ARA KARARLARI:
1- Hakkı Ketenoğlu, Avni Givda, Celalettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu’dan oluşan Anayasa Mahkemesi kapatılması davasına bakan mahkeme sıfatiyle 8/4/1971 günlü duruşmada:
a) Kamu hizmetinin sürekliliği ve kararlılığı gerek Anayasa ve gerekse idare hukukunun benimsediği temel ilkelerdendir. Yeni konulan bir ilkenin geriye yürütülmesi istenildiğinde bu yönün açıkça Anayasa ve özel yasada belirtilmesi gerektir. Cumhuriyet Başsavcısının seçimine ilişkin Anayasa ve özel yasa kuralının geriye yürüyeceğini gösteren bir kural bu metinlerde yer almış değildir. Bundan başka belli bir zamanda yürürlükte bulunan kurallara uygun olarak belirli bir göreve atanmış olan bir kimsenin bu durumu, değiştiren ve Anayasa’ya uygun bulunan bir kural konulmuş olmadıkça, bu kimse için kazanılmış hak teşkil eder. Cumhuriyet Başsavcısının atandığı tarihte yürürlükte bulunan özel yasa kurallarının Anayasa’da veya Yüksek Hakimler Kurulu Yasasında geriye yürüyen bir biçimde değiştirilmemiş bulunması karşısında Cumhuriyet Başsavcısının hukuki durumuna ilişkin itiraz yerinde görülmediğinden reddine;
b) Dava Siyasi Partiler Yasasının 108 nci maddesine göre, iddianame olarak nitelendirilen belge ile açılmıştır. Bu maddede Cumhuriyet Başsavcısına iddianamesine esas olacak olayların ve eylemlerin araştırılması ve soruşturulmasında ve davanın açılıp yürütülmesinde Cumhuriyet Savcıları ile sorgu hakimlerine ilişkin bütün yetkilerin tanınmış olması, bu araştırma ve soruşturmaların yapılmasında Cumhuriyet Başsavcısının geniş yetkilerle donatılması ereğini gütmekte olup ona hakim durumu verilmesi ereğini gütmekte değildir. Nitekim 108. maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesinde yalnız hakimlere tanınmış bulunan yetki1erin Cumhuriyet Başsavcısına tanınmış olmadığı belirtiİmiştir. Buna göre Cumhuriyet Başsavcısının yaptığı işlemlerin ilk soruşturmada uygulanacak bir takım kurallara uygun olmaması söz konusu edilemez. Kaldı ki son soruşturma evresinde savcının yaptığı işlemlere dayanan itiraz hakkı, Ceza Usulü Yasamızda davalı durumunda olanlara tanınmış değildir. Bu nedenlerle bu yönlere ilişkin itirazların da reddine;
c) Konuşmaları iddianamede anılan kişilere, partiye karşı Cumhuriyet Başşavcılığınca uyarmada bulunulup bu kişilerin partiden çıkarılması işlemi için öngörülen usul hükümlerini uygulamaksızın bu davanın açılmayacağına ilişkin itiraz davanın açılmasında dayanılan fıkra bakımından ancak ileride belirecek duruma göre karara bağlanabileceğinden bu yön üzerine şimdilik karar verilmesine yer olmadığına;
ç) Okunmuş olan belgeler üzerinde savunmalarını hazırlamaları için Milli Nizam Partisi temsilcisi vekillerine mehil verilmesi uygun görülmüş ve iddianamede delil olarak gösterilen belgelerin incelenmesi gerekmiş ve vakit de gecikmiş bulunduğundan duruşmanın bu iki nedenle 15/4/1971 Perşembe günü saat on’a bırakılmasına
Oybirliğiyle karar vermiştir.
2- Yukarıda V/1 sayılı bölümde açıklanan Başkan, Başkan vekili ve üyelerden kurulu Anayasa Mahkemesi siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme sıfatiyle 15/4/1971 günlü duruşmada: Savcılık makamı sanık müdafilerinin dilekçeleri muhteviyatı ve mahkeme huzurundaki beyanları ile parti temsilcisinin izahlarını incelenmek ve gerekli talepleri ondan sonra yapabilmek için mehil istemiş bulunduğundan kabulü ile duruşmanın 28/4/1971 Çarşamba günü saat 10.00 a bırakılmasına oybirliğiyle karar vermiştir.
3- Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Muhittin Taylan, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu’dan oluşan Anayasa Mahkemesi siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme şıfatiyle 28/4/1971 günlü duruşmada :
Anayasa Mahkemesi, bakılmakta olan davada uygulama durumunda bulunduğu 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 32 nci ve 13/7/1965 günlü, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 108 nci maddelerinde yer alan ve siyasi partilerin kapatılması davalarının Anayasa Mahkemesinde duruşmalı olarak görülmesine ilişkin bulunan hükümleri, Anayasa’nın 148 nci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı görüldüğünden herşeyden önce bekletici sorun olarak bu konuda Anayasa’nın 151 nci maddesi ve 44 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin 2 sayılı bendi uyarınca bir karar verilmek üzere davanın geri bırakılmasına Fazıl Uluocak, Nuri Ülgenalp, Muhittin Taylan, Halit Zarbun, Lütfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu’nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar vermiştir.
4- Anayasa Mahkemesi : Siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme sıfatiyle ve Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Muhittin Taylan, Şahap Arıç, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu’nun katılmalarıyle 6/5/1971 gününde yaptığı toplantıda:
a) 44 sayılı Kanunun 32. ve 648 sayılı Kanunun 108 . maddelerinde yer alan ve parti kapatılması davalarının duruşmalı olarak görüleceğine ilişkin bulunan hükümler ile 44 sayılı Kanunun 32. maddesinin ikinci fıkrasındaki «Davalar Cumhuriyet Başsavcısının huzuru ile bakılacağı» hükmü Anayasa Mahkemesinin 6/5/1971 günlü, 1971/27-50 sayılı kararı ile iptal edilmiş olduğundan işbu iptal kararı karşısında davanın bundan böyle Anayasa’nın 148 nci maddesinin son fıkrası ve 44 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uyarınca dosya üzerinde inceleme yolu ile görülmesine oybirliğiyle;
b) Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa’ya aykırılık iddiasının Milli Nizam Partisine ve partinin Anayasa’ya aykırılık iddiasının da Cumhuriyet Başsavcılığına tebliğine, cevap için yedi gün kesin süre verilmesine ve işin özelliği ve ivediliği dolayısiyle tebliğ işleminin mahkeme memuru aracılığı ile ve 7201 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılmasına oybirliğiyle;
c) Partice 6/5/1971 gününde verilen ve bu oturumda okunan dilekçe üzerinde Cumhuriyet Başsavcılığının dosya içinde dilekçeyi ve eklerini inceleyerek düşüncesini bildirmesinin istenmesine ve bu iş için yedi gün süre verilmesine Nuri Ülgenalp, Recai Seçkin ve Muhittin Gürün’ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
ç) İncelemenin 18/5/1971 Salı günü saat 10.00 a bırakılmasına oybirliğiyle,
Karar verilmiştir.
5- Anayasa Mahkemesi siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme sifatiyle ve yukarıda V/4 sayılı bölümde yazılı kimselerin katılmalariyle 18/5/1971 gününde yaptığı toplantıda:
a) 648 sayılı Kanunun 111 nci maddesinin 1 ve 2 sayılı bentleri ile 112 nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri süren Cumhuriyet Başsavcısının iddiasının ciddi olup olmadığı konusunun Mahkemenin bugün için uygulama durumunda olduğu 111 nci maddenin 2 sayılı bendi ile sınırlı olarak incelenmesi Şahap Arıç ve Recai Seçkin’in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile kararlaştırıldıktan sonra iddianın ciddi olmadığına Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Muhittin Taylan, Recai Seçkin ve Ziya Önel’in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
b) İncelemenin 20/5/197 1 Perşembe saat 10.00 a bırakılmasına oybirliğiyle;
karar vermiştir.
Kararın (a) işaretli bölümünün gerekçesi şöyledir
aa) Anayasa’nın 151 nci ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27 nci maddelerine göre bir mahkemenin Anayasa’ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine getirebileceği hükümler, bakmakta bulunduğu davada uygulanacak olanlarla sınırlıdır. Siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme sıfatiyle görev yapan ve bu nedenle 44 sayılı Yasanın 20 nci maddesinin 2 sayılı bendi uyarınca bekletici sorun çıkartmağa yetkili olan Anayasa Mahkemesinin bu sınırlama dışında bulunduğu düşünülemez.
Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamesinde Milli Nizam Partisinin 648 sayılı Yasanın 111 nci maddesinin 2 sayılı bendi uyarınca kapatılmasını istemiştir. Bu duruma göre aynı maddenin 1 sayılı bendinin ve aynı yasanın 112 nci maddesinin bakılmakta olan davada uygulanması şu sırada söz konusu değildir. Öyle olunca da Cumhuriyet Başsavcısının iddiasının ciddi olup olmadığı konusunun 111 nci maddenin 2 sayılı bendi ile sınırlı olarak incelenmesi gerekir.
bb) 648 sayılı Kanunun 111 nci maddesinin 2 sayılı bendine göre; Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı: Parti genel kongresince yahut merkez karar organı veya merkez yönetim organı ve yahut Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grupların genel kurullarınca bu kanunun dördüncü kısmında yer alan maddelerin hükümlerine aykırı karar alınması yahut genelge veya bildiriler yayınlanması takdirinde verilir.
Anayasa’nın 57 nci maddesinin birinci fıkrasında ise siyasi partilerin tüzüklerinin, programlarının ve faaliyetlerinin insan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel hükmüne uygun olmak zorunda bulunduğu ve bunlara uymayan partilerin temelli kapatılacağı yazılıdır.
648 sayılı Kanunun dördüncü kısmı beş bölüm halinde «İnsan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerini ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel hükmünü» egemen kılmak üzere Cumhuriyetin (1. Bölüm), Milli Devlet niteliğinin (2. Bölüm), laik Devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin (3. Bölüm), demokratik düzenin ve meşruluk temelinin (4. Bölüm), korunması için bir de genel nitelikte (5. Bölüm), yasaklamalar koymuştur. 648 sayılı Kanunun 111 nci maddesinin 2 sayılı bendinde ele alınan, siyasi parti faaliyetlerinin yalnız «Karar alma, genelge ve bildiri yayınlama» biçiminde kendini gösteren bölümüdür. Bu bölüm Anayasa’nın 57 nci maddesinin birinci fıkrası hükmiyle karşılaştırılınca Cumhuriyet Başsavcılığınca ileri. sürülen Anayasa’ya aykırılık iddiasının ciddi görülmesine olanak yoktur.
6- Anayasa Mahkemesi siyasi parti kapatılması davasına bakan mahkeme sıfatiyle ve yukarıda V/4 sayılı bölümde yazılı kimselerin katılmalariyle 20/5/1971 gününde yaptığı toplantıda :
a) 648 sayılı Kanunun 108., 110., 113., 114. ve 44 sayılı Kanunun 32. maddelerinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığına ilişkin hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğu yolunda Milli Nizam Partisince ileri sürülen iddianın ciddi olmadığına;
b) Milli Nizam Partisi Genel Başkanlığı avukatlarınca verilen ve 6/5/1971 gününde mahkeme kaydına geçen dilekçedeki inceleme ve soruşturmanın genişletilmesine ilişkin istemin reddine;
c) İlgililerin sözlü açıklamalarının dinlenmesinin gerekmediğine;
ç) Dosyanın durumuna göre Cumhuriyet Başsavcılığından yeniden düşünce alınmasına ve Milli Nizam Partisi Genel Başkanlığından tekrar savunma istenmesine yer olmadığına.
Oybirliğiyle karar vermiştir. Kararın gerekçeleri aşağıdadır :
aa) Anayasa’ya aykırılık iddiası Cumhuriyet Başsavcısına Anayasa’nın 147. maddesinin üçüncü fıkrası ile yalnızca Yüce Divan Savcılığı görevinin verilmiş olduğu; 57. maddeye göre düzenlenecek kanunun da ancak «Partilerin iç çalışmaları, faaliyetleri, Anayasa Mahkemesine ne suretle hesap verecekleri ve bu mahkemece mali denetimlerinin nasıl yapılacağı» konularını kapsayabileceği ve Cumhuriyet Başsavcısına siyasi partiler yönünden dava açma yetkisi veren hükümlerin kaynağını Anayasa’dan almadığı; Anayasa’nın Anayasa Mahkemesine dava açabilecekleri sayan 149. maddesinde de Cumhuriyet Başsavcısının yeri bulunmadığı ve 4. maddeye göre hiçbir kimsenin veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisini kullanamıyacağı gerekçesine oturtulmaktadır.
Anayasa’da Cumhuriyet Başsavcısının görev ve yetkileri gösterilmiş değildir. Bunların kanunlarla belirlenmesi olağandır. Anayasa’nın 147. maddesinde Cumhuriyet Başsavcısından söz edilmesi Başsavcılığın görev ve yetkilerinin açıklanması yönünden değil Yüce Divanın kuruluşunun belli edilmesi bakımındandır. Hüküm Cumhuriyet Başsavcısının yasa ile görevlendirilmesini önleyici bir nitelik taşımamaktadır. 149. maddede gösterilenler ise Anayasa Mahkemesine kanunların veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasiyle doğrudan doğruya iptal davası açabilecek olanlardır ve sınırlama yalnızca bu nitelikteki davalar yönündendir.
Öte yandan Anayasa’nın 57. maddesi, siyasi partilerin kapatı1abilmesi için Anayasa Mahkemesinde bakılacak ve karara bağlanacak bir «Dava» öngörüldüğüne ve Anayasa Mahkemesinin böyle bir davayı hem açıp hem de davaya bakması düşünülemiyeceğine göre kişilerin veya mercilerin bu davayı açma yetkisiyle donatılması zorunludur. Anayasa’nın siyasi Partilere verdiği büyük önem gözönünde tutulursa siyasi partilerin kapatılması davalarının kişilerin irade ve takdirine bırakılamıyacağı sonucuna varılır. Kanun Koyucunun, Yüce Divandaki görevi dolayısiyle Anayasa Mahkemesi ile ilişkisi bulunan Cumhuriyet Başsavcısının siyasi partilerin kapatılması davalarının açılmasında yetkili kılması ise ancak Anayasa’nın siyasi partilere verdiği önemi yansıtan bir davranış olarak değerlendirilebilir. Şu duruma göre 648 sayılı Kanunun 108.. 110., 113., 114. ve 44 sayılı Kanunun 32. maddelerinde yer alan Cumhuriyet Başsavcılığına ilişkin hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğu yolunda Milli Nizam Partisince ileri sürülen iddiaların ciddi görülmesine olanak yoktur. Burada 44 sayılı Kanunun 32. maddesinin ikinci fıkrasındaki Cumhuriyet Başsavcısına ilişkin hükmün Anayasa Mahkemesinin 6/5/1971 günlü, 1971/27-50 sayılı kararı ile iptal edildiğine değinilmesi yerinde olacaktır.
bb) Dosya içindekilere ve duruşma ve inceleme sonunda beliren duruma göre inceleme ve soruşturmanın genişletilmesi istemi yerinde görülmemiştir.
cc) Üç gün süren duruşmanın beş oturumuna parti temsilcisi; genel başkanlık vekili olarak da ayrıca en az on dört en çok on yedi avukat katılmış; bunlar gerektikçe söz alıp diledikleri gibi konuşmuşlardır. Böylece sözlü açıklama yoliyle aydınlatılacak bir konu kalmadığından ilgililerin sözlü açıklamalarının dinlenilmesine yer yoktur.
çç) Cumhuriyet Başsavcılığı davayı ayrıntılı bir iddianame ile açmış; duruşmada savunmalara karşı cevaplar vermiş ve daha: sonra da gerektikçe belirli konularda kendisinden yazılı düşünce alınmış olduğundan dosyanın durumuna göre yeniden düşünce istenmesi gereksiz görülmüştür.
Milli Nizam Partisi temsilcisi ve genel başkanlık avukatları duruşma sırasında yaklaşık olarak 120 sayfa kadar tutan savunmalarda bulunmuşlar ve ayrıca parti avukatları yine savunma ile ilgili olarak çeşitli tarihlerde toplamı 81 sayfa olan dilekçeler vermişlerdir. Savunma hakkı böylece gereği gibi kullanılmış ve durum yeterince aydınlanmış olduğundan dosyanın durumuna göre yeniden düşünce istenmesi gereksiz görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dosyadaki bütün kağıtlar, Anayasa’nın ve 648 sayılı Kanunun konuya ilişkin hükümleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve Yasama Meclisleri tutanakları ve davayı ilgilendiren öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Anayasa’nın Başlangıç Bölümünde Türk Milletinin «………. ulusumuzu daima yüceltmeyi amaç bilen Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham aldığına ve Atatürk devrimlerine bağlılığın tam bilincine sahip bulunduğuna.» işaret edilmekle birlikte 2. maddede Cumhuriyetin nitelikleri tanımlanırken «…. laik ….. bir hukuk devleti» olduğu belirtilmiş; 19. maddede «Kimsenin ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamıyacağı; kimsenin dini inanç ve kanaatlarından dolayı kınanamıyacağı; din eğitim ve öğreniminin ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteklerine bağlı olduğu; kimsenin, Devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amaciyle her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemiyeceği ve kötüye kullanamıyacağı; bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan siyasi partilerin Anayasa Mahkemesince temelli kapatılacağı»; 57. maddede ise «Siyasi partilerin tüzük program ve faaliyetlerinin ……. laik Cumhuriyet ilkelerine …… uygun olmak zorunluğunda bulunduğu; uymayan partilerin temelli kapatılacağı» ilkeleri yer almıştır.
Öte yandan 13/7/1965 günlü, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun «parti yasaklamaları» başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının «Laik Devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması» başlıklı Üçüncü Bölümünde yer alan 92. maddede «Siyasi partilerin, Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini değiştirmek amacını güdemiyecekleri» ve yine aynı bölümdeki 94 maddede «Siyasi partilerin Devletin sosyal, iktisadi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi yahut şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amaciyle her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edici ve kötüye kullanıcı faaliyetlerde bulunamıyacakları» yazılıdır.
648 sayılı Kanunun siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin Beşinci Kısmında yer alan 111. maddenin 2 sayılı bendine göre ise Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı «Parti genel kongresince yahut merkez karar organı veya merkez yönetim organı veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki gurupların genel kurullarınca bu kanunun dördüncü kısmında yer alan maddelerin hükümlerine aykırı karar alınması yahut genelge veya bildiriler yayınlanması takdirinde» verilir.
Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde de Anayasa’nın ve 648 sayılı Kanunun aynı hükümlerine ve ayrıca Anayasa’nın 21. ve 648 sayılı Kanunun 97. ve 101. maddelerine dayanılmaktadır. Anayasa’nın 21. maddesi bilim ve sanat hürriyetine ilişkindir ve son fıkrası hükmiyle çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılmasını yasaklamıştır. 648 sayılı Kanunun 97. maddesi Dördüncü Kısmın Üçüncü Bölümünde yer almakta, siyasi Partilerin Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesine eriştirmek ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini korumak amacını güden, bu maddede yazılı yedi kanunun hükümlerine ve bu kanunların amacına aykırı amaç güdemiyecekleri ilkesini getirmektedir. 101. madde ise 648 sayılı Kanunun aynı kısmının dördüncü bölümünde yer almıştır ve siyasi partilerin Anayasa’nın ikinci kısmında yazılı temel bak ve ödevlerin özünü tanımamak amacını güdemiyeceklerine ilişkindir. Bütün bu hükümlerin, ayrıca dördüncü kısımda yazılı öteki maddelerin ve aşağıda bir bir ele alınacak başlıca delillerin ışığı altında Milli Nizam Partisinin durumu incelenip tartışılacaktır.
1- Milli Nizam Partisi Birinci Büyük Kongresine verilen genel idare heyeti faaliyet raporu:
«Cenabı hakkın lütfiyle bugün Milli Nizam Partimizin Birinci Büyük Kongresini yapmak üzere bir araya toplanmış bulunuyoruz.» diye başlayan bu rapor parti tüzüğünün 28. maddesinin, partinin en yüksek icra organı olan genel idare kuruluna verdiği görevin gereği olarak ve Birinci Büyük Kongreye sunulmak üzere düzenlenmiştir. Raporun A bölümünde a. Dünyada siyasi durum, b. Dünyada iktisadi durum, c. Dünyada içtimai durum olmak üzere «Dünyada durum»; B bölümünde, a. Türkiye’de siyasi durum, b. İktisadi durum, c. Türkiye’de içtimai durum olmak üzere «Türkiye’de durum» hakkındaki genel idare kurulunun görüşleri açıklanmaktadır. Raporun C bölümünde ise, ki parti tüzüğünün hazırlanmasını ve Büyük Kongreye sunulmasını buyurduğu asıl «Umumi faaliyet raporu» nu oluşturmaktadır, idare heyeti faaliyetleri ve bu arada a. Teşkilatlanma faaliyetleri, b. Seçim çalışmaları, c. Gençlik kolları faaliyetleri, d. Yan kuruluşlarla olan faaliyetler, e. İlmi araştırmalarla ilgili çalışmalar, f. Tanıtma çalışmaları, g. Parlamento çalışmaları yer almıştır. Bundan sonra «Muhasebe raporu» bölümü gelmektedir.
Faaliyet raporunun C bölümünün «Tanıtma çalışmalarımız» başlıklı f. kesiminde (Davamızı ve partimizi tanıtmak için elden gelen gayret sarfolunmuştur. Milli Nizam Teşkilatımız tarafından bu yıl esnasında aşağıdaki eserler yayınlanmış bulunmaktadır.) denildikten sonra alt alta sıralanan yayınlar arasında İzmir gençlik teşkilatınca iki, Kadıköy gençlik teşkilatınca bir baskısı yapıldığı belirtilen «İslam ve İlim»; İzmir gençlik teşkilatınca iki baskısı yapıldığı belirtilen «Basında Erbakan»; gençlik kolları genel merkezince ve İzmir gençlik teşkilatınca 50 bin nüsha bastırıldığı belirtilen «Ortak Pazar» adlı üç kitap da yer almıştır.
«İslam ve İlim» adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Dosyada bulunan ikinci baskısının içinde, «Bu kitabın ilk defa Kasım 1970 de 5000, ikinci defa ise Aralık 1970 de on bin basıldığı» yazılıdır.
«Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan» adlı kitabın dosyada bulunan ikinci baskısının içinde «Bu kitabın Aralık 1970 de ilk defa 5000, ikinci defa 5000 basıldığı» yazılıdır.
«Prof. Dr. Necmettin Erbakan – Mecliste Ortak Pazar» adlı kitabın dava dosyası içinde bulunan nüshasında «Ocak 1971 de 20000 basıldığı» yazılıdır.
Bu üç kitap yukarıda görüldüğü üzere Genel İdare Kurulunca faaliyet raporunda «Milli Nizam davasını ve partiyi tanıtma» çalışmaları olarak kabul edilmiş ve tanımlanmış; sözü geçen rapor Birinci Büyük Kongre tutanağının 10., 13. ve 15. maddelerinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere Milli Nizam Partisinin, 648 sayılı Yasanın 10. maddesine göre en yüksek organı olan Büyük Kongrede okunmuş, görüşülmüş, uygun görülmüştür. Böylece bu üç kitap yalnızca gençlik teşkilatının yayını veya genel idare kurulunun faaliyeti olmaktan çıkmakta, genel kurulca da benimsenmiş bulunmaktadır.
Bir belgenin 648 sayılı Yasanın 111. maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı «genelge» veya «bildiri» lerden sayılabilmesi için «genelge» yahut «bildiri» başlığını taşımasının gerekmediği ortadadır. Bir görüşü, bir düşünceyi, bir ereği, bir tutum ve davranışı duyurmak ve yaymak için bir siyasi partinin genel kongresi, merkez karar organı, merkez yönetim organı veya Türkiye Büyük Millet Meclisi grubu genel kurulunca çıkarılan yahut benimsenen yazılı veya sözlü, basılı olan veya olmayan herhangi bir açıklama yahut belirtmenin genelge veya bildiri niteliğini kazanacağında kuşku yoktur.
Faaliyet raporunda, genel idare kurulunca, «Milli Nizam davasını ve partiyi tanıtma çalışmaları» niteliğinde kabul ve takdim edilen ve Büyük Kongrece de bu nitelikleriyle onaylayıp benimsenen yukarıda adları yazılı üç kitap böylece hem merkez karar organının hem de genel kongrenin genelgeleri ve bildirileri durumuna dönüşmüş bulunmaktadır. Bunlardan partinin sorumlu olamıyacağı yolundaki savunmaların da şu duruma göre tutarlığı kalmamıştır. On bin, onbeş bin, yirmi bin, elli bin basılmış kitapların, çok geniş yayılma alanları dolayısiyle, alelade genelge veya bildirilerden çok daha etkili olacağına da burada işaret edilmesinde yarar vardır.
648 sayılı Yasanın 111. maddesinin 2 sayılı bendi hükümleri karşısındaki durumları böylece açıklığa kavuşan üç kitap üzerinde aşağıda durulacaktır.
2- Üç kitabın içindekiler :
«İslam ve İlim» küçük boy 32 sayfalık bir kitapçıktır. Önsözünde Milli Nizam Partisi Genel Başkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ilk kez Konya’da verilmiş ve sonra bir çok kentlerde tekrarlanmış olan konferansını kapsadığı açıklanmaktadır.
«Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan» küçük boy 48 sayfalık bir kitapçıktır. Önsözünde kitapçığın 1969 seçimleri sırasında Necmettin Erbakan’la yapılan, çeşitli gazetelerde yayınlanmış röportajlardan oluştuğu; en önemli özelliğinin muhaliflerinin kalemlerinden Necmettin Erbakan’ın kişiliğini vermek olduğu açıklanmıştır.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan – Mecliste Ortak Pazar» küçük boy 120 sayfalık bir kitaptır. İçindeki açıklamaya göre «Milli Nizam Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Ortak Pazar konusundaki tasarruf ve tutumlarından ve Ortak Pazar geçiş dönemine girişimizdeki usulsüz ve millet menfaatlerine aykırı tutumundan dolayı Anayasa’nın 89. maddesi uyarınca hükümet hakkında gensoru açılmasına ilişkin iki önergesi dolayısiyle Millet Meclisinin 15 Mayıs 1970 günlü 81. ve 11 Aralık 1970 günlü 20. Birleşimlerinde yapılan görüşmeler» Millet Meclisi Tutanak Dergisi Dönem 3, Cilt 4. Toplantı 1, 15/5/-1970 günlü 81. Birleşim, Sayfa 737-753 ve aynı Dönem Cilt 9, Toplantı 2, 11/12/1970 günlü 20. Birleşim, Sayfa 233-264 ten alınarak bu kitap oluşturulmuştur. Kitabın başında M.N.P. gençlik teşkilatları genel başkanlığının bir «takdim» yazısı vardır.
Önce bu kitapların genel havasını verebilecek, yazılışlarındaki zihniyeti ve yayınlanmaları ile genel idare kurulunca ve Büyük Kongrece neler güdüldüğünü yeterince açıklığa kavuşturacak kimi örneklerin olduğu gibi buraya aktarılması yerinde olacaktır.
a) «İslam ve İlim» den :
«Böyle bir konuyu (İslam ve İlim konusu) aramızda konuşmaya çok büyük ihtiyacımız vardır. Çünkü Müslümanlar olarak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük düşünce sistemine sahip bulunuyoruz. Fakat bu büyük düşünce sisteminin ve Müslümanların mücadele suretiyle sevapları ve şerefleri artsın diye karşılarında daima batıl fikirler olagelmiştir. » sayfa 5.
«Şimdi biz bu konuşmamızda bilhassa belirtmek isteyeceğiz ki Müslümanlık dışında başka bir hakikat kaynağı olamaz.» sayfa 6.
«Alet nasıl yapılmış desek adam bize birtakım formüller yazar. Bu formüllerin baş taraflarına birtakım harflerle rumuzlar koyar. İçimizden deriz ki, bu adam bilmediğimiz ve hiçbir zaman da bilemiyeceğimiz mevzulardan bize bahsediyor. Halbuki Müslümanların böyle bir durumla karşılaştığı zaman bunları çok büyük bir mesele olarak görememesi lazımdır.» sayfa 6, 7.
«Müslüman kardeşlerimiz, yarım yarım batı ilimlerini okumuş insanlarla karşılaştıkları zaman bunların istihfaflariyle karşılaşıyor. Bu insanlar Müslümanları küçük görmeye kalkışıyorlar. Kendi küçüklüklerini bilmedikleri halde. Ben bu akşam siz Müslümanları küçük gören insanların kendilerinin küçük olduğunu ispat etmek için. huzurunuza geldim.» sayfa 11.
«Şu çıkmaz yoldan çıkmanın mümkün olup olmadığı meselesini görüşmek için Müslümanlığın bu ilimlere nasıl baktığı meselesini incelememiz gerekir.» sayfa 14.
«Bugünkü ilimler tarihi diyor ki, insanların bilgilerini artırmaya başladığı birinci nokta asrı saadettir. Bu nokta 7. asra rastlıyor. Asr1 saadette insanların ilimleri birden bire artmaya başlıyor. Nereye kadar? Miladi 14 ve 15. asır (Hicri 7. ve 8 asır) a kadar. İkinci nokta da burasıdır.»
«İlim tarihindeki tetkikler, insanlığın bilgisinin bu şekilde geliştiğini gösteriyor. Bu iki noktadan biri, Müslümanların ilmi bütün insanlardan teslim alıp inkişaf ettirmeğe başladıkları tarihtir. Diğer nokta, Haçlı Seferlerinden sonra Rönesansla Avrupalıların ilimleri Müslümanlardan aldıktan sonra yürütmeğe başladıkları tarihtir.» sayfa, 15, 16.
«Şöyle bir söz vardır: (İnsanlara temel bilgiler Peygamberler tarafından getirilmiştir.) Sadece manevi bilgiler değil, dinin, inancın, yapılacak ibadetlerin şekillerinin peygamberler vasıtasiyle geldiğini biliyoruz. Ama maddi ve müsbet ilimlerin de peygamberler vasıtasiyle gelmiş olduğunu hepimiz bilmeyebiliriz. Mesela gemicilik sanayiine ait temel fikirleri Nuh (A.S.) getirmiştir. Terziliği İdris (A.S.) tıbbı İsa (A.S.), sihirlere ait ilimleri Musa (A.S.) getirmişlerdir. Peygamberlerin bunlara benzer temel fikirleri getirmesiyle bu ilmi inkişaflar yapılmıştır. İçinde bulunduğumuz ahır zamana ait bütün ilimlerin hepsinin temelini de Kur’anı Kerim insanlara getirmiştir. Onun için bizim içinde bulunmuş olduğumuz devir, Mutlaka Kur’an-ı Kerim’in göstermiş olduğu yollar içerisinde kalmağa mahkum bir devirdir.
Bugün biz feza asrında yaşadığımızı söylüyoruz. Halbuki Kur’an-ı Kerimde fezaya ait ne kadar ayetler vardır. Adeta bize önümüzdeki devrin feza devri olacağını söylemektedir. Fakat biz bunun farkında değiliz. Bütün bu ilimlerin temelleri Kur’an-ı Kerim’de vardır. Fezaya gidilmekle Kur’an-ı Kerim arasında ne münasebet vardır deriz. Burada Muhtelif ayetlerin tefsirini yapacak değilim. Yalnız bir noktayı açıklamak istiyorum, o da şu: Daha önce ifade edildiği gibi, muhtelif formüllerin sahibi Müslümanlardır. O formülleri sıktığımız zaman yere düşen esans, üç damladan ibarettir. Bu esansın ne olduğunu da onlar bilmezler. Yeni mefhumlar bulmak lazım. Bu yeni mefhumların bulunması için insanların Kur’an-ı Kerim’den ışık almaya ihtiyaçları vardır.» sayfa 29, 30.
«Doğudaki ilim adamının hali bundan tamamen farklıdır. O ilim sarayının içine iman anahtariyle giriyor. Kur’an-ı Kerim’den almış olduğu ilhamlarla onun her tarafını aydınlatarak dolaşıyor, öğreniyor, öğretiyor. Bu itibarla ilim, bu devrin ilmi Müslümanlar tarafından getirilmiş olan ilimdir. Bizim karşımıza geçip de, Batıda şu vardır, bu vardır diye kimse konuşmasın. Biz ve Batılılar için tek çıkar yol İslamlaşmaktır. Bunu sadece hamdedeceğimiz imanımızdan dolayı söylemiyorum. Müsbet ilimler sahasında senelerce çalışmış bir kardeşiniz olarak şunu söyliyeyim ki bütün müsbet ilimler gelmiş tıkanmıştır. Bu tıkanıklıktan dışarıya çıkmanın yolunu bütün her türlü maddi ve manevi düşünce sistemimle mutlak surette inanıyorum ki, ancak Kur’an-ı Kerim’den almış olduğumuz ışıkla bulabiliriz. Sözlerimi şu ayeti kerimenin duasiyle bitiriyorum. (Metinden önce ayetin arapçası yazılmış sonra açıklaması yapılmıştır.) Rabbim. benim ilim ve anlayışımı arttır ve beni salihler zümresine ilhak et.» Sayfa 32.
b) «Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan» dan: (Erbakan’ın gazetecilere söyledikleri)
«Türkiye’de Anayasa tam bir din ve vicdan hürriyeti tanımıştır. Ancak, bu hürriyet 163 üncü madde ile kısıtlanmıştır. Bizim Türkiye’de bir vaiz çıkıp faiz haramdır diye vaaz verir ve tevkif edilir. Bu gibi sözler yüzünden 10 binden fazla din adamı mahkemelerde, hapishanelerde sürünmektedir. Bizdeki din hürriyeti hiçbir Batılı ülke ile mukayese edilemez. Ancak, Rusya ile mukayese edilebilir. Risale-i Nur okudu diye adamı tevkif et. Olur mu böyle şey? Ne diye Cuma günleri tatil yapamıyoruz da Pazar tercih ediliyor? Pazar günü Hristiyanlar kiliseye giderler. Cuma günü tatil yapılsa da Müslümanlar rahatça camiye gitseler olmaz mı? Ne mecburiyeti var bu milletin bu zulümü çekmeğe ……. Bu 163. madde kaldırılarak, din hürriyeti Müslümanlara mutlak verilmelidir…….. Bütün batılı ülkelerde din siyasete hakimdir Hatta İsrailde din Devletin de üstündedir. Dinle devlet ayrı şeydir birleşmez boş laftır, uydurmadır. Gerçek değildir. Dinle Devlet aynıdır, beraber yürür. Ayrılmalarına imkan yoktur.» Sayfa 10, 11.
«Hilafetin gelmesinin birçok büyük faydaları olabilir. Siyasi faydaları da. Ben illa gelsin iddiasında değilim. Ama millet isterse her şey olur… Atatürk’ün Halifeye yazdığı mektup onun Halifeye nasıl hürmet beslediğini ortaya koymaktadır. Hem Atatürk din aleyhtarı değildir ki. Kur’an-ı Kerim’in okunmasını da severdi.» Sayfa 11.
«Bu halkın dini duygusu, örfü, adeti, geleneği, uzun ve parlak bir tarihi vardır. İslam olarak en parlak devirlerini yaşamıştır. Ona bütün bunların değeri yokmuş gibi davrandınız mı, getirdiğiniz yenilik ne olursa olsun, tepkiyi de beraber yaratırsınız …… Niçin Batı? Doğunun, Müslümanlığın hiçbir varlığı yokmu?» Sayfa 23.
«Allahın Iütfu keremi ile bu işte de muzaffer olacağız? Doğru yolda, iman yolundayız. Hakikatın sesi gürdür. Bizi duyuyorlar ve şükürler olsun .Cenabı Hakka ki itimatlarını esirgemiyorlar.» Sayfa 30
«Din dersleri ihtiyari olmamalıdır. Gençlerin bu mevzuda bilgisiz yetiştirilmesi büzün vericidir, çok acıdır. Okutulmakta olan din dersleri de heyecansız ve inançsız okutulmaktadır. Bazı hocalar Peygamberimiz Efendimizden hürmetsiz bir eda ile bahsetmektedirler….. Gençlere manevi yapımız sütünları öğretilmemektedir. Dinin ilahi bir hakikat olduğu anlatılmamaktadır.» Sayfa 39.
«Tasavvufta fenafillah (sevdiğinde kendini unutmak ve kendinden geçmektedir.) Bakabillah ise (Hem sevdiğini hem de kendisini kendi mertebeleri içinde düşünmektedir.) Benim aşk anlayışım bu iki tarif içinde mündemiçtir.» Sayfa 40.
«Cemiyetimizin bugünkü yapısı, tabii olmayan (baş) lı, bin senelik tarihten gelme bir gövdedir. Bu bin senelik gövdenin üstünde, yakın vakte kadar, yani 40-50 senelik maarif tatbikatımızın neticesi olarak tabii olmayan bir (baş) vardır.» Sayfa 43
c) «Mecliste Ortak Pazar» dan,
«Biz Milletimizin gençliği olarak bir devri kapatıp bir devri açan Büyük Sultan Fatih Mehmet Han Hazretlerinin (Bu beldeden bir karış toprağı gayrımüslimlere satana Allah’ın Peygamberimiz Aleyhisselati Vesselamın ve benim lanetim olsun.) vasiyetine bağlı yeni nesil olarak Sultan Abdülhamit Cennetmekanın (Şehit kaniyle alınan vatan toprağı parayla satılmaz) düsturuna bağlı vatan evlatları olarak ticaret kisvesi altında aziz vatanımızın yabancıların istismarına terkedilmesine asla müsaade etmiyeceğiz.» Sayfa 8.
«Ortak Pazar, İkinci Dünya Harbinden sonra yıkılan Avrupanın yeniden dünya hakimiyeti kurma projesidir. İş aksiyon halkının ekseriyeti Katolik olan altı Avrupa memleketi arasında kurulmuştur. Münihli bir profesörün memleketimizin tanınmış bir profesörüne Münihte ifade ettiği gibi, Müşterek Pazar, Roma Anlaşmasından önce Roma Katolik Kongresinde karara bağlanmıştır. Bu kongrede zamanın üç Katolik Başbakanı De Gasperi, Schuman ve Adenauer bulunuyorlardı. O kongrede Katolik devletlerin bir birlik kurması fikri işlenmiş. Bugün Almanya’da Doğu Almanya’dan vaki göçlerle Protestanlar ekseriyeti almaya başlamışlardır. Son günlerde İngiltere ve İskandinav memleketlerinin de Ortak Pazar’a alınması hadisesi, hakikatte muayyen formüllerle Protestanlarla Katolikler arasında bir işbirliği yapılması hadisesidir… Batı memleketlerinde istismarcı sömürgecilik bunların Yahudi, Hristiyan, Grek medeniyetine mensup olmalarından ileriye gelmektedir.» Sayfa 16.
«Bugünkü İsrail’in Büyük Millet Meclisinin içinde Teodor Hezl heykeli bulunmaktadır. Yüz sene önce Viyanada yaşıyan ve İsrail projesinin temelini atan bu Siyonist, devrinde, İsrail’in ilk alması icabettiği toprakların haritasını çizmiş ve bu haritada Türkiye topraklarının büyük kısmı İsrail’in bir vilayeti olarak gösterilmiştir. İsrail projesi aslında budur. İncil’de de Kayseri’ye kadar uzanan Asurilerin ülkesinin İsrail’e ait olduğu zikredilmektedir.» Sayfa 17.
«Görülüyor ki, Konsey büyük devletlerin hakimiyeti altındadır. Bugün için 200 milyonluk, yarın Protestanlar da girerse 400 milyonluk bir Hristiyan kütlenin içersinde 35 milyonluk Türkiye, Konseyde bir üyelikle bulunacak ve sadece büyüklerin emirlerine ittila kesbedecek… Türk Milletinin, hakiki manası bir kültürel ve inanç sistemi içerisinde erimek olan Müşterek Pazara girmesi mümkün değildir. Türkiye’nin tarihi, sosyal, kültürel yapısı ve inanç sistemi buna manidir. Bu Müslüman milletin, bir Hristiyan topluluğu içerisinde erimesine imkan verilemez.» Sayfa 20, 21.
«Müşterek Pazara girilmesini militan bir şekilde müdafaa edenler, dikkat edilirse laikliği dinsizlik veya dine karşı lakaydi şeklinde tefsir edenler ve batılılaşmayı, Batının maddi medeniyet ve tekniğinin çok ilerisinde, Batı Hristiyan dünyasının inanç ve kültürel sistemini benimsemek şeklinde anlayanlar, İslamiyeti gelişmemizin engeli telakki eden ve fakat bu fikir ve kanaatlarını açıkça ifadeden çekinen kozmopolit zümreler, Türkiye’nin bir an evvel Müşterek Pazar’a girmesini, bu gayelerinin gerçekleşmesi yönünden hararetle savunmaktadırlar.» Sayfa 21.
«Ortak Pazar bir Katolik birliğidir. Hedefi üye memleketleri tek bir devlet halinde birleştirmek ve kendine mahsus ideolojik maksatlara sahip bir konseyde yetkileri toplayarak, her bir üye memleketin hükümranlığı hakkını elinden almak gayesini gütmektedir. Büyük çoğunluğunu Hristiyanların teşkil edeceği ve daha dün Kıbrıs konusu münasebetiyle içlerindeki Haçlı zihniyetini yeniden ortaya koymuş bulunan bir topluluğa Müslüman Türkiye’yi bir vilayet gibi bağlamak Türkiye’yi, onun büyük tarihini, onun insanlık için çok mühim olan hüviyetini yok etmek demektir… Batı ile her türlü ticari münasebet kurulabilir. Fakat bu asil millet Hristiyan potasında eritilemez, bir Hristiyan topluluğu tarafından hükümranlık hakları elinden alınamaz.» Sayfa 52
«Türkiye’nin maddi ve manevi menfaatleri aramızda kültürel tarihi bağlar bulunan ve iktisadi denge olan İslam memleketleri ile Müşterek Pazar kurulmasıdır.» Sayfa 53.
«Muhterem kardeşlerim, Ortak Pazar, bilseniz ki, aslında özünde, iç planında bir Siyonist oyunudur. Meselenin kökü bugün siyonistlerin elinde bulunun Tevrat’a kadar gidip dayanmaktadır. Kendilerine Musevi dedikleri halde, bugünkü Musavilerin dünyayı kendi hegomonyasına almak isteyen, planlı olarak çalışan siyonist kısmı tepedeki idarecilerinin elinde tuttukları Tevrat, Musa Aleyhisselam’a gelen Tevrat değildir ve bunların da Musa Aleyhisselam ile bir alakaları yoktur. Musa Aleyhisselam’a gelen Hak Tevrat’ta, Cenabı Hak «Ey Beniisrail, sizden sonra Ahir Zaman Peygamberi gelecek, ona tabi olacaksınız, onun yolu kıyamete kadar devam edecek.» diyordu. Fakat bugünkü siyonistlerin ecdadı olan ve Musa Aleyhisselam ile harbetmiş olan o zamanki Beniisrail bu ayetleri kendi elleri ile değiştirdiler ve bunun yerine (Nasıl olsa dünyada Yahudiler, siyonistler hakim olacaklar ve kıyamete kadar bu böyle gidecek.) diye yazdılar. Bugün her siyonistin kalbinde Tevrat’a olan bağlılığından dolayı bir dünya hakimiyeti kurmak planı yatmaktadır. Ortak Pazar da bunun bir tatbikatı olarak ortaya atılmıştır. Ortak Pazar, zahiri görünüşü itibariyle altı Katolik memleketin birleşmesinden ibaret bir topluluk olarak başlamış zannedilir. Halbuki aslında Ortak Pazar Siyonistlere gidip dayanan bir teşkilattır.» Sayfa 63, 64.
«Bilahare altı Katolik memlekete bu fikri getirip kabul ettirdiler. (Siz aranızda birbirinizle niçin harbediyorsunuz?…) dediler Alman ve Fransıza, Bu nasıl olacak? Bunun için Papaya geldiler. Bugünkü Papa’nın istişare meclisinin ekserisinin yahudi olduğu bildirilmektedir. Bunlar vasıtasiyle gizli fikri Papaya açtılar. (Aralarında gümrükleri kaldırmak suretiyle yavaş yavaş tek devlet olmaya gitsinler.) dediler. Papa bu fikri kabul etti 1954 te yapılan büyük Katolik kongresinde üç Avrupa memleketini temsil eden Almanya Başvekili Katolik Adenauer, Fransa Başvekili Katolik Schuman, İtalya Başvekili Katolik De Gasperi bir Katolik birliği kurmak fikri kendilerini okşadığı için, Katolik kongresinde Ortak Pazar kurma kararı aldılar.» Sayfa 64.
«Siyonist planları mucibince kurulmuş İsrail’in Meclisinin burasında, bu şeref levhasında ise bir kafanın resmi, bir heykel ve onun yanında iki tek kelime var. Bu, Theodor Hezl denilen, Viyana’da yaşamış bir Hahamın heykeli, yanındaki kelimeler de Theodor Henzl’dir. Onun için bugün Meclisinin şeref Ievhasıyle dahi İsrail alnına yapıştırmıştır ki (Ben Theodor Henzl’in kurduğu planın adamıyım. Bundan sonra da gerisini getireceğim) demektedir… Planın içerisinde bilhassa üç madde her Türk vatandaşının bilmesi icap eden husustur. Bu maddelerden bir tanesinde diyor ki, (Tevrat, bize dünyaya hakim olmayı emrediyor. Asırlardan beri bunu gerçekleştiremedik. Bu planın gerçekleşmesi için size üç maddelik bir tatbikat planı veriyorum.) diyor. Birinci madde; (İslam memleketlerinin ortasında bir İsrail devleti kuracaksınız.) diyor. İkinci maddesinde, (Bu devletin hudutlarını verdiğim haritadaki topraklara kadar genişleteceksiniz.)… İsrail Büyük Millet Meclisinde resmi ve ismi bulunan bu haham, kitabın içerisine haritayı da koymuştur. Bu haritanın içerisinde aziz vatanımız bir İsrail vilayeti olarak gösterilmektedir. İsrail projesi aslında budur. Kökü Tevrat’a bağlıdır.» Sayfa 65.
«Muhterem kardeşlerim, siyonistler Türkiye’yi Ortak Pazara niçin sokmak istiyorlar? Üç tane sebep var. 1. Türkiye bugün 36 milyon nüfusiyle yeryüzünde takriben 1 milyara yaklaşan İslam aleminin başıdır. Siyonistler İslam aleminin başı olan Türkiye’yi alıp, şimdilik 200 milyonluk Katolik Birliğinin, bilahare de buna ilave edilecek 200 milyonluk Protestanlarla beraber 400 milyonluk bir Hristiyan Birliğinin potası içinde eritmek istiyorlar.» Sayfa 68.
3- Milli Nizam Partisinin üç kitapta yazılı olanlarla beliren görüşü ve tutumu:
648 sayılı Kanun 111 nci maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı belgeler niteliğini taşıdığı yukarıda (Bölüm VI/1) ortaya konulan «İslam ve İlim», «Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan» ve «Mecliste Ortak Pazar» adlı üç kitapçıktan aktarılmış örnekler Milli Nizam Partisinin kuruluşu ereğinin, çalışma ve yayılma düzeninin ve faaliyetleri yönünün saptanması bakımından değerlendirildiğinde görülecek olan şudur:
Din bir vicdan, inanç ve kanaat konusu, Tanrı ile insan arasında manevi bir ilişki olmaktan çıkarılarak Anayasa ile çizilmiş sınırlarından taşırılmakta; siyaset idare, iktisat, öğretim, bilim, teknoloji alanlarında, toplumsal ve özel ilişkilerde sözün kısası bütün dünya işlerinde uyulacak tek kaynak, dayanak ye düzen olarak gösterilmek istenmektedir. Parti, halkla olan temaslarında, karşısındakileri yalnızca bir dinin müntesipleri gibi görme ve ele alma ve din fikrini hayatın tek hakimi kılma eğiliminde ve telkinlerinde başarı kazanabilmek, kendisini olabildiğince çok yandaş, başka deyimle, oy toplayabilmek için de dini ve din duygularını sömürme ve kötüye kullanma yolundadır. Hitaplar hep «Müslüman kardeşlerimiz» «Siz Müslümanlar» veya bunlara benzer biçimdedir. Hangi konuda konuşurlarsa konuşulsun mutlaka söz din alanına aktarılmaktadır. «Cennetmekan», «Aleyhisselatı vesselam», «Allahın lütf’ü keremi ile» gibi deyimlerin veya Kur’an ayetlerinin kullanılabilmesi için vesileler oluşturulmaktadır. Özellikle aşağıdaki örnekler, Milli Nizam Partisinin güttüğü amaçları ve bu amaçların yukarıda açıklanan niteliğini ortaya koyma bakımından tartışmayı ve yorumu gerektirmeyecek açıklık ve kesinliktedir.
«Müslümanlık dışında başka bir hakikat kaynağı yoktur.» «İnsanların ilimleri birdenbire Asr-ı Saadet’le artmaya başlamıştır.»
«Maddi ve müspet ilimler de peygamberler vasıtasiyle gelmiştir.»
«Kur’an-ı Kerim’de, adeta önümüzdeki devrin feza devri olacağını söyleyen, fezaya ilişkin birçok ayetler vardır.»
«İlimlerin temelleri Kur’an-ı Kerim’dedir.»
«Doğudaki ilim adamı ilim sarayının içine iman anahtariyle giriyor. Kur’an-ı Kerim’den aldığı ilhamlarla öğreniyor, öğretiyor.»
«Biz ve Batılılar için tek yol İslamlaşmaktadır.»
«Risale-i Nur okudu diye adamı tevkif et. Olur mu böyle şey?»
«Ne diye Cuma günleri tatil yapmıyoruz da Pazar tercih ediliyor? Pazar günü Hristiyanlar kiliseye giderler. Cuma günü tatil yapılsa da Müslümanlar rahatça camie gitseler olmaz mı? Ne mecburiyeti var bu milletin bu zulmü çekmeğe?»
«Türk Ceza Kanununun 163 ncü maddesi kaldırılarak; din hürriyeti Müslümanlara mutlak verilmelidir.» (Türk Ceza Kanunun değişik 163 üncü maddesi, laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amaciyle cemiyet tesis, teşkil tanzim veya sevk ve idare etmeyi, böyle cemiyetlere girmeyi, girmek için başkanlarına yol göstermeyi, dağılmaları emredilmiş olan yukarıda yazılı cemiyetleri sahte nam altında veya muvaza şeklinde olsa dahi yeniden tesis, teşkil tanzim veya sevk ve idare etmeyi; laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amaciyle veya siyasi menfaat veya şahsi nüfuz temin ve tesis eylemek maksadiyle dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanılan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapmayı, telkinde bulunmayı, bu eylemleri yayın vasıtasiyle işlemeyi suç saymakta ve ceza tehdidi altına koymaktadır.)
