FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
2018/2019 GÜZ YARIYILI
“GENEL KAMU HUKUKU” DERSİ FİNAL SINAVI
Adı: Soyadı: Numara:
10.01.2019
Açıklamalar
¨Yanınızda veya sıranızda kitap, not vs. bulundurmayınız ♦Cep telefonları sınav salonu dışında tutulmalıdır ¨Kurşun kalem kullanmayınız ¨Birbirinizden kalem vb. şeyler istemeyiniz ¨Cevap kağıdında yazılar okunaklı olmalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır; okunamayan kısımlar değerlendirme dışı bırakılacaktır ¨İstenilen sorudan başlanabilir ♦Sınav süresi 100 Dakikadır.
Başarılar Dilerim. Dr. Aslan DELİCE
SORULAR
1- Rousseau’ya göre genel irade haklı, yanılmaz, her zaman kamu yararına dönük olmak dışında başkasına devredilemez, bölünemez ve temsil edilemez niteliklere sahiptir. Yazar, egemenliğin halktan devlete ya da yöneticilere aktarıldığı düşüncesini de kabul etmez.
Rousseau’nun halkın temsilcisi (yasama organı üyeleri/yöneticiler) konumundaki kişiler ve temsil konusundaki görüşlerini anlatıp haklı olup olmadığını üç satırı geçmeyecek şekilde belirtiniz.
2- John Locke’da direnme hakkını açıklayınız.
3- T. Hobbes’da tabii halde mülkiyet ve adalet kavramlarını açıklayınız.
4- İbni Haldun’un devletin kökeni üzerine düşüncelerini yazınız.
5-Yunan uygarlığında aristokratlar insanların doğuştan farklı bir tabiata sahip olduğunu, bazılarının yöneten diğerlerinin de yönetilen olması gerektiğine inanırlardı. Eşya statüsünde alınıp satılabilen veya tarlada üretim gücü olarak kullanılan kölelerin de insan olarak nitelendirilecek bir tabiatları olmadığı peşinen kabul edilirdi. Bu görüşleri içtenlikle benimseyen Platon’un istisna getirdiği insanlar kimlerdir? Çifte standartı hangi halklar için kabul eder.
CEVAP ANAHTARI
1- Egemenlik halk oyunun yürütülmesinden başka bir şey olmadığı için Rousseau’ya göre hiçbir zaman başkasına geçirilemez. Kollektif bir varlık olan egemen varlığı da yine kendisi temsil edebilir. Bu nedenle genel irade ancak yurttaşların karar alma sürecine bizzat katılmasıyla ortaya çıkabilir. Bir irade ya geneldir ya özeldir ikisinin ortası olmaz. İnsanın iradesinin temsilini kabul etmek kişinin gelecekteki isteklerini ve kararlarını şimdiden başkasının taktirine bırakmak demektir. Bu özgürlüğü ortadan kaldıran bir durumdur. Hiç kimse halkın iradesini temsil edemez. Böyle yaptığını ileri süren yalnızca kendi özel iradesini temsil ediyordur. Milletvekilleri milletin temsilcisi değildirler ve olamazlar. Olsa olsa geçici işlerin görevlileri olabilirler; hiçbir kesin karara varamazlar. Halkın onamadığı hiçbir yasa geçerli değildir, yasa sayılmaz.
2- Yetkisini aşan, yasaya aykırı davranan yönetici bir zorbaya dönüşür ve durdurulması gerekir. Locke tereddüde yer vermeyecek biçimde ilk çalışmalarında reddettiği meşruiyetini yitirmiş baskıcı iktidara karşı kuvvet kullanma yani baskıya karşı direnme hakkını tanımıştır.
Direnme hakkı iktidarın en küçük baskısı karşısındsa derhal kullanılabilecek bir hak değildir. Haksız ve baskıcı uygulamalara karşı yasal başvuru olanağı varsa önce bu yollar denenmelidir. Yasal yollar bulunmuyorsa ya da etkisiz duruma gelmiş ise halkın çoğunluğunu ilgilendiren bir konudaki haksız uygulamalara karşı direnme hakkı kullanılabilir. Bazan baskı veya haksızlık sadece birkaç kişiye yönelmiş olabilir, ancak bu uygulamalar kişinin can ve mal güvenliği veya özgürlüklerine yönelik olduğunda tüm toplum için tehlike var demektir ve yine direnme hakkı var demektir.
3- Doğal hukuk kuramında adalet, devletten önce de var olan kendisinden hukuk kuralları türetilebilen üstün bir değer olarak kabul edilir. Hobbes’da ise adalet ancak devletle birlikte var olur. Çünkü Hobbes’a göre hukukun kaynağı yalnızca devlet otoritesidir. Bu nedenle devlet öncesi dönemde hiçbir şey adaletsiz olarak nitelendirilemez. Devletin koyduğu yasalar da adaletsiz olamaz çünkü adalet devletle birlikte ortaya çıkar. İnsanların elinde, devletin koyduğu yasaların adil olup olmadığını değerlendnirecek ölçüt yoktur.
Hak sözcüğü ise yalnızca üstün bir iktidar tarafından korunan çıkarlar için kullanılabilir. Bu da devletin varlığını gerektirir. Dolayısıyla hakların kapsam ve sınırını devlet belirleyecektir. Bu nedenle de doğa durumunda özel mülkiyet yoktur. Herkesin her şey üzerinde hakkı olduğu bir dönemde hiç kimse hiçbir şeye sahip olamaz. Kimin gücü neye yeterse onu elde edebilmekte daha güçlü birisi çıkıp elinden alana dek saklayabilmektedir.
4- İbni Haldun’un devletin kökeni hakkındaki görüşleri şu şekildedir: Siyasal iktidarın ve medeni toplumlardaki devletin ortaya çıkışında ilahi iradenin ya da insan iradesinin rolü yoktur. İnsan doğası gereği her zaman toplum düzeni içinde ve bir iktidarın otoritesi altında yaşamak zorundadır. Devlet ya da toplum sözleşme ile kurulmuş değildir. İnsanların doğasında bulunan kendi türüne karşı saldırganlık eğilimi çatışma ortamı yaratır. Daha güçlü olanlar bu çatışmadan galip çıkarak güçsüzleri kendine tabi kılar. Bu sayede kuralların geçerli olduğu düzenli bir toplumsal hayat mümkün olur. Kuşkusuz bu düzenin devamı sadece kaba güç veya askeri üstünlükle temin edilemez. Güçlülerin zaman içinde toplumun kabul edeceği bir tür hak ve adalet anlayışı da tesis etmesi gerekir. Böylece insan türünün kargaşa ve savaşlar nedeniyle yok olup gitmesi önlenir. Güçlü olmanın anlamı toplum içinde en güçlü asabiye’ye sahip olmaktır. Toplumları her zaman en güçlü dayanışması olan aile, kabile veya akrabalık toplulukları yönetir. Toplumun veya siyasal iktidarın niteliğini belirleyen bu özellikler umran bilimin konusuna giren sosyal-siyasal yasaların bir gereğidir.
5- Platon köleliği doğal bir durum kabul etse de Yunan uygarlığına mensup birinin köle olmasını onaylamaz. O dönemde insanlar borçlarını ödeyemedikleri için veya savaşta esir düştükleri için köle yapılırlardı. “Bir Yunanlının bir başka Yunanlıyı köle etmesi doğru olur mu? Bunun öteki devletlerde de elden geldiği kadar önlenmesi Yunan soyuna saygı gösterilmesi gerekmez mi? Yabancıların gelip bizi köle etmemesi için bundan daha iyi çare olur mu? … Öyleyse Yunanlı köle tutmayacağız! Öteki Yunan devletlerine de bunu öğütleyeceğiz.