Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “Kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Cebir suçu; maddi güç kullanarak bir kimsenin belli bir davranışta bulunmaya zorlanmasıyla oluşur. Cebir suçu, TCK 108. maddesinde “Hürriyete Karşı Suçlar” arasında düzenlenmesine rağmen, yaralama suçunun nitelikli hali olarak da uygulamada kabul edilmektedir.
Cebir suçunun koruduğu hukuki yarar, vücut dokunulmazlığı, kişinin karar verme ve hareket özgürlüğüdür. Çünkü, kişinin vücut bütünlüğü ihlal edilerek bir şeyi yapması veya yapmaması istenmektedir. Cebir suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Kişilere Karşı Suçlar başlığını taşıyan İkinci Kısmının Hürriyete Karşı Suçlar başlıklı Yedinci Bölümünün 108. maddesinde yer almaktadır. [1]
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir.” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak”tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Bu nedenle suç, mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmemekte, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurların da varlığında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an ise suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir süre devam etmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Cebir kullanma eylemi kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla işlenmiş ise, cebir kullanma suçunu değil, TCY. nın 265. maddesinde düzenlenen “görevi yaptırmamak için direnme suçunu”, bir kimseyi siyasi düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlamak ya da açıklamaktan men etmek için işlendiği takdirde ise, TCY. nın 115. maddesinde belirtilen “düşünce ve kanaat özgürlüğünün kullanılmasını engelleme suçunu” oluşturmaktadır.
Bu üç suçun ortak öğesi olan “cebir” fiziki zor kullanmaktır ve bir iradeyi istenilen hareketi yapmaya mecbur etmek amacıyla yapılmaktadır. Zor kullanmak mağdurun kollarından tutmak, kolunu bükmek vs. gibi temasla mümkün olduğu kadar belirli mesafeden bir cismin atılması, savrulması, vurulması suretiyle de gerçekleştirilebilir.
[1] https://kadimhukuk.com.tr/makale/cebir-sucu-cezasi-tck-108-madde
YARGITAY KARARLARI
YARGITAY ALTINCI CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3797 – Karar : 2019/6189 – Tarih : 12.12.2019
TAVUK ÇİFTLİĞİNİN YAPIMI HUSUSUNDA TİCARİ İLİŞKİ ÇERÇEVESİNDE KATILANIN SANIK TARAFINA BORÇLU OLDUĞU SENET İMZALAMAYA YANAŞMAMASI ÜZERİNE SANIĞIN KATILANA YUMRUKLA CEBİR UYGULADIĞI – TEHDİT ETTİĞİ – ÜZERLERİNDE SİLAH VARMIŞ GİBİ ELLERİNİ BELLERİNE ATTIKLARI – CEBİR VE TEHDİT EYLEMİ NEDENİYLE 2 AYRI SENEDİ İMZALADIĞI – YAĞMA SUÇUNUN DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN ALACAĞIN TAHSİLİ AMACIYLA TEHDİT SUÇUNU OLUŞTURDUĞU – CEBİR FİİLİNİN – HUKUKİ İLİŞKİYE DAYANAN ALACAĞIN TAHSİLİ AMACIYLA – KASTEN YARALAMA SUÇUNUN – MADDİ UNSURU OLDUĞU – AYRICA CEBİR SUÇUNU OLUŞTURMAYACAĞI
5237 s. TCK86106108149150
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Yağma, Tehdit, Yaralama, Hakaret
HÜKÜM : Beraat, Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
I- Sanık … hakkında mağdurlar … ve …’a yönelik yağma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Mağdurlar … ve …’ın 03.03.2015 tarihli duruşmada sanık … hakkındaki şikayetlerinden vazgeçtikleri anlaşılmakla, katılan sıfatı bulunmayan mağdurlar vekilinin hükmü temyiz etmeye yetkisi bulunmadığından, temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
II- Sanık … hakkında mağdurlar … ve …’a yönelik yağma suçundan kurulan beraat ve sanık … hakkında hakaret suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılanlar … ve … vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
