FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
2016/2017 GÜZ YARIYILI
“GENEL KAMU HUKUKU” DERSİ FİNAL SINAVI
Adı: Soyadı: Numara:
07.01.2017
Açıklamalar
¨Yanınızda veya sıranızda kitap, not vs. bulundurmayınız ♦Cep telefonları sınav salonu dışında tutulmalıdır ¨Kurşun kalem kullanmayınız ¨Birbirinizden kalem vb. şeyler istemeyiniz ¨Cevap kağıdında yazılar okunaklı olmalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır; okunamayan kısımlar değerlendirme dışı bırakılacaktır ¨İstenilen sorudan başlanabilir ♦Sınav süresi 100 Dakikadır.
Başarılar Dilerim. Yrd. Doç. Dr. Aslan DELİCE
SORULAR
1- T. Hobbes’a göre tabii halde “ahlaki ölçütler ve yasalar” ile “mülkiyet” nasıldır? Açıklayınız.
2- “Egemenliği mutlak, sürekli, bölünmez ve devredilmez bir güç” olarak tanımlayan J. Bodin için egemenliğin mutlak olması ne anlama gelir? Anlatınız.
3- Machiavelli’e göre siyaset nedir? Meşruiyet nasıl oluşur?
4- I- “Hayatta en hakiki mürşit bilimdir.”
II- Ülkesi emperyal güçler tarafından işgal edilen ve önlerinde yalnızca iki seçenek bulunan bir topluluğun üyesi olduğunuzu farz edin: Ya Afrika yerlileri gibi köleliği rıza gösterip onursuzca bir yaşam sürdürecek ya da Amerikan yerlileri gibi mızrak balta ve oklarla düşmana saldırıp yok olacaksınız.
Nasıl bir bilimsel usûl kullanalım ki elde ettiğimiz doğru bilgi, bizi bu yollardan birine götürsün? Özgürlükle ölümün bir yanda, kölelikle yaşamanın diğer yanda durduğu koşullarda deneysel bilgi bize nasıl yol gösterebilir? Tartışınız.
5- Epikuros’un “toplum sözleşmesi,” “yasa/hukuk” ve “adalete” ilişkin görüşlerini yazınız.
CEVAP ANAHTARI
1- Hobbes, doğal yasalardan, insanların davranışlarını yönlendiren ve düzenleyen genel ilkeleri anlar.
Doğa durumunda ahlaki ölçütler ve yasalar bulunmaz: Doğal savaş durumunda insanlar için nesnel ahlaki ölçütlerden söz edilemediği gibi adalet düşüncesi de varlık gösteremez. “Herkesin herkesle savaştığı bir ortamda hiçbir şey adalete aykırı olamaz.” Orada doğru ve yanlış adalet ve adaletsizlik kavramalarına yer yoktur. Doğa durumunda insanlar en yüksek iyiye ulaşmak gibi bir amaç peşinde de değillerdir. Herkes kendi arzularını tatmin etmeye çalışır. Bu nedenle Machiavelli’nin işaret ettiği gibi güç kullanımı hatta “şiddet ve hile” en büyük erdem olarak görülebilir.
Üstün bir gücün bulunmadığı yerde yasa’da yoktur. Üstelik adalet ve adaletsizlik duyguları tamamen insanın toplum halinde yaşayışının sonucudur; bedenin ve zihnin yetilerinin bir ürünü değildir. Doğa durumunda toplum haline ulaşamamış insan adalet duygusuna sahip değildir.
Egemenin olmadığı yerde mülkiyet de yoktur. Üstün bir yasa yapıcı gücün bulunmaması, “benim senin ayrımının” yani mülkiyetin bulunmadığı, insanların gücü yettiğince bir şeylere sahip oldukları bir duruma neden olur.
Doğa durumundaki insan ahlak, yasa, toplum gibi bütün dışsal sınırlamalardan azadedir. Yani kendi doğası ile baş başadır. Doğa insanın önündeki en büyük engeldir.
2- En yüksek buyurma/yönetme erki olarak egemenlik bir başka güç tarafından sınırlandırılmış değildir. Prense belli yükümlülükler ve koşullar altında verilmiş olan egemenlik ne egemenliktir ne de mutlak erktir.
Toplumdaki diğer tüm iktidar odakları egemenden kaynaklanır. Daha doğrusu onun izniyle, izin verdiği kadar ve izin verdiği sürece vardır. Daha açıkçası bir toplumda görülen çeşitli unvanlar, statüler, yetkiler ya da erkler egemen tarafından bağışlanan ve gerektiğinde geri alınabilen birer ayrıcalıktan başka bir şey değildir.
Egemen ne kendi yaptığı yasalarla ne de kendinden öncekilerin yaptığı yasalarla bağlıdır. Egemen uyruklarının onayını almaksızın gerektiğinde önceki yasaları ortadan kaldırma gücüne sahiptir.
3- Machiavelli’e göre siyaset, siyasal aktörlerin iktidarı ele geçirmek ve muhafaza etmek amacıyla birbirleriyle giriştikleri mücadeleden hatta savaştan başka bir şey değildir.
Meşruiyet ise iktidarı ele geçirme ve koruma olgusu içinde bulunur. Bir başka deyişle iktidarı ele geçirmek ve korumak amacıyla yapılan her eylem başarıya ulaştığı anda meşrudur.
4- Bilimsel bilgi ya da olguların gözlenmesiyle elde edilen deneysel bilgi “olana” ilişkindir, “olması gerekeni” içermez. Nasıl yaşamalıyız ve de ölmeliyiz sorusu tek tek bireylerin ya da bireylerden oluşan toplumun değer yargılarıyla ilgili olup deneysel bilgi yardımıyla bu sorular cevaplandırılamaz. Afrika yerlileri gibi köleliğe razı olmak ya da Amerikan yerlileri gibi son ferdine kadar savaşarak yok olmak tercihleri tamamen toplumun tarihiyle, kültürüyle inanç ve ahlaki değerleriyle ilgili olup hiçbir bilimsel metot, hiçbir deneysel bilgi bