırların Taşınır Rehni Kanunu çerçevesinde teslimsiz rehni yasaktır. Kanunun bu düzenlemesi emredici bir hükümdür. Bu sebeple, başka bir sicile tescil edilmek suretiyle üzerinde rehin kurulan taşınırlar, herhangi bir şekilde, Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilmişse bu tescil yolsuz olacaktır. Kanun hükmü emredici olduğundan, hukuki imkansızlık sebebiyle rehin sözleşmesi de geçersiz olacaktır. Burada değinilmesi gereken önemli bir husus ise rehin ve rehin sözleşmesi arasındaki illiyettir. Taşınır Rehni Sicili’ndeki tescilin yolsuz olması durumunda hukuki imkansızlık sebebiyle rehin sözleşmesinin de geçersiz olması taşınır rehninin sebepten soyut olduğu ön kabulünden yola çıkılarak varılan bir yorumdur. Doktrinde tescil işleminin sebebe bağlı olduğu görüşü de savunulmuştur. Tescil işleminin sebebe bağlı olduğu kabul edilirse, rehin sözleşmesinin geçersizliğine dayanarak da tescilin geçersiz olduğu iddia edilebilir.

Taşınır Rehni Kanunu kapsamında, rehinli taşınırın zilyetliği hala rehin verende kaldığından, üçüncü kişilerin rehne konu taşınırlar üzerinde hak sahibi olup olmaması, sicilin aleniyeti, sicile güven prensibi ve özellikle üçüncü kişilerin iyi niyetinin korunup korunmaması bakımından bazı sorunlar doğmaktadır. Aşağıda doğabilecek bu sorunlar ele alınacaktır.

4.1.4.1. Rehinli Taşınırlar Bakımından Hak Sahipliği

Yukarıda, Rehinli Taşınır Sicili’nin Medeni Kanun’un 7. maddesi anlamında resmi bir sicil olduğuna değinilmişti. Resmi bir sicile güvenin korunması, istisnai ve özel bir durum oluşturmaktadır. Sicil’e güven ilkesi bakımından sistemimizdeki ana kural, sicile güven duyulmak suretiyle bir hakkın kazanılmasının ancak kanunun açıkça kabul ettiği hallerde mümkün olmasıdır.

Ticari işletmenin (veya esnaf işletmesinin) bütünü üzerinde kurulan rehin, Ticaret (veya Esnaf ve Sanatkâr) Sicili’ne bildirildiği için ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulması halinde, Rehinli Taşınır Sicili’ne güven ve güvenin korunması sorunu olmayacaktır. Sicil alenidir ve işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulup tescil edilmektedir. Bu durumda üçüncü kişiler iyi niyet iddiasında bulunamayacaktır. Bulunsalar bile iyi niyetleri korunmayacaktır.

Şayet, ticari işlemler doğrultusunda işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulmayıp, belli taşınırlar üzerinde münferiden rehin kurulması özel bir sicile tescili gerektiriyorsa, Taşınır Rehni Kanunu’na göre rehin verilmesi zaten söz konusu olamayacağından, yine Taşınır Rehni Sicili’ne güven ve güvenin korunması sorunu olmayacaktır. Örneğin, motorlu araçlar Trafik Sicili’ne tescil edilir, üzerlerinde rehin kurulması halinde, rehin de Trafik Sicili’ne tescil edilir. Motorlu araç üzerinde ayni hak tesis etmek isteyen üçüncü kişi Trafik Sicili’ni kontrol etmekle yükümlüdür.

Herhangi bir sicile tescili zorunlu olmayan taşınırların münferiden rehninde, Rehinli Taşınır Sicili’nden taşınırın maliki anlaşılmadığından, taşınıra ilişkin tasarruflarda üçüncü kişinin iyi niyetinin korunup korunmadığı tartışmaya açık bir konudur. Taşınır Rehni Kanunu’nun bu hususa açık bir çözüm getirmemesi sebebiyle, bu sorunun Medeni Kanun hükümleri uyarınca çözümlenmesi uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, Medeni Kanun’un 988. maddesi uyarınca bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen üçüncü kişinin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur. Yine Medeni Kanun’un 939. maddesi uyarınca, rehnedenin tasarrufta bulunma yetkisi olmasa bile, rehin konusu taşınıra iyi niyetle zilyet olan kimse, zilyetlik hükümlerine göre edinimi korunduğu ölçüde rehin hakkı kazanır. Sonuç itibariyle, genel hükümlere göre malikten veya emin sıfatıyla zilyetten iyi niyetli üçüncü bir kişinin ayni hak elde etmesi durumunda, üçüncü kişilerin iyi niyeti korunur ve bu kişiler taşınır üzerinde ayni hak kazanırlar.

Yine herhangi bir sicile tescili zorunlu olmayan taşınırların münferiden rehninde; Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehin veren zilyedin (aynı zamanda genelde malik olur) Medeni Kanun hükümleri çerçevesinde üçüncü kişi lehine teslime bağlı taşınır rehni kurmak suretiyle aynı taşınırı ikinci defa rehin vermek istemesi halinde, üçüncü kişilerin teslimli rehin sonucu rehin hakkı kazanması mümkün olmayacaktır. Bir diğer deyişle, Taşınır Rehni Sicili aleni olduğundan üçüncü kişiler iyi niyet iddiasında bulunamayacaklardır.

Taşınır Rehni Kanunu kapsamındaki taşınır rehinlerindeki bir diğer sorun yolsuz tescil olması durumunda sicilde görünen hak sahipliğine dayanılarak yapılan işlemlerde iyi niyetin korunup korunmayacağıdır. Bu konu hakkında Taşınır Rehni Kanunu’nda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Kural olarak, eşya hukuku prensipleri çerçevesinde, yolsuz tescile dayanarak işlem yapan üçüncü kişilerin iyi niyetleri korunur24. Örneğin Ahmet’e ait taşınmazın mülkiyeti yolsuz olarak Cemre adına tescil edilmiş ve banka da bu kayda güvenerek Cemre’den olan alacağına karşılık taşınmaz üzerinde bir ipotek hakkı tesis ettiğinde bankanın sicile duyduğu güven korunacağından banka ipotek hakkını kazanmış sayılacaktır.

Ancak bizim de görüşlerine katıldığımız Antalya ve Acar’a göre yolsuz tescil durumunda sicile duyulan güvenin korunması Taşınır Rehni Kanunu bakımından söz konusu olamaz. Poroy ve Yasaman’a göre de sicil kaydına dayanılarak hak kazanılmasında sicile güven ilkesi geçerli değildir25. Arkan da bu görüştedir26 Taşınır üzerindeki rehin hakkı hukuka aykırı olarak tescil edildiğinde (yolsuz tescil) rehin hakkı sicilde şeklen var olmuş olacaktır. Yolsuz tescil sonucu sicilde rehin hakkı sahibi olarak görünen kişinin rehnin güvence oluşturduğu alacağı 3. kişiye temlik etmesi durumunda sicile duyulan güven korunmadığından alacak güvencesiz olarak devredilmiş olacaktır27.

4.1.4.2. Mülkiyetin Devrinin Sicil’e Tescili

Taşınır Rehni Kanunu’nun 12/6. maddesi uyarınca, rehinli taşınırın mülkiyetinin üçüncü kişiye devredilmesi halinde, rehin veren bu devri Taşınır Rehni Sicil’e tescil ettirmekle yükümlüdür. Öte yandan Taşınır Rehni Kanunu’nda rehin verenin bu yükümlülüğe aykırı davranması halinde, yani rehinli taşınır varlığın devri Taşınır Rehni Sicili’ne tescil ettirilmediği takdirde Taşınır Rehni Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca rehin verene sadece adli para cezası uygulanacağı belirtilmiş ancak mülkiyetin devrinin sicile tescil ettirilmemesinin sonuçlarının ne olacağı açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Medeni Kanun’un 988. maddesi uyarınca teslime bağlı taşınır rehinlerinde nasıl ki taşınırı zilyet olandan iyi niyetle kazanımı korunuyorsa, düşüncemize göre Taşınır Rehni Kanunu uyarınca kurulan ama Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilmemiş olan teslimsiz taşınır rehinde de üçüncü kişinin iyi niyeti korunması ve borçtan sorumlu olmaması gerekmektedir.

5. TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİNE KONU OLABİLECEK VARLIKLAR

5.1. TİCARİ İŞLETME ÜZERİNDE REHİN KURULMASI

Taşınır Rehni Kanunu 5/2. maddesinde işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulması düzenlenmiştir. Ticari işletme rehninin kurulabilmesinin ön şartı Taşınır Rehni Kanunu 5. maddesinde sayılan taşınır varlıkların birisinin veya birkaçının borcu karşılaması halinde ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulamayacağıdır28. Öte yandan Uygulama Yönetmeliği madde 17/3’de taşınır varlıklardan biri veya birden fazlasının borç miktarının tamamına ek olarak 1/5’den fazlasını karşılaması halinde işletmenin tümü üzerinde rehin kurulamayacağı ifade edilmiştir. Doktrinde bu hüküm eleştirilmiştir29.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/2. maddesi uyarınca, rehin kuruluşu anında işletmenin faaliyetine özgü her türlü varlık rehne dahildir. Ancak, Uygulama Yönetmeliği’nin 17/1. maddesinde ise rehnin kuruluşu anında işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan taşınır ve taşınmaz varlıklar rehnedilmiş sayılacağı belirtilmiştir. Uygulama Yönetmeliği’nin bu hükmü doktrinde özellikle Şit tarafından eleştirilmiş, Taşınır Rehni Kanunu sadece taşınırların rehnini düzenlerken, Uygulama Yönetmeliği ile taşınmazları da rehnin kapsamına dahil etmenin hata olduğunu vurgulamıştır30. Şit’e göre ilgili Uygulama Yönetmeliği’nin hükmü geçersizdir31.

5.2. TAŞINIR REHNİ KANUNU KAPSAMINDA TAŞINIRLAR ÜZERİNDE MÜNFERİDEN REHİN KURULMASI

Ticari işlemlerde taşınır rehnine konu olabilecek varlıklar bakımından temel kurala (Taşınır Rehni Kanunu m. 8/3) yukarıda değinilmiş, özel bir sicile tescili zorunlu taşınır varlıklar üzerinde rehin kurulamayacağı ifade edilmişti.

Taşınır rehnine konu olabilecek varlıklar bakımından bir diğer önemli düzenleme Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/1. maddesinde yer almakta ve maddede rehne konu edilebilecek taşınır varlıklara yer verilmektedir. İlgili maddede sayılan taşınırlar bakımından numerus clausus (sınırlı sayıda sayma) ilkesi benimsenmiştir. Bir diğer deyişle, Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/1. maddesinde sayılmayan taşınır varlıklar üzerinde Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehin kurulamaz. Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/1. maddesi uyarınca rehin hakkı aşağıda belirtilen taşınır varlıklar üzerinde kurulabilir:

a) Alacaklar b) Çok yıllık ürün veren ağaçlar c) Fikri ve sınai mülkiyete konu haklar ç) Hammadde d) Hayvan e) Her türlü kazanç ve iratlar f) Başka bir sicile kaydı öngörülmeyen ve idari izin belgesi niteliğinde olmayan her türlü lisans ve ruhsatlar g) Kira gelirleri ğ) Kiracılık hakkı h) Makine ve teçhizat, araç, ekipman, alet, iş makinaları, elektronik haberleşme cihazları dâhil her türlü elektronik cihaz gibi menkul işletme tesisatı) ı) Sarf malzemesi i) Stoklar j) Tarımsal ürün k) Ticaret unvanı ve/veya işletme adı l) Ticari işletme veya esnaf işletmesi m) Ticari plaka ve ticari hat n) Ticari proje o) Vagon ö) Burada sayılan taşınırlardan üçüncü kişiler zilyetliğindeki taşınır varlık, hak ve paylı mülkiyet hakları

Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/9. maddesi ile üçüncü bir kişiye taşınır varlığını bir başkası adına rehnetme imkanı getirilmiştir. Böylelikle üçüncü kişiler kendilerine ait taşınır varlıkları borçlu adına teslimsiz bir şekilde rehnedebileceklerdir.

Kanunun düzenlediği taşınır rehnine konu olabilecek varlıklar bakımından özellikle fikri ve sınai mülkiyete konu haklar, alacaklar, hammadde, sarf malzemesi ve stokların rehnedilmesi hususları tartışmalıdır. Kanun uyarınca müstakbel alacakların da rehnedilebilmesi ve senede bağlılık bakımından alacağın teminatını teşkil eden rehin unsurlarının belirgin hale getirilmesi hususunda sorunlar bulunmaktadır. Aşağıdaki bölümlerde anılan konulardaki sorunlara değinilecektir.

A.1.1 Fikri ve Sınai Mülkiyete Konu Hakların Rehin Verilmesi

Fikri haklar kapsamına güzel sanat eserleri, ilim ve edebiyat eserleri, sinema eserleri, musiki eserleri ile işlenme ve derlemeler girerken sınai haklar kapsamına ise markalar, coğrafi işaret, tasarımlar, patentler, faydalı modeller, bitki çeşitliliği üzerine ıslahçı hakları, entegre devre topoğrafyaları girmektedir. Her ne kadar fikri ve sınai hakların ayni hak olduğu doğrudan doğruya söylenemese de, bu haklar herkese karşı ileri sürülebilen ve devredilebilen malvarlığı hakkı olduğu için fikri ve sınai hakların ayni haklara yaklaşan yönü olduğu kabul edilmektedir32. Fikri ve sınai haklar, ayni haklara yaklaşan yönünün bulunması ve devredilebilir nitelikte olmaları nedeniyle taşınır rehnine konu olabilirler33.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 8/3. maddesinde özel bir sicile tescili zorunlu taşınır varlıklar üzerinde Kanun kapsamında rehin kurulamayacağı ifade edilmiştir. Sınai haklardan olan markaların Marka Sicili’ne tescil edilmeleri sebebiyle Şit tarafından markalar üzerinde Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehin kurulamayacağı savunulmuştur34. Antalya ve Acar ise bu görüşe katılmayıp marka üzerinde taşınır rehni kurmanın mümkün olduğunu savunmaktadırlar. Bu görüşlerini savunurken, rehnin Marka Sicili’nde tescil edilmesinin kurucu olmamasına ve tescilin sadece üçüncü kişilerin iyi niyetinin önüne geçmek amacıyla yapılan bir tescil olmasına dayanmaktadırlar.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 8/3. maddesinde üzerinde rehin kurulması bakımından bir sicile tescilin zorunlu olduğu taşınır varlıkların Taşınır Rehni Kanunu kapsamına girmeyeceği düzenlenmiştir. Ancak fikri ve sınai mülkiyet hakları üzerinde rehin kurulması için bir sicile tescil zorunlu unsur değildir. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 148/4. maddesi uyarınca, sınai haklara ilişkin hukuki işlemler yazılı şekle tabidir. Bir diğer deyişle, bir sınai hak üzerinde rehin hakkının doğması için rehin sözleşmesinin yazılı olarak yapılması yeterlidir. Sicile tescil kurucu etkiye sahip değildir35. Sınai Mülkiyet Kanunu’nda benimsenen yaklaşım Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda da yer almaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 52. maddesine göre fikir ve sanat eserleri üzerinde rehin hakkı yazılı bir sözleşmenin yapılmasıyla kurulur, sicile tescil zorunlu değildir.

Ayrıca, Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nin 13/3. maddesinde fikri ve sınai mülkiyet hakları üzerinde Taşınır Rehni Kanunu uyarınca rehin kurulması halinde, bu rehin hakkının ilgili sicillere bildirileceği düzenlenmiştir. Bu nedenle, bizim de görüşümüz fikri ve sınai mülkiyet hakları üzerinde Taşınır Rehni Kanunu uyarınca rehin kurulabileceği yönündedir.

A.1.2 Alacakların Rehin Verilmesi

Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/1. maddesi uyarınca rehnin kurulduğu sırada mevcut olan alacaklar rehin olarak verilebilir. Taşınır Rehni Kanunu anlamında rehnedilecek alacakların ticari bir iş veya işlemden doğma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrıca, Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/5. maddesine göre her türlü sözleşmeden doğan mevcut veya müstakbel alacaklar da rehnedilebilir. 5. maddenin 5. fıkrası, genel olan 1. fıkrayı detaylandırır mahiyette olduğu için 5. fıkra esas alınmalıdır. Buradan yola çıkarak ilgili alacakların rehnedilebilmesi için sözleşmeden kaynaklanması arandığından, Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/5. maddesi kapsamında rehnedilecek alacaklar, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden doğamaz. Bu sebeple özellikle müstakbel alacaklar sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklanmak zorundadır36. Müstakbel alacakların rehnedilmesinde dikkat edilmesi gereken önemli bir husus genel rehin yasağıdır. Uygulama Yönetmeliği’nin 16. maddesi uyarınca, “belirli bir iş veya konu ile sınırlandırılmaksızın bütün müstakbel alacakların rehne konu edildiğine dair rehin sözleşmeleri geçersizdir”.

Alacağın rehin verilmesi konusunda, senede bağlanmış ve bağlanmamış alacaklar olarak ikili bir ayrım yapmakta fayda vardır. Bilindiği üzere, senede bağlanmamış alacaklar üzerinde rehin kurulması bakımından yazılı sözleşme yapılması zorunludur (Medeni Kanun m. 955/1). Rehin sözleşmesi yapılması, senede bağlanmamış alacaklarda kurucu etkiye sahiptir. Taşınır Rehni Kanunu kapsamında, senede bağlanmamış alacaklar rehnedilirken yazılı rehin sözleşmesi yapılır ve sözleşme Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilir. Böylece Medeni Kanun sisteminden daha güçlü bir aleniyet sağlanmış olur.

Senede bağlanmış alacakların rehni ise, Medeni Kanun’a göre, rehin cirosu ve teslim ile mümkündür. Ancak Taşınır Rehni Kanunu kapsamında, benimsenen yöntem teslimsiz rehindir. Bir diğer deyişle, Taşınır Rehni Kanunu kapsamında bir kıymetli evrak rehnedildiği zaman, rehin alana teslim yapılmaz. Şu halde, rehnedilen kıymetli evrak nasıl belirli hale getirilecektir? Meseleyi bono ve çekler açısından ayrı ayrı ele almak gerekir.

Bonolar bakımından, bilindiği üzere, bonolar üzerinde seri numarası bulunmamaktadır ve bonoda temel borç ilişkisine işaret edilmemektedir. Taşınır Rehni Kanunu kapsamında, rehinli taşınırın tesliminin yapılmaması, üçüncü kişiler nezdinde rehin alanın haklarını oldukça sınırlar niteliktedir. Benzer bir şekilde üçüncü kişilerin sicile güveninin korunup korunamayacağı sorunu burada da ortaya çıkacaktır. Antalya ve Acar’a göre, işlem güvenliği bu şekilde tehlikeye atıldığından, kanunca kabul edilmiş ve aleniyeti sağlayan bir yöntem kullanmadıkça ayni hakkın kurulmasını kabul etmemek gerekir37. Bir kambiyo senedi türü olan çekler bakımından ise, çeklerde belge seri numarası bulunduğundan, bonolara kıyasen, belirlilik ilkesini sağladığı söylenebilir. Sonuç itibariyle senede bağlanmış alacakların Taşınır Rehni Kanunu kapsamında rehninde, her bir kıymetli evrak özelinde değerlendirme yapmak gerekecektir. Kıymetli evrak, sicilde bir şekilde belirlenebilir kılınıyorsa taşınır üzerinde rehin hakkı kurulacaktır. Ancak kıymetli evrak belirlenebilir nitelikte değilse rehin hakkının kurulamayacağı söylenebilir.

A.1.3 Hammadde, Sarf Malzemesi ve Stok Rehni

Hammadde, sarf malzemesi ve stokların rehninde belli başlı üç sorun görülmektedir. Bunlardan birincisi Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/2. maddesi uyarınca ticari işletmenin tamamı rehnedildiğinde; hammadde, sarf malzemesi ve stokların kendiliğinden rehnin kapsamına girip girmeyeceğidir. İkincisi eşyanın tabiatı gereğince bu türden taşınırların diğer taşınırlarla karıştığı veya birleştiği durumlarda, rehin hakkının birleşen veya karışan taşınır üzerinde devam edip etmeyeceğidir. Sonuncusu ve en önemlisi ise karışma veya birleşme sonucu ortaya çıkan taşınırın tüketicilere devri halinde durumun ne olacağıdır.

Hammadde, sarf malzemesi ve stoklar mahiyeti itibariyle ticari işletmenin “duran varlığı” kapsamında değerlendirilmez38. İlgili taşınırlar üzerinde sürekli bir işleme ve kullanma söz konusu olduğundan, bu taşınırlar işletmenin döner varlıklarındandır. Taşınırların bu nitelikleri gereğince, Mülga Kanun döneminde, ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulduğu durumlarda, işletmenin sermayesi olan döner varlıkların rehin kapsamı dışında kaldığı kabul ediliyordu39. Ancak Taşınır Rehni Kanunu 5/1. maddesinde hammadde, sarf malzemesi ve stoklar üzerinde teslimsiz rehin kurulabileceği açıkça düzenlendiği için, rehnedilebilecek varlıkların kapsamının Taşınır Rehni Kanunu ile genişletildiğini görmekteyiz.

A.1.3.1 İşletmenin Bütünü Üzerinde Rehin Kurulması Halinde Hammadde, Stok ve Sarf Malzemesi

Taşınır Rehni Kanunu ile hammadde, stok ve sarf malzemesinin rehninde karşımıza çıkan ilk sorun, ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulduğunda, bu taşınır varlıkların kendiliğinden rehnin kapsamına girip girmeyeceğidir. Önceki kanun döneminde, işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulması Mülga Kanun’un 3. maddesinde düzenlenmişti. Madde 3 uyarınca rehne konu varlıklar şu şekilde belirlenmişti; “Rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makine, araç, alet ve motorlu nakil araçları”. İlgili maddede rehnin kapsamına hammadde, sarf malzemesi veya stok rehni dahil edilmediğinden, anılan taşınırlar üzerinde Mülga Kanun’a göre rehin kurulamayacaktı ve bu hususta da bir tartışma söz konusu değildi. Ancak, Taşınır Rehni Kanunu döneminde Kanun’un 5/2. maddesi uyarınca “ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulması halinde işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan her türlü varlık rehin kapsamına dahildir” denilmektedir. Her türlü varlık ifadesinin hammadde stok veya sarf malzemesini de kapsayıp kapsamadığı ve bunların kendiliğinden rehin kapsamına girip girmeyeceği hususu belirsizdir. Bu sorunun çözülmesinde, “işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olma” kıstası belirleyici olacaktır. Hammadde, sarf malzemesi ve stokların işletme faaliyetine tahsis edilmiş taşınırlardan olduğu kabul edilirse, ilgili taşınırların da işletme rehnine dahil olacağı sonucuna varılacaktır. Kanunda geçen “her türlü varlık” ifadesinin geniş yorumlanması da bu yargıyı güçlendirmektedir. Öte yandan doktrinde; hammadde, stok ve sarf malzemesinin işletmeye “sürekli olarak özgülenen” malvarlığı olarak değerlendirmeyen görüşler de mevcuttur40. Zira, eşya hukukunda genel kural özgülemede süreklilik unsurunun bulunmasıdır41. Antalya ve Acar’a göre, sürekliliği sağlayacak cinsten olmayan malvarlıkları, işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulduğunda kendiliğinden rehin kapsamına girmez42. Antalya ve Acar, bu görüşlerini ticari işletmenin devri hükümleriyle temellendirir. Ticari işletmenin devrinde bütünlük ilkesi esastır. Ticaret Kanunu’nun 11/3. maddesi uyarınca, aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikri mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Yazarlara göre, Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/2. maddesinin lafzında geçen “her türlü varlık”tan Ticaret Kanunu’nun 11/3. maddesinde belirtilen varlıklar anlaşılmalıdır. Bu sebeple, hammadde, stok ve sarf malzemeleri, kendiliğinden rehin kapsamına girmez. Anılan taşınırlar üzerinde rehin kurulabilmesi için ayrıca açık bir anlaşmanın yapılması gerekmektedir43. Doktrinde katıldığımız görüş de bu yöndedir. Yani sözleşmede açık bir şekilde hammaddenin de rehne konu edildiği belirtilirse hammadde rehin olarak verilebilecektir.

Taşınır Rehni Kanunu çerçevesinde, hammadde, sarf malzemesi ve stokun rehnedilmesinde bir diğer önemli sorun, bu gibi tükenebilir cinsten taşınırların birleşmesi veya karışması sorunudur. Rehinli bir sarf malzemesi veya hammadde işlendiğinde mevcut rehin yeni taşınır üzerinde devam edecek midir? Bu konuyu aşağıda ele alıyoruz.

A.1.3.2 Hammadde ve Sarf Malzemesinin Birleşmesi/Karışması Halinde Rehin

Genel hükümlere göre, rehin verilen cins nesne başka bir cinsle birleşir veya karışır, bunun sonucunda da eklenti değil de paylı mülkiyet oluşursa payın üzerinde de rehin hakkı devam eder (ikame ilkesi)44. Örneğin kağıttan defter yapılması durumunda rehin defter üzerinde devam eder.

Yargıtay uygulamasında da benimsenen görüş bu yöndedir45. Ancak, Taşınır Rehni Kanunu’nun 7. maddesi, genel hükümlerden ayrı bir düzenleme ile bu soruna çözüm getirmiştir. Buna göre, rehinli bir taşınır, karışma veya birleşme yoluyla başka bir taşınırın bütünleyici parçası olmuşsa, rehin hakkı sona ermez, birleşme veya karışma sonucunda oluşan yeni taşınırın tamamı üzerinde kurulmuş sayılıp, tamamı üzerinde varlığını sürdürür. Kanunun getirdiği düzenleme Medeni kanun hükümleriyle paralellik teşkil etmektedir. Burada “birleşmenin ayni haklara zarar vermezliği” ilkesi söz konusudur46.

Eklentiye ilişkin olarak ise Medeni Kanun hükümlerinden farklı bir düzenlemeye yer verilmiştir. Medeni Kanun uyarınca aksi öngörülmedikçe eklenti rehnin kapsamında sayılmaktayken Taşınır Rehni Kanunu 6/2. maddesinde taşınır varlığın mevcut veya sonradan ilave edilen eklentilerinin rehin kapsamına alınması taraflarca ayrıca kararlaştırılabileceği düzenlenmiştir.

Değinilmesi gereken önemli bir husus ise rehin verilen varlıkların birleşme ve karışma haricinde yok olması durumunun Taşınır Rehni Kanunu’nun 7. maddesi kapsamına girmemesidir. Rehin verilen taşınırın yok olması, örneğin yanması halinde rehin hakkı sona erer. Bir miktar benzin üzerinde taşınır rehni kurulduğunda zilyetliği elinde bulunduran rehin verenin bu benzini yakarak tüketmesi sonucunda rehin hakkı sona erer. Bu durum, rehin veren veya taşınırı rehin yüklü olarak devralanın; rehinli varlığı bu kanunun hilafına kullanması veya rehinli varlığı alacaklıya zarar vermek kastıyla tahrip veya imha etmesi durumu olarak nitelendirilip Taşınır Rehni Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca adli para cezasına konu olabilir. Ayrıca genel hükümlere göre, sigorta tazminatı, haksız fiil tazminatı elde edilmişse, ikame ilkesi gereği olarak, rehin ilgili tazminatlar üzerinde de devam edecektir47. Hammaddenin başkalaşmasına bir örnek verecek olursak çanta üreticisinin hammaddesi olan deri üzerinde rehin kurulması durumunda, derinin çanta imalatında kullanılması sonucu artık deriden değil son ürün olan çantadan söz etmek gerekecektir ve rehin çanta üzerinde devam edecektir. Sonuç itibariyle, taşınır rehni kapsamında, hammadde, stok veya sarf malzemesi rehnedildiği zaman her duruma göre özel değerlendirme yapmak gerekecektir.

Anılan taşınırların başka bir taşınırın eklentisi veya bütünleyici parçası olması da söz konusu olabilir. Bu durumda Taşınır Rehni Kanunu’nun 7/2. maddesi gereği, rehin hakkı yeni taşınırın tamamı üzerinde devam eder. Ancak rehinli taşınırın yok olması söz konusuysa rehin hakkının sona erdiğini söyleyebiliriz.

Rehin hakkının birleşme ya da karışma sonucu ortaya çıkan yeni taşınır üzerinde devam ettiği durumlarda karşımıza çıkan bir diğer sorun, söz konusu taşınır üzerindeki teminat yükünün ne olacağı ve nasıl belirleneceği sorunudur. Bu soruna Taşınır Rehni Kanunu’nun 7/3. maddesi ile cevap verilmiştir. Birleşen veya karışan taşınır varlıkta devam eden rehin hakkı, her bir birleşen taşınır varlığın; birleşme anındaki değerinin, birleşmiş ürün değerine oranı üzerinden devam eder. Örnek vermek gerekirse, birleşme anındaki değerlerinin sırasıyla 200 TL ve 600 TL olan iki taşınırın birleştiğini ve 200 TL değerindeki ikinci taşınır üzerinde 200 TL’lik bir rehin yükü olduğunu varsayalım. Her bir taşınırın birleşme anındaki değerleri şu şekilde olacaktır; birinci taşınırın 200/800 (1/4), ikinci taşınırın ise 600/800 (3/4).

Birleşme sonucu oluşan yeni taşınırın (“yeni taşınır”) değerinde birleşme sebebiyle herhangi bir artma veya azalma olmayacaksa, yeni taşınırın değeri 800 TL olacaktır. Bu durumda, yeni taşınır üzerindeki rehin yükü 200/800 TL (1/4) oranında olacaktır. Ancak ilk taşınır üzerinde 200 TL’lik değil de 100 TL’lik bir rehin kurulmuş olsaydı, yeni taşınırın ayni sorumluluk limiti yine 200/800 TL (1/4) oranında olacaktı ve 100 TL’lik bir rehin kurulduğu için, bu kadarı yani teminat altına alınan alacak ve ferileri kadarı bu tutardan karşılanabilecekti. Taşınırların birleşmesi sonucunda, yeni taşınır üzerinde değer artışının meydana geldiği bir durum da söz konusu olabilir. Örneğin, sırasıyla 200 TL ve 600 TL değerindeki taşınırların birleşmesi sonucu ortaya çıkan yeni taşınır değerinin 1600 TL olduğunu ve yine 200 TL’lik taşınır üzerinde rehin yükü bulunduğunu varsayalım. Bu durumda, birinci taşınırın ilk baştaki 1/4’lük oranı uyarınca 400 TL’lik (1600/4) rehin yükü yeni taşınır üzerinde devam edecektir. Ancak alacaklı teminat altına almış olduğu alacağı kadarını bu tutardan tahsil edebilecektir. Son olarak, taşınırların birleşmesi sonucunda, son ürün üzerinde değer kaybının yaşanması da mümkündür. Taşınırların birleşmesi sonucu ortaya çıkan yeni taşınır değerinin 400 TL olduğunu ve yine 200 TL’lik taşınır üzerinde rehin yükü olduğunu varsayalım. Yukarıdaki ihtimallerle benzer bir hesaplamayla, birinci taşınırın ilk baştaki 1/4’lük oranı uyarınca 100 TL’lik rehin yükü yeni taşınır üzerinde devam edecektir.

Hammadde ve sarf malzemesinin birleşmesi veya karışması sonucu ortaya çıkan yeni taşınır üzerindeki rehin değer itibariyle tam yüklü ol mayacaktır48. Her ne kadar, taşınır bir bütün olarak rehne konu olmaya devam etse de birleşen veya karışan taşınır üzerinde rehin hakkı kısmi olarak mevcuttur. Kanunun burada benimsediği uygulama, Medeni Kanun’un taşınmazlara ilişkin 859/2. maddesine benzerlik göstermektedir. Medeni Kanun madde 859/2 uyarınca, taşınmazlar birleşmiş de olsa yeni taşınmaz rehne konu haline gelmişse, eski rehinler yeni taşınmazı bir bütün olarak kapsar. Yani karışma veya birleşme sonucu ortaya çıkan yeni taşınırın da sadece belli bölümü değil, o taşınırın tamamı rehne konu olmaya devam etmektedir.

Birleşen veya karışan taşınır varlıkların üzerinde ayrı ayrı önceden kurulmuş rehin varsa, birleşme veya karışma sonucu oluşan yeni taşınır varlık üzerinde rehnin ne şekilde devam edeceği konusu tartışmalara açıktır. Taşınır Rehni Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca “Taşınır varlıkların birbirleriyle birleşmesi veya karışması halinde, alacaklılar yeni varlık üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı rehne sahip olur.” Bu durumda, her bir birleşen veya karışan taşınır varlığın birleşme anındaki değerinin tespit edilmesi gerekir. Zira yeni taşınır üzerindeki rehin yükü, belirlenen bu değere göre devam edecektir.

İki veya daha fazla rehinli taşınırların birleşmesi veya karışması sonucunda, oluşan yeni taşınır üzerindeki rehinler arasında sıranın ne şekilde olacağı hususu açıkta kalmaktadır. Taşınır Rehni Kanunu’nun 11/3. maddesi uyarınca, “Birleşen veya karışan varlıklar üzerindeki rehin hakları, varlığın birleşme ve karışmadan önceki durumuyla aynı önceliğe sahiptir. Birleşen veya karışan varlıklar aynı dereceye sahip olmaları durumunda tescil anı dikkate alınır.”

Kanun lafzında geçen birleşen veya karışan varlıkların üzerindeki rehin haklarının, varlığın birleşme ve karışmadan önceki durumuyla aynı önceliğe sahip olması ifadesi derece oluşturulmadan rehin kurulduğunda nasıl uygulanacaktır? Konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse, X hammaddesi üzerinde önce A Bankası lehine, daha sonra ise B Bankası lehine taşınır rehni kurulduğunu varsayalım. Y hammaddesi üzerinde ise B Bankası’ndan önce A bankasından sonra C Bankası lehine taşınır rehni kurulmuş olsun. X ve Y’nin birleşmesi sonrası ortaya çıkan yeni taşınır olan Z üzerinde, rehin haklarının sırası ne şekilde olacağını inceleyelim. Z üzerinde Taşınır Rehni Kanunu madde 11/3 uyarınca A Bankası’nın rehin hakkı B Bankası’ndan önceliklidir. Bir diğer deyişle, A Bankası ba kımından rehnin kuruluş tarihi B Bankasından önce olduğundan rehin paraya çevrildiğinde ilk önce A Bankasının payı karşılanır. A Bankası ve C Bankası bakımından rehinler farklı taşınırlar üzerinde kurulduğundan A Bankası ve C Bankası tarih esasına göre sıralama yapmak yerinde olmayacaktır49. Antalya ve Acar’a göre böyle bir durumda A Bankası ve C Bankası statüleri eşit olmalıdır.

Üzerinde rehin yükü bulunan farklı taşınırların birleştiği veya karıştığı durumda, mevcut rehinler derece oluşturularak kurulmuşsa tarih esası uygulanacaktır. Örneğin, X hammaddesi üzerinde A Bankası lehine 1. derecede, B Bankası 2. derecede; Y hammaddesi üzerinde C Bankası lehine 1. dereceden rehin kurulduğunu varsayalım. Bu durumda B Bankası lehine kurulan rehin 2. derece olduğundan her halükarda öncelikle A Bankası veya C Bankası’nın payı karşılanacaktır. A Bankası ve C Bankası lehine kurulan rehinler 1. derece olduğundan A Bankası ve C Bankası arasında tarih esasına göre bir sıralama yapılacak ve hangi rehin tarih bakımından önce tesis edilmişse öncelikli olarak o tatmin edilecektir.

A.1.3.3 Birleşme veya Karışma Sonucu Ortaya Çıkan Taşınırın Tüketiciye Devri

Birleşme veya karışma sonucu ortaya çıkan yeni varlığın tüketicilere satılması halinde durumun ne olacağına ilişkin de Kanun’da herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum pratikte hammadde ve sarf malzemesi üzerinde kurulacak rehnin tercih edilmemesine ve uygulanamamasına sebep olmaktadır. Örneğin 100 kg kakao hammaddesi üzerine rehin kurulduğunu düşünelim. Bu kakao üretim aşamasında başka taşınırlarla birleşip ortaya çikolata çıkıyor ve bu çikolata da marketlerde tüketici ile buluşuyor. Kanun uyarınca hammadde doğrudan rehne konu olabiliyor ve bu rehin Taşınır Rehni Sicili’ne tescil ediliyor. Bu durumda Sicilin aleniliği ilkesinin sonucu olarak 3. kişi olan tüketicinin iyi niyetinin korunmayacağını söylemek tüketicinin korunmasının gerekliliği ilkesi ile bağdaşmaz50. Aksi yönde bir yaklaşım borcun ödenmemesi halinde tüketicinin taşınırın paraya çevrilmesine katlanması sonucunu bile doğurabilecektir ki bu da tüketiciyi zor durumda bırakmaktan farklı bir fayda sağlamayan bir yaklaşım olacaktır. Ne var ki bu durumda da hammaddede ve sarf malzemeleri üzerinde rehin kurma hakkı verilmesinin bir önemi kalmadığı söylenebilir. Bu sorunun ne şekilde aşılacağının düzenlenmemiş olması Kanun’da çok büyük bir boşluk olduğuna işarettir. Şit’in bu konudaki önerisini tüketiciler için düzenlemek kanaatimizce konuya bulunabilecek en iyi çözümdür51. Şit, döner varlıklar olan hammadde, stok ve sarf malzemesini devralan 3. kişilerin çıkarlarının, bu kişiler tüketici olsun olmasın, korunmadığını ifade etmiştir. Zira bu varlıklar rehin verenin dahi mülkiyetinde bulunmayacak, işlenecek, sarf edilecek veya satılarak tüketicilere devredilecektir. Şit, İngiliz Hukuku’nda geçerli olan sabit-değişken rehin sistemine geçilerek bu sorunun aşılabileceğini belirtmiştir. Sabit rehinde, rehnin konusu olabilecek varlıklar rehin hakkının doğduğu anda (örneğin işletmenin makineleri gibi duran varlıkların rehni) belirlenirken değişken rehinde “kristalleşme anı” denilen ve borcun muaccel olduğu an gibi belirli bir anda malikin elinde bulunan varlıkların (örneğin hammadde, stok veya sarf malzemesi) rehnin kapsamında olduğu kabul edilir. Değişken rehinde rehin veren rehin alacaklısının rızası olmadan rehne konu taşınırları satabilir ya da üzerinde herhangi bir tasarrufta bulabilir52. Kristalleşme anında değişken rehin sabit rehne dönüşür53. Yani borcun muaccel olduğu anda rehin verenin elinde rehin konusu malın ne kadarı varsa sadece onlar rehin kapsamında sayılır. Şit ve bizim de katıldığımız görüşe göre; hammadde, stok veya sarf malzemesi gibi işletmenin döner varlıkları üzerinde rehin kurulurken, sözleşmenin yapıldığı sırada, bu taşınırların belirli ve sınırlı bir kısmı üzerinde rehin kurulabileceğinin düzenlenmesi ve kristalleşme anında rehin verenin mülkiyetinde kaldığı kadar kısmının alacağa güvence oluşturacağının taraflarca kabul edilmesi gerekir54.

6. REHİN TÜRLERİ VE DEĞER TESPİTİ

6.1. REHİN TÜRLERİ

Taşınır Rehni Kanunu uyarınca aynı Medeni Kanun’daki gibi rehin veren malik rehne konu taşınırını farklı bir alacağın teminatı olarak birden fazla defa rehin verilebilir. Bu durumda doğacak olan sıra sorununu çözmek için Taşınır Rehni Kanunu’nda iki çeşit rehin sistemi benimsenmiştir. Biri ilerleme sistemi diğeri ise derecelendirme sistemidir. Taşınırın maliki isterse Medeni Kanun ve Mülga Kanun’da taşınırların rehni için benimsenen ilerleme sistemine ya da Medeni Kanun’da taşınmazların rehni için benimsenen derece sistemine göre rehin hakkını kurabilecektir55.

6.1.1. İlerleme Sistemi

Medeni Kanun, aynı varlık üzerinde birden fazla rehin hakkı kurulması halinde meydana gelen sıra sorununu rehnin kuruluş zamanına göre çözümlemektedir. Önce tarihli kurulan rehin sonra tarihli kurulana göre üstün kabul edilecektir. Rehin paraya çevrildiğinde de ilk olarak tarih sırasına göre ilk kurulan rehin hakkı sahibine ödeme yapılacaktır. İlk kurulan rehin hakkı sahibinin ödemesi tamamen yapıldıktan sonra bir sonraki rehin hakkı sahibine geçilebilir. Önce olan rehin hakkının herhangi bir sebeple sona ermesi halinde tarih sırasına göre bir sonraki rehin hakkı sahibi ilk sıraya ilerler.

İlerleme sistemi, Uygulama Yönetmeliği’nin 25. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca;

(1) İlerleme sisteminde Sicile tescil anı dikkate alınır.

(2) İlk tescil anına göre alacaklılar birinci sıradan başlamak üzere sıralanır.

(3) Öncelik sırası, tescil anına göre belirlenir.

(4) Rehinli taşınır varlığın tamamı, öncelik hakkına sahip rehin hakkına güvence teşkil eder.

(5) Önceki sırada yer alan rehin alacaklısının rehin hakkının sona ererek Sicilden terkin edilmesi üzerine sonraki sırada yer alan rehin alacaklıları sırayla boşalan dereceye ilerler.

(6) Sonraki sırada yer alan alacaklıya rehin sözleşmesi ile boşalan dereceye ilerleme hakkı tanınması halinde önceki sırada bulunan diğer rehin alacaklılarının muvafakatinin alınmış olması gerekir. Bu halde yeni rehin alacaklısı boşalan derecenin öncelik sırasına sahip olur.

(7) Boşalan dereceye ilerleme hakkı veren sözleşmelerin geçerliliği, önceki sırada bulunan rehin alacaklılarının muvafakati üzerine Kanun ve bu Uygulama Yönetmeliği’nde belirtilen rehin sözleşmesi şekil şartına itibar edilmesine, boşalan derecenin öncelik hakkından istifade edebilmesi için bu sözleşmenin Sicile tesciline bağlıdır.”

6.1.2. Derece Sistemi

Yukarıda da belirtildiği gibi sabit dereceler sistemi Medeni Kanun’da taşınmazlar için benimsenmiş bir sistemdir. Taşınır Rehni Kanunu’nun 10. maddesinde Medeni Kanun’un 871. ila 876. maddelerinin Taşınır Rehni Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin kıyasen uygulanacağı belirtilmiştir.

Derece sisteminde rehin veren tarafından taşınır varlığın değeri itibari değerlere ayrılarak derecelendirildiğinde sabit derece sistemi ile rehin kurulabilir. Bu ayrılan itibari değerlerin yani derecelerin toplamı varlığın toplam değerini vermiş olur. Bu dereceler, varlığın maliki olan rehin veren tarafından belirlenir. Derece için belirlenen miktarın arttırılabilmesi için alt derecelerde yer alan rehin hakkı sahiplerinin tamamının onay vermesi gerekmektedir. Bu sistemde rehnin kuruluş tarihinin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan üst derecede olmaktır. Rehnin paraya çevrilmesi durumunda ilk önce üst derecedekilere ödeme yapılacaktır. Miktarın artması halinde alt derecelere geçilebilecektir. Taşınır rehninde uygulanan sabit derece sistemi, Uygulama Yönetmeliği’nin 26. ve 27. maddelerinde daha detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.

Sabit derece sistemi şeklinde kurulan taşınır rehninde, farklı sıralarda kurulmuş bulunan rehin haklarından birinin terkin edilmiş olması, sonraki sırada yer alan rehin alacaklısına otomatikman boşalan dereceye geçme hakkı vermez. Malik bu dereceye başka bir rehin hakkı kurdurabilir. Ancak bu sistemde otomatik bir ilerleme söz konusu olmasa da sonraki sırada yer alan rehin alacaklısına rehin sözleşmesi ile boşalan dereceye ilerleme hakkı tanınabilir. Bu durumda bu hususun Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilmesi gerekir (Taşınır Rehni Kanunu m.10/2, c.1). Rehin, sırada kendisinden önce gelecek olanların derece, sıra ve itibari değerin tescilde belirtilmesi kaydıyla ikinci veya daha sonraki derecede de kurulabilir. Yani sicilde ilk derece boş bırakılıp doğrudan ikinci dereceye rehin tescili mümkündür.

Derece sisteminde, rehin alanın hakları ilgili rehin hakkının kurulduğu derece için belirlenen miktar ile sınırlıdır. Bir başka ifade ile taşınır değerinin tamamı değil de o derece için tespit edilmiş olan miktar güvencenin sınırını oluşturmaktadır. Rehin alacaklısının alacağının belirlenen derecedekinden daha az olması durumunda rehin alacaklısı sadece alacağı olan miktarı almaya hak kazanır. Yani o derece için belirlenen miktarın tamamını almaya hak kazanamaz.

Sonraki sırada yer alan rehin alacaklısına boşalan dereceye geçme hakkı veren sözleşmelerin geçerliliği, Uygulama Yönetmeliği’nde belirtilen rehin sözleşmesi şekil şartına itibar edilmesine, boşalan derecenin öncelik hakkından istifade edebilmesi ise Rehinli Taşınır Sicili’ne tesciline bağlıdır.

Eğer varlığın maliki derece sistemi veya ilerleme sisteminden birini açıkça kararlaştırmamışsa hangi sistemin uygulanacağı sorunuyla karşı karşıyayız. Aynı taşınır varlık üzerinde derece sırası belirtilmeksizin bir den fazla rehin hakkı tesis edilmesi hâlinde alacaklıların öncelik hakkı, rehnin kurulma anına göre belirlenecek olup, derece belirtilmesi hâlinde ise derece sırası esas alınır (Taşınır Rehni Kanunu m.11/1). Şit’in derecelendirme sisteminin asıl olduğunu belirttiği görüşüne karşıt görüşte olan Antalya ve Acar’ın görüşüne katılarak Taşınır Rehni Kanunun’da aslolanın ilerleme sistemi olduğu görüşünü benimsemekteyiz. Taşınır Rehni Kanunu’nun 11/1. maddesindeki “derece belirtilmeksizin” ve “derece belirtilmesi halinde…” ifadeleri de açık bir şekilde bu görüşü desteklemektedir. Dolayısıyla derece sistemi benimsenerek rehin kurulacaksa bunun açıkça kararlaştırılması gerekmektedir.

Bir taşınırın diğer bir taşınırla bütünleyici parçası olacak şekilde karışması hâlinde öncelik hakkı, o taşınır varlığın tamamı üzerinde Ticari İşlemlerde Taşınır Varlıkların Değer Tespiti Hakkında Yönetmelik (“Değer Tespiti Yönetmeliği”) hükümleri gereği yapılan değerleme sonucunda tespit edilen değerin yeni varlığın değerine oranı üzerinden rehnin kuruluş anı veya sabit derece sisteminde derecenin sırasına göre belirlenir (Uygulama Yönetmeliği m.33/3).

Bir taşınırın misli olan diğer bir taşınırla bütünleyici parça olmayacak şekilde karışması hâlinde, karışma oranı kadar yeni varlığın değeri üzerindeki öncelik hakkı, ilerleme sisteminde, rehnin kuruluş anına göre; sabit derece sisteminde ise, derece ve sırasının sahip olduğu öncelik sırasına göre belirlenir (Uygulama Yönetmeliği m.33/4). Bir taşınırın başka bir taşınırla birleşmesi durumunda rehinli taşınırın değeri diğer taşınırın değerinden daha fazla ise, rehin alacaklısı, kendisiyle birleşilen taşınır varlığın bedelini ödeyerek o varlığın mülkiyetini edindiği takdirde, rehnin kuruluş anı veya derecenin tesis edilme tarihine göre ödenen bedel kadar öncelik hakkına sahip olur (Uygulama Yönetmeliği m.33/5).

Son olarak Taşınır Rehni Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği hükümlerine göre Rehinli Taşınır Sicili’ne tescil edilerek kurulan rehin hakları, sonraki tarihlerde başka kanunlara göre kurulan rehinlere göre öncelik hakkına sahiptir. (Uygulama Yönetmeliği m.33/8). Bu durum, rehnin kuruluşunda benimsenen sisteminin ilerleme ya da sabit derece sistemi olmasından bağımsız olarak sınırlı aynî hakların kurulma anına göre öncelik sırasına sahip olması ilkesine de uygundur56.

6.2. TAŞINIRIN DEĞER TESPİTİ

Değer tespiti, Kanun haricinde, Ticari İşlemlerde Taşınır Varlıkların Değer Tespiti Hakkında Yönetmelik ile detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Her ne kadar Taşınır Rehni Kanunu’nun 13. maddesinde taraflar rehin hakkı kurulmadan önce rehne konu taşınıra değer tespiti yaptırabilir denilerek değer tespitinin zorunlu olmadığı lafzen belirtilmiş olsa da bazı durumlarda değer tespitinin yapılmasının getirdiği faydalardan dolayı adeta zorunluluk halini almaktadır. Birleşen veya karışan taşınır varlıkta rehin hakkı, her bir birleşen taşınır varlığın; birleşme anındaki değerinin, birleşmiş ürün değerine oranı üzerinden devam edeceği için birleşen ve karışan varlıklar üzerinde birden fazla kişi lehine rehin kurulması durumunda çıkabilecek anlaşmazlıkların önüne geçmek için en iyi yöntem bağımsız bir eksper veya mahkeme tarafından değerleme yapılmasını talep etmek olacaktır. Dolayısıyla da değerleme yapılmasını talep etmek bir nevi zorunluluk haline gelmektedir.

Rehin alacaklısının temerrüde düşmesini takiben rehne konu taşınır varlığın değer tespiti yapılmadır. Taşınır Rehni Kanunu’nun 13/2. maddesinde düzenlendiği şekilde rehinli taşınır varlığın birleşmesi veya karışması durumunda ya da temerrüt sonrası hakların kullanımında rehin alacaklısının başvurusu üzerine rehin verenin yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesince taşınırın değeri ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere üç gün içerisinde tespit ettirilir. Tarafların itiraz etmesi halinde mahkeme tarafından ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere üç gün içerisinde yeni bir değer tespiti yaptırtılır. İtiraz üzerine yapılan değer tespiti kesindir. Bu tespitin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden değer tespiti istenemez. Değer tespitine ilişkin rapor rehin verene ve rehin alacaklılarına tebliğ edilir.

Taşınır Rehni Kanunu’nun 5/2. maddesi uyarınca işletmenin taşınır varlıkları ayrı ayrı borcu karşılamaya yetiyorsa işletmenin tümü üzerinde rehin kurulamaz şeklinde bir yasak getirilmiş. Bu yasağa uymamanın sonuçları da düzenlenmemiş. Değerleme yapılması da zorunluluk olarak belirtilmemiş. Dolayısıyla bu yasağa uyabilmek için ya da bu yasağa uyup uymadığının kontrolünün yapılabilmesi için en başta, daha rehin kurulmadan ticari işletmenin ve rehne konu olacak varlıkların değerinin tespit edilmesi gerekir. Fikrimizce daha rehin kurulmadan değerleme yapılmasının zorunluluk olması gerekmektedir.

Uygulama Yönetmeliği’nin 15/1. maddesi uyarınca, rehinli taşınır varlığın işlendiği, başka bir varlık ile birleştiği veya karıştığının öğrenildiği an rehin alacaklısı Ticari İşlemlerde Taşınır Varlıkların Değer Tespiti Hakkında Yönetmelik hükümleri gereği yeni varlığın değeri ile işleme, karışma ve birleşme oranlarını tespit ettirir. Daha önceki bölümlerde de açıklandığı üzere rehin alan, karışma oranı kadar yeni varlığın değeri üzerinde paylı rehne sahip olur (Uygulama Yönetmeliği m. 15/4).

Taşınır Rehni Kanunu’nun 13/2. maddesinde düzenlendiği şekilde rehinli taşınır varlığın birleşmesi veya karışması durumunda rehin alacaklısının başvurusu üzerine rehin verenin yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesince taşınırın değeri ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere üç gün içerisinde tespit ettirilir. Tarafların itiraz etmesi halinde mahkeme tarafından ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere üç gün içerisinde yeni bir değer tespiti yaptırtılır. İtiraz üzerine yapılan değer tespiti kesindir. Bu tespitin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden değer tespiti istenemez. Değer tespitine ilişkin rapor rehin verene ve rehin alacaklılarına tebliğ edilir.

Sonuç

Medeni Kanun uyarınca zilyetliğin devredilmesi suretiyle taşınırlar üzerinde rehin kurulması birçok işletme açısından faaliyetlerini sürdürmeyi zorlaştıracak, gelir elde etmelerini engelleyecek bir yöntemdir. Bu sebeple ticari işletmeleri rahatlatacak ve finansmana erişimlerini kolaylaştıracak en iyi yöntem teslimsiz taşınır rehnidir. Öncelikle ticari işletmenin tamamı üzerinde rehne ilişkin düzenlemeleri içeren Ticari İşletme Rehni Kanunu ile teslim şartlı taşınır rehnine istisna getirilmiş olup teslimsiz rehne hukuki olarak olanak sağlanmıştır. Ancak Ticari İşletme Rehni Kanunu’nun günümüz büyüyen ekonomisinde önemli yere sahip olan KOBİ’lerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamaması ve özellikle ticari işletme içinde yer alan taşınırların tek tek rehnine imkan tanımaması ve taşınır rehninde aleniyeti yeterince sağlayamamış olması sebepleriyle Taşınır Rehni Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Taşınır Rehni Kanunu’nun tüm gereksinimleri karşılamadığı açık olmakla birlikte Ticari İşletme Rehni Kanunu’na kıyasen rehnin kuruluşuna ilişkin birçok yenilik getirmiştir. Taşınır Rehni Kanunu ile rehnin tarafları, kapsamı, rehne konu varlıklar genişletilmiştir. Kredi kuruluşlarının taşınır rehni karşılığında kredi vermesine olanak sağlanırken, tacirlerin kendi aralarında ya da tacirle esnaf arasında ya da esnaf ile esnaf arasında rehin sözleşmesi yapma imkanı sağlanmıştır. Bu, kanunun tanımış olduğu önemli bir yeniliktir. Taşınır rehnine konu olabilecek varlıklar sıralanmıştır. İşletmenin temin etmeyi planladığı müstakbel taşınır varlıklar, mevcut veya müstakbel taşınır varlıkların getirileri ve her türlü sözleşmeden doğan mevcut veya müstakbel alacaklar da rehnedilebilecek taşınırlar kapsamına alınmıştır. Rehinli taşınırın, karışma veya birleşme yoluyla başka bir taşınırın bütünleyici parçası olması halinde, rehin hakkının sona ermeyeceği ve birleşme veya karışma sonucunda oluşan yeni taşınırın tamamı üzerinde varlığını sürdürebileceği düzenlenmiştir. Rehin hakkının yeni birleşik taşınır üzerinde devam ettiği durumlarda, söz konusu taşınır üzerindeki teminat yükünün ne olacağı ve nasıl belirleneceği sorununa çözüm getirilmiştir.

Taşınır Rehni Kanunu ile getirilen en büyük yeniliklerden biri Rehinli Taşınır Sicili’dir. Rehinli Taşınır Sicili ile bir rehin hakkının tesisi, ala caklıların öncelik hakkının belirlenmesi ve rehinli taşınırların alenileştirilmesi amaçlanmıştır. Ticari İşletme Rehni Kanunu’nda ilerleme sistemi benimsenirken Taşınır Rehni Kanunu rehin hakkının tesisinde derece sistemini benimsemektedir. Derece sistemi ile amaçlanan rehnin paraya çevrilmesi sürecinde alacaklılar arasında uyuşmazlık çıkmasını engellemektir. Taşınır Rehni Kanunu ile rehnin taraflarına rehin hakkı kurulmadan önce taşınırın değerinin tespitini ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere yaptırabilme imkanı sunulmuştur. Ancak değer tespitinin bir seçenek olarak sunulmasının yerine zorunlu tutulması çok daha yerinde bir düzenleme olacaktır.

Taşınır Rehni Kanunu getirmiş olduğu yeniliklerin yanı sıra bazı önemli aksaklıklar ve boşluklar da içermektedir. Bunların en başında Rehinli Taşınır Sicili’nin aleniyeti ile tüketicilerin korunması ilkesinin örtüşmemesidir. Hammadde, stok, sarf malzemesi gibi varlıkların işlenmesi ve sonuç olarak elden çıkarılıp tüketiciye devredilmesi Taşınır Rehni Kanunu uyarınca rehni sona erdirmemektedir. Bu ürünler bu şekilde bir rehin sözleşmesine taraf olabilecek 3. kişilerin eline geçtiğinde sorun çıkmayabilir ancak tüketicilerin eline geçtiği durumlarda sorun teşkil etmektedir. Rehinli Taşınır Sicili’ne yapılan tescilin tüketicilerin de iyi niyetini korumaması kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bu sebeple, hammadde, stok veya sarf malzemesi gibi işletmenin döner varlıkları üzerinde rehin kurulurken kristalleşme anında rehin verenin mülkiyetinde bulunan kadarıyla güvence oluşturacağına ilişkin düzenlemelere Kanun’da yer verilmesi gerekmektedir.

blank

1 Faruk Acar, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s.189

2 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.1.

3 Petri Mantysaari, The Law of Corporate Finance: General Principles and EU Law Volume II: Contracts in General, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg 2010, s.333.

4 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.7.

5 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.7.

6 Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen, Arslan Kaya, Füsun Ertan Nomer, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı, İstanbul 2015, s. 241-242.

7 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.8.

8 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.3.

9 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s.40.

10 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.131-132; Damla Gürpınar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehninin Teslime Bağlı Taşınır Rehni Kurallarından Ayrılan Yönleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, İzmir 2017, s. 146-147.

11 Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Eşya Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2016, s.954.

12 Hikmet Bilgin, 6750 Sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’na İcra-İflâs Hukuku Açısından Genel Bir Bakış, TAAD Sayı 31, Ankara 2017, s. 623.

13 Damla Gürpınar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehninin Teslime Bağlı Taşınır Rehni Ku rallarından Ayrılan Yönleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, İzmir 2017, s. 146.

14 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.12.

15 A.g.e.

16 Aksi görüş: Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017, s.50.

17 Aslı Başak Makaracı, Taşınır Rehni Sözleşmesi, İstanbul 2014, s. 364.

18 Ünal Tekinalp, Banka Hukukunun Esasları, 2. Baskı, İstanbul 2009, s. 434.

19 Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017, s.50.

20 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12.

21 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.45.

22 Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Eşya Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2016, s.18.

23 Şaban Kayıhan, Ticari İşletme Rehni, İstanbul 1996, s.41.

24 Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Eşya Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2017, s. 259.

25 Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017, s.59.

26 Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2016, s.56.

27 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.61.

28 Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017, s.56.

29 Celal Göle, Gökhan Aydoğan, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nun Ticaret Hukuku Açısından Değerlendirilmesi, Batider 2017, s. 4.

30 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s.34.

31 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s.33.

32 Özlem Tüzüner, Marka Rehni Sözleşmesi ve Uygulanacak Hukuk, İstanbul 2007, s.16.

33 Aslı Başak Makaracı, Taşınır Rehni Sözleşmesi, İstanbul 2014, s.61.

34 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s. 25.

35 Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017, s.54.

36 Faruk Acar, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s.190.

37 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.77.

38 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.71.

39 Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen, Arslan Kaya, Füsun Ertan Nomer, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı, İstanbul 2015, s. 236

40 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.72.

41 Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Eşya Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2016, s.301.

42 A.g.e.

43 Burada belirtmek gerekir ki, ticari işletmenin bütünü üzerinde rehin kurulmasını öngören rehin sözleşmesinde hammadde, stok veya sarf malzemesinin de rehin kapsamına gireceği düzenlenirse, ilgili taşınırlar üzerinde rehin kurulması mümkün olacaktır.

44 Erol Cansel, Türk Menkul Rehni Hukuku, Ankara 1967, s.201; Faruk Acar, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s.214; Haluk Nami Nomer, Mehmet Serkan Ergüne, Eşya Hukuku, İstanbul 2016, s.258.

45 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2009/430 E., 2010/6814 K., 14.06.2010 tarihli karar.

46 Faruk Acar, Rehin Hukukunda Taşınmaz Kavramı, 2. Baskı, İstanbul 2016, s.265.

47 Faruk Acar, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015, s.215.

48 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.104.

49 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.106.

50 Damla Gürpınar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehninin Teslime Bağlı Taşınır Rehni Kurallarından Ayrılan Yönleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, İzmir 2017, s. 132.

51 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s. 29-31.

52 UNCITRAL Legislative Guide on Secured Transactions, II, N. 64, s.82.

53 A.g.e.

54 Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017, s.12, s. 31.

55 Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017, s.110.

56 Hikmet Bilgin, 6750 Sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’na İcra-İflâs Hukuku Açısından Genel Bir Bakış, TAAD Sayı 31, Ankara 2017, s. 636.

KAYNAKÇA

– Aslı Başak Makaracı, Taşınır Rehni Sözleşmesi, İstanbul 2014 – Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara 2017 – Celal Göle, Gökhan Aydoğan, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nun Ticaret Hukuku Açısından Değerlendirilmesi, Batider 2017 – Damla Gürpınar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehninin Teslime Bağlı Taşınır Rehni Kurallarından Ayrılan Yönleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, 2017 – Erol Cansel, Türk Menkul Rehni Hukuku, Ankara 1967 – Faruk Acar, Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul 2015 – Faruk Acar, Rehin Hukukunda Taşınmaz Kavramı, 2. Baskı, İstanbul 2016 – Gökhan Antalya, Faruk Acar, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 2. Baskı, İstanbul 2017 – Hikmet Bilgin, 6750 Sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’na İcra-İflâs Hukuku Açısından Genel Bir Bakış, TAAD Sayı 31, Ankara 2017 – Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen, Arslan Kaya, Füsun Ertan Nomer, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı, İstanbul 2015 – Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Eşya Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2016 – Nami Haluk Nomer, Mehmet Serkan Ergüne, Eşya Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 2016 – Özlem Tüzüner, Marka Rehni Sözleşmesi ve Uygulanacak Hukuk, İstanbul 2007 – Petri Mantysaari, The Law of Corporate Finance: General Principles and EU Law Volume II: Contracts in General, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg 2010 – Reha Poroy, Hamdi Yasaman, Ticari İşletme Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2017 – Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2016 – Şaban Kayıhan, Ticari İşletme Rehni, İstanbul 1996 – UNCITRAL Legislative Guide on Secured Transactions, II, N. 64, Vienna Austria, 2010 – Ünal Tekinalp, Banka Hukukunun Esasları, 2. Baskı, İstanbul 2009

İçeriğimize yorumda bulunmak ister misiniz?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Siteden...

İlgili İçerikler