III- Sanıklar … ve … hakkında mağdurlar … ve …’a yönelik yağma suçundan kurulan beraat ve sanık … hakkında mağdurlar … ve …’a yönelik yağmada “Daha az cezayı gerektiren hal” başlıklı 5237 sayılı TCK’nin 150/1. maddesi kapsamındaki tehdit ve yaralama suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Katılan taraf ile sanık … arasında tavuk çiftliğinin yapımı hususunda ticari ilişki kurulduğu, bu ilişki çerçevesinde katılan tarafın sanık tarafına borçlu olduğu, mevcut bu borcun miktarı ve ödenmesi hususunda tartışmalar yaşandığı, olay günü sanık …’in bu konuyu konuşmak için katılan …’yi iş yerine çağırdığı, yanında çalışanı olan sanık … ve oğlu sanık …’da bulunduğu halde alacağı olan miktarı belgeye bağlamak amaçlı katılandan senet istediği, katılan tarafın borçlu olmadığını iddia etmesi ve senet imzalamaya yanaşmaması üzerine sanık …’in katılana karşı yumrukla cebir uyguladığı ve ayrıca senet imzalamazsa buradan çıkamayacağını ifade ederek tehditte bulunduğu, katılan …’nin bu işlerle oğlu …’in ilgilendiğini ifade etmesi üzerine bu kez katılan …’in de oraya çağrıldığı, aynı şekilde sanık … tarafından katılan …’e karşı da cebir uygulandığı ve senet imzalamaları hususunda tehditte bulunduğu, bu sırada sanıklar Mikayil ve Mehmet İlkayın da üzerlerinde silah varmış gibi davranarak ellerini bellerine attıkları, katılan tarafın maruz kaldığı bu cebir ve tehdit eylemleri nedeniyle 70,000 TL’lik ve 184,000 TL’lik iki ayrı senedi imzalayarak işyerinden ayrıldıkları anlaşılmakla, sanıklar … ve …’ın eylemlerinin, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren alacağın tahsili amacıyla tehdit suçunu oluşturduğu dikkate alınıp, sanıklar hakkında TCK’nin 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 106/2-c maddesi uygulanmak suretiyle ceza tayini ile mahkumiyet hükmü kurulması yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Cebir fiilinin, 5237 sayılı TCK’nin 150/1. maddesinde düzenlenen “Hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla kasten yaralama” suçunun maddi unsuru olduğu, ayrıca 108. maddesindeki suçu oluşturmayacağı dikkate alınmadan sanık … hakkında TCK’nin 86. maddesi ile tayin olunan temel cezanın ayrıca aynı Yasanın 108. maddesi ile arttırılması,
Yağmanın daha az cezayı gerektiren hali olan 5237 sayılı TCK’nin 150/1. maddesinde düzenlenen hukuki alacağı tahsil amacıyla tehdit suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği gözetilmeden, sanık … hakkında TCK’nin 106/2-c maddesi yerine TCK’nin 106/1-1. cümlesi ile uygulama yapılarak eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanı ile katılanlar … ve … vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 12.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY ALTINCI CEZA DAİRESİ Esas : 2015/9767 – Karar : 2016/5566 – Tarih : 27.06.2016
YAĞMA SUÇUNUN VASFINDAKİ DEĞİŞİKLİK NEDENİYLE KASTEN YARALAMA
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 16/11/2015 tarihli görevsizlik kararı ile Daireye gönderilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Sanığın adli sicil kaydında görülen hükmün açıklanmasının geri bırakılması ilamı yönünden, CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hüküm tarihinden sonra mahkemesine bildirimde bulunulması olanaklı görülmüştür.
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yağma suçu hırsızlığın zor kullanmak suretiyle gerçekleştirilen halidir.
Yağma başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir malı, zilyedin rızası olmaksızın, faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır.