«Bütün Batılı ülkelerde din siyasete hakimdir. Hatta İsrailde din Devletin üstündedir. Dinle Devletin ayrı şeyler olduğu lakırdısı uydurmadır. Dinle Devlet aynıdır. Beraber yürür. Ayrılmalarına imkan yoktur.»
«Hilafetin gelmesinin birçok büyük faydaları olabilir. Siyasi faydaları da. Millet isterse her şey olur. Atatürk’ün Halifeye yazdığı mektup onun Halifeye nasıl hürmet beslediğini ortaya koymaktadır.»
«Din dersleri ihtiyari olmamalıdır. »
«Sözü geçen kitaplarda beliren görüşe göre Ortak Pazar sorunu dahi bir Katoliklik, Protestanlık, Yahudilik ve Müslümanlık sorunudur; kaynağını Tevrattan almaktadır. »
Yukarıya alınan örneklerin ve bu arada özellikle Türk Ceza Kanununun (Laikliğe aykırı olarak Devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amaciyle demek kurulmasını veya bu yolda propagandada ve telkinde bulunmasını) yasaklayan 163 üncü maddesinin kaldırılmasını, din derslerinin mecburi olmasını istemenin, hilafetin gelmesinde büyük faydalar görmenin ve millet isterse bunun olabileceğini belirtmenin, dinle Devletin aynı olduğunu, beraber yürüdüğünü ileri sürmenin; her alanda İslamlaşma zorunluğundan söz etmenin ve Cuma tatili üzerinde direnerek durmanın ve bütün bu görüşlerin Milli Nizam Partisince benimsenip 648 sayılı Yasanın 111 inci maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı belgeler yoluyla açıklanmasının anlamı kesinlik ve açıklıkla ortadadır. Parti, kuruluş ereği, çalışma düzeni, faaliyet ve bu arada propaganda ve telkin yönü bakımlarından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı bir tutum ve durumun içindedir. Bu aykırılık başlıca, bir yandan Anayasa’nın başlangıç kısmındaki «Milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliği» ilkesi ile; vicdan ve din hürriyetine ilişkin 19 uncu maddesi ile ve özellikle bu maddenin din eğitim ve öğrenimini kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteklerine bağlı tutan dördüncü ve Devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amaciyle her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar etmeyi veya kötüye kullanmayı yasaklayan beşinci fıkraları hükümleriyle; siyasi partilerin tüzük, proğram ve faaliyetlerinin demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine uyması zorunluğunu getiren 57 nci maddenin birinci fıkrası kuralı ile; öte yandan 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun dördüncü kısmında yer alan hükümlerden siyasi partilerin Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini değiştirmek amacını gütmelerini yasaklayan 92 nci, Halifeliğin yeniden, kurulması amacını gütmelerini yasaklayan 93 üncü, Devletin sosyal; iktisadi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi yahut şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amaciyle her ne suretle olursa olsun dini veya din, duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edici ve kötüye kullanıcı faaliyetlerde bulunmalarını yasaklayan 94 üncü maddeleriyle doğrudan doğruya çelişkiye ve çatışmaya düşmek biçiminde kendisini göstermektedir.
4. Milli Nizam Partisinin, Büyük Kongrede okunmuş «Beyanname» «aht» ve «Marş»la beliren görüşü ve tutumu :
Milli Nizam Partisinin Birinci Büyük Kongresi doğru tutanağının 7 nci maddesiyle kongrede okunduğu saptanan «Milli Nizam Partisinin Birinci Büyük Kongresinin aziz milletimize beyannamesi» ve «Milli Nizam Ahdı» başlıklı belgeler ve aynı tutanağın 8 inci maddesinde «Ayakta kongre heyetince okunduğu» saptanan «Milli Nizam Marşı» üzerinde, bunlar kongre tutanağına giriş biçimleriyle 648 sayılı Yasasının 111 inci maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı parti genel kongresince alınmış karar ve yayınlanmış bildiri niteliğini kazanmış bulunduklarından, kısaca durulması gerekli görülmüştür.
Beyanname «Allah’ın hakkı tutma, iyiyi sağlama ve kötüyü menetme yolunda bulunmak üzere seçtiği aziz ve mümtaz milletimiz» diye başlamakta; millete geçmişi olarak yalnızca bin yıllık bir tarih, Hakkı tutma» çağı tanınmakta, başka bir deyimle Türklerin tarihi müslüman oldukları dönemden başlatılmakta; yüz elli yıldan yani yenileşme çabaları başladığından beri de milletin bünyesine mikroplar aşılandığı belirtilmekte ve sonra «Milli Nizam Ahdı» na geçilmektedir. «Milli Nizam Ahdı» ise özet olarak «manevi İstiklal Harbini kazanıncaya dek mücadeleye devam etmek», «Hakkın hakimiyetini kurmağa tüm gayretle çalışmak» üzerinedir.
«Milli Nizam marşı» nı, Milli Nizam Partisi Bursa Gençlik Kolunca yayınlanan metne göre son dörtlüğü «Herkes duyacak bilecek/ Saklanmaz gayri bu gerçek/ Yaprak yaprak yaprak çiçek çiçek/ Tek yol İslam İslam yazacağı.» biçimindedir. Savunmalarda partinin marşı olmadığı; kongrede marş okunmadığı ileri sürülmüş, yalnız parti temsilcisi vekillerinden biri (Avukat Hüsamettin Akmumcu) toplantı kapandıktan sonra dağılırken bir takım gençlerin «Milli Nizam yazacağız» diye marş söylediklerinin kulağına uzaktan çalındığından söz etmiştir. Kongre Başkanı Gündüz Sevilgen, 2. Başkan Abdullah Tomba, Oğuzhan Asiltürk, B. Aksakal ve Z. Öğün tarafından imzalanmış ve el yazısiyle düzenlenmiş Birinci Büyük Kongre Tutanağının 8 inci maddesinde «Ayakta Kongre heyetince Milli Nizam marşı okundu» diye saptandığına ve 18 maddelik tutanakta marşın okunması 8 inci maddede yer aldığına göre savunma dayanaksız kalmaktadır.
(VI/3) işaretli bölümde söylenenler yukarıda özetlenen üç belge ve partinin bu belgelerle ortaya çıkan görüşü ve tutumu üzerinde de geçerli bulunduğundan bunların burada tekrarlanmasına gerek görülmemiştir.
5. Değerlendirilen delillere göre durum :
Delil nitelikleri ele alınarak yukarıda tartışılan ve değerlendirilen belgelerin ışığı altında Milli Nizam Partisinin amacının ve faaliyetlerinin Anayasa’nın Başlangıç Kısmı, 2., 19. ve 57 inci maddeleri ilkelerine ve 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun Dördüncü Kısmında yer alan 92., 93 ve 94 üncü maddelerine aykırı düştüğü ve 648 sayılı Kanunun 111 inci maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı kapatma koşullarının böylece gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır. Şu duruma göre partinin temelli olarak kapatılmasına karar verilmesi gereklidir.