Kural olarak zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarının tam olarak ispat edilemediği hallerde hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyebilir. (BK m.42, TBK m. 50)
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi
2015/16137 E., 2016/8576 K. T.31.05.2016
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
ÖZET : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin malzeme deposunda, 17.02.2012 tarihinde yangın çıktığını, depoda bulunan araç gereçlerle, yiyeceklerin yandığını, yanan malzemelerin toplam bedelinin 104.763,10 TL olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı tutup; 104.763,10 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı elektrik dağıtım şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 17.09.2013 havale tarihli ıslah dilekçesinde; tespit olunan zararın tamamının davalıdan tahsili yönünde hüküm tesis edilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; yangının meydana geldiği akşam şiddetli fırtına olduğunu, elektrik nakil hatlarının birbirine teması sonucu yangının çıktığını, yangının çıkışında müvekkiline atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını, davacının yandığını iddia ettiği malzemelere ilişkin sunduğu faturaların gerçeği yansıtmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
KARAR: Dava; yangın nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Temyize konu uyuşmazlık; zararın kapsam ve miktarı ile belirlenen zarar miktarının tazmininden davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı ve sorumlu tutulacağının kabulü halinde ise ne kadarından sorumlu tutulacağı noktasında toplanmaktadır. Yangının, davalıya ait elektrik tellerinden sıçrayan kıvılcımlardan çıktığı ve davalının elektrik hattının sahibi olarak yapı eseri maliki sıfatıyla zararın tazmininden sorumlu olduğu tartışmasızdır. Somut olayda, davacının zararı 36.653,45 TL olarak tespit edilmesine rağmen mahkemece, davalının kusuru nispetinde, 21.990,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 163. maddesi (818 sayılı BK m.142) gereğince; müteselsil sorumlulukta, zarar gören dilediği borçluya başvurma hakkına haizdir. Zarar gören dilerse sorumlulardan birine, dilerse hepsine veya bir kısmına karşı dava açabilir. Zira; müteselsil sorumlulukta kural olarak borçlulardan her biri borcun tamamından sorumludur. O halde mahkemece; davacı tarafın hem dava dilekçesinde, hem de ıslah dilekçesinde, zararın tamamının davalıdan tahsilini talep ettiği nazara alınarak, müteselsil sorumluluk ilkesi gereğince, zararın tamamından davalının sorumlu tutulması gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu kusur nispetinde tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, bu husus hükmün davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir. Diğer taraftan, davacı taraf, yanan mallar arasında dana etinin bulunduğunu iddia etmiştir. Delil olarak dayandığı 14.02.2012 tarihli faturada, 200 kg dana etinin satın alındığı anlaşılmaktadır. Davaya konu yangın, sözü geçen faturanın düzenlendiği tarihten üç gün sonra, 17.02.2012 tarihinde çıkmıştır. Bir kısım tanıklar depoda yanmış et gördüklerini beyan etmişlerdir. Dosya içerisinde mevcut toplanan bu delillerle; yangın raporunda da belirtildiği üzere yanan mallar arasında dana etinin de bulunduğunun kabulü gerekir. Kural olarak zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarının tam olarak ispat edilemediği hallerde hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyebilir. (BK m.42, TBK m. 50) Hakimin bu konudaki takdir yetkisi, hem zararın varlığı, hem de miktarı konusundadır. Hal böyle olunca mahkemece; davacının dayandığı yangın raporu, fatura ve tanık beyanları göz önünde bulundurularak, yangın sırasında depoda dana etinin bulunduğunun kabulü ile fatura tarihinden 3 gün sonra yangının çıktığı, bu bağlamda faturada yazılı 200 kg etin bir kısmının yangın öncesi kullanılmış olabileceği göz önünde bulundurularak, ete yönelik hesaplanacak zarar miktarından, bir miktar indirim yapılarak, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu davacının dana etine yönelik zararını ispat edemediği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca, HMK’nın 266. (HUMK m.275) maddesi gereğince; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.
Somut olayda; davacının yangın nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararın tespiti, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği için bu hususta bilirkişi raporu alınması gerekirken, eksik inceleme sonucu zarar tespitine yönelik rapor alınmaksızın karar verilmesi de doğru görülmemiştir. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Kusur durumuna yönelik olarak alınan 14.06.2013 havale tarihli raporda; Vangölü Edaş’ın %60, Gevaş Belediye Başkanlığı’nın %20, bina sahibinin %20 oranında kusurlu olduğu rapor edilmişken, 16.01.2014 tarihli raporda; bina sahibinin %40, Vedaş’ın %60 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, bu rapora davalı itiraz etmiş ise de, mahkemece davalı tarafın itirazları dikkate alınmaksızın 16.01.2014 tarihli rapor benimsenerek hüküm kurulmuştur. HMK’nın 279/2. maddesi gereğince; bilirkişi raporu Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabilir. Kural olarak bilirkişi raporu hâkimi bağlamaz. Hâkim raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa çelişki giderilmeden karar verilemez.
Ancak, Yargılama sırasında alınan kusur raporları arasında çelişki bulunmaktadır. Zira; ilk raporda, inşaat denetimini yapmayan buna rağmen Gayri Sıhhi Müesseselere ait açılma ruhsatı düzenleyen Gevaş Belediye Başkanlığı’nın %20 oranında kusurlu olduğu belirtilmişken, hükme esas alınan ikinci raporda Belediyenin kusuruna yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Buna göre mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kuruluna tevdii ile dosyadaki raporlar arasındaki çelişkileri giderecek ve tarafların itirazlarını da karşılayacak şekilde Yargıtay denetime elverişli rapor alınarak, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, birbiriyle çelişen raporlardan sonuncusuna dayanılarak, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus hükmün davalı yararına bozulmasını gerektirmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.350 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 31.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.