5237 sayılı Yasanın 148. maddesinde suçun basit hali, aynı kanun 149. maddesinde nitelikli hali, daha az cezayı gerektiren nitelikli haller ise TCK’nın 150/1-2. maddesinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin 1. fıkrasında, yağma suçunun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi daha az cezayı gerektiren bir hal olarak düzenlenmiş olup, failin yağma suçunu bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmiş olması halinde hakkında yalnızca tehdit veya kasten yaralama suçundan ceza verileceği belirtilmiştir. Anılan maddede “kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir.
TCK’nın 150/1. maddesine göre, failin amacı hukuki yararlara yöneliktir. Bu haliyle TCK’nın 108. maddesinde aranan (saik), özel kastı içermez.
Hal böyle olunca,
Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 86/2. maddesiyle uygulama yapmakla yetinilmesi yerine, yazılı şekilde uygulama yapılarak fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 27/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY ONDÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ Esas : 2012/2840 – Karar : 2014/1387 – Tarih : 10.02.2014
CEBİR -KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU – ŞİDDET
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Oluş ve kabule göre, tanık F. D. ile mağdur Narin’in evde yalnız bulundukları sırada müşteki Ayşe ile konuşmak isteyen sanığın kendisini polis olarak tanıtarak tanık F. D. kapıyı açmasını sağladığı ve elinde bıçak olduğu halde eve girdiği, isteği üzerine tanığın, ablası olan müşteki Ayşe’yi aradığı, sanığın müştekiye “gelmezsen buradaki çocuklar ölür” dedikten sonra 5 yaşındaki mağdure Narin’i yanına alarak zorla götürmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu cebir ve tehditle işlediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK.nın 109/2. maddesi yerine, 109/1. maddesinden hüküm kurulması,
Kabule göre de; “Sanığın daha önceden sabıkasız oluşu göz önüne alındığında bir daha suç işlemeyeceği hususunda kanaat geldiğinden” gerekçesiyle TCK.nın 51. maddesi uygulanmak suretiyle mahkûmiyet hükmü ertelenmesine rağmen, CMK.nın 231/6. maddelerinde aranan koşullar yöntemine göre irdelenip değerlendirilmeden “müştekilerin şikâyetçi olmaları nedeniyle cezanın caydırıcılık özelliği de göz önüne alınarak” biçimdeki kanuni ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi ve ertelemeye yer olup olmadığının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan sonra değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ Esas : 2012/38749 – Karar : 2013/7761 – Tarih : 19.03.2013
CEBİR – EĞİTİM VE ÖĞRETİM HAKKININ ENGELLENMESİ
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
A) Temyiz dilekçesinin süresi içinde verilmediği anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddeleri uyarınca katılan Nihal Aksan’ın tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
B) Ayrımcılık suçundan kurulan hükmün temyizine gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1- Eyleme ve yükletilen suça yönelik O Yer Cumhuriyet Savcısının ve katılanlar E. A. ve A. A. vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden, tebliğnameye uygun olarak TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2- Kasten yaralama suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın yeğeni olan katılan Ayşe Aksan’ı okula gitmesini engellemek amacıyla yaraladığı ve elinden çantasını alarak olay yerinden uzaklaştığının, katılanın aşamalardaki tutarlı anlatımı ve bu anlatımı doğrular nitelikteki tanıklar S. T., S. Ş. Teneke ve E. M. A.’ın beyanlarından anlaşılması karşısında, sanığın katılanı bir şeyi yapmamasını (somut olayda okula gitmemesini) sağlamak amacıyla yaralama eyleminin cebir suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kanuni ve yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının ve katılanlar E. A. ve A. A vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ – Esas : 2010/17352 – Karar : 2013/6292 – Tarih : 06.03.2013
CEBİR
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanık T. Y.’in mağdura tabancayı doğrultarak “seni vururum lan” dİyerek bir el ateş ettiği ancak merminin patlamadığı, olay yerine gelenlerce dışarı çıkarıldığında “seni vururum lan” diye bağırmaya devam ederek havaya ateş etmesi şeklindeki eylemleriyle silahla tehdit ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarının oluştuğu, ancak TCK’nın 44. maddesinde “işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” hükmü karşısında, sanık hakkında yalnızca silahla tehdit suçundan karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da hüküm kurulması,
2- Sanık S. D.’nin mağdura ait dükkanın bahçesinden ablasının evine geçmek için izin istemesi, mağdurun da izin vermemesi nedeniyle aralarında çıkan tartışmanın şiddetlenmesi üzerine birbirlerini hırpaladıklarını savunması karşısında, sanığın mağduru bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesini (somut olayda bahçeden geçmeye izin vermesini) sağlamak amacıyla mı, yoksa mağdurun bahçeden geçmesine izin vermemesinden doğan kızgınlıkla mı yaraladığı belirlenerek sonucuna göre TCK’nın 108. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi yerine, yetersiz gerekçeyle anılan madde uygulanarak fazla cezaya hükmedilmesi,
3- Sanık S. D.’nin mükerrir olduğu ve TCK’nın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanıklar T. Y. ve S. D.’nin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY ÜÇÜNCÜ CEZA DAİRESİ Esas : 2011/37449 – Karar : 2013/5930 – Tarih : 14.02.2013
CEBİR
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü;
Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nin 108. maddesinde belirtilen eylemlerin yapılması halinde kasten yaralama suçundan verilecek cezanın arttırımı öngörüldüğüne, buna göre bu maddenin müstakil ceza yaptırımı öngörmediği kasten yaralama suçlarında arttırım nedeni olduğu anlaşıldığı halde, eylem ikiye bölünerek kasten yaralamadan düşme, cebir suçu nedeniyle beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.02.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ Esas : 2009/26 – Karar : 2011/915 – Tarih : 02.02.2011
CEBİR KULLANMA – DÜŞÜNCE VE KANAAT ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KULLANILMASINI ENGELLEME – FİKRİ İÇTİMA
GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME – HAKARET – İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANMANIN SINIRLARI
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Mağdur Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Mersin İlinde bir tesisi hizmete açtıktan sonra, Cumhuriyet Meydanında halka hitap etmek üzere tören alanına gelip halkı selamladığı sırada, protesto için bir araya gelen ve platformun yakınına yerleşen Halkevleri Derneği üyesi olan sanıkların, slogan ve mağduru hedef alarak uygun mesafeden çok sayıda yumurta attıkları, ancak güvenlik güçlerinin engellemesi nedeniyle isabet ettiremedikleri, daha sonra guruba müdahale edildiği ve mağdurun konuşmasını gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar sanık Mahir Mansuroğlu yumurtaları yalnızca kendisinin attığını savunmuş, diğer sanıklar da bunu doğrulamış iseler de, olay yerine birlikte gelmeleri, bir kısmının üzerlerinde aynı derneğin adı yazılı önlükler bulunması, aynı sloganları atmaları, çok sayıda yumurta atılmış olması, anılan derneğin internet sitesinden de “yumurta yağdırıldığının” açıklanması karşısında, sanıkların eylemi birlikte gerçekleştirdiklerine ilişkin gerekçede bir tutarsızlık görülmemiştir.
Yine yerel mahkemenin, olayda Anayasal güvence altına alınan ifade özgürlüğünü kullanmanın ötesine geçildiği ve demokratik tepki niteliğinin sınırlarının aşıldığı yolundaki değerlendirmeleri de yerinde bulunmuştur. Kuşkusuz özgürlükler sınırsız değildir. Bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmektedir. Hiçbir kimsenin, bir başkasına zarar verme ya da zarar vermeye kalkışma gibi bir özgürlüğü söz konusu olamaz. Burada tartışılması gereken husus, sanıkların hukuka aykırılık teşkil eden somut eylemlerinin CMK.nun 230/1-c maddesine göre nitelendirilmesi, yani hangi suçu ya da suçları oluşturduğu noktasında toplanmaktadır.
Sanıkların eylemlerinin dört ayrı suçun unsurları yönünden irdelenmesi gerekmektedir. TCY. nın 108. maddesinde öngörülen “cebir kullanma suçu” bir kimseye karşı bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade edilmesi için cebir kullanılması ile oluşur ve kasten yaralama suçundan verilecek ceza artırılarak hükümolunur.
Cebir kullanma eylemi kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla işlenmiş ise, cebir kullanma suçunu değil, TCY. nın 265. maddesinde düzenlenen “görevi yaptırmamak için direnme suçunu”, bir kimseyi siyasi düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlamak ya da açıklamaktan men etmek için işlendiği takdirde ise, TCY. nın 115. maddesinde belirtilen “düşünce ve kanaat özgürlüğünün kullanılmasını engelleme suçunu” oluşturmaktadır.
Bu üç suçun ortak öğesi olan “cebir” fiziki zor kullanmaktır ve bir iradeyi istenilen hareketi yapmaya mecbur etmek amacıyla yapılmaktadır. Zor kullanmak mağdurun kollarından tutmak, kolunu bükmek vs. gibi temasla mümkün olduğu kadar belirli mesafeden bir cismin atılması, savrulması, vurulması suretiyle de gerçekleştirilebilir.
Öte yandan TCY. nın 35. maddesi uyarınca “işlemeyi kastedilen suça elverişli hareketlerle icraya başlanıp elde olmayan nedenlerle eylem tamamlanmamış ise” suç kalkışma aşamasında kalmış olacaktır. Değerlendirmelerde bu husus da irdelenmelidir.
Oluşması mümkün görülen son suç ise görevliye hakaret suçudur. “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırma” eylemi TCY. nın 125. maddesinde öngörülen hakaret suçunu oluşturmaktadır.
Yerel mahkeme yalnızca hakaret suçunu değerlendirmiş, ancak yukarıda belirtilen diğer suçlarla ilgili herhangi bir irdeleme yapmamıştır. Eylemin mağdurun halka seslenmesini önlemek ya da onu küçük düşürmek kastıyla işlenmesine göre, farklı suçlar söz konusu olacaktır. Tek eylemin birden fazla suça uyması halinde, özel suçun, genel suça göre öncelikle uygulanması gerekecek; hepsi genel nitelikte ise, TCY.nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan hüküm kurmak icap edecektir. Bu açıklamalar karşısında; sanıkların eylemlerinin yukarıda belirtilen zor kullanma suçlarını oluşturup oluşturmadığı yöntemince irdelenip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle sanıkların görevliye hakaret suçundan hükümlülüklerine karar verilmesi,
2- Sanıklar Okay K. ve Mahir M. hakkında TCY.nın 62. maddesi uygulanırken hapis cezasının 1 yıl 5 ay 15 gün yerine, 1 yıl 2 ay 15 gün olarak eksik belirlenmesi,
3- Sabıkası bulunmayan sanıklar Mahir M., Ramazan T., Serkan S., Şenol Y., İbrahim P., Ozan G., İlknur Ç. ve Ufuk K. haklarında verilen hükümlerden önce 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve TCY.’nın7/2. madde ve fıkrası uyarınca sanıklar yararına olan 5728 sayılı Yasanın 562. maddesinin 1.fıkrası ile CYY.nın 231/5. madde ve fıkrasında öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve söz konusu yasanın 562. maddesinin 2. fıkrası ile de CYY.nın 231/14. madde ve fıkrasındaki, suçun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş ve O yer C. Savcısı ile sanıklar Okay K., Mahir M., Ramazan T., Serkan S., Şenol Y., İbrahim P., Ozan G., İlknur Ç. ve Ufuk K. müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken sanıklar Okay K. ve Mahir M. hakkında 2 nolu bozma nedeni bakımından 1412 sayılı CMK.’nun 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesinden başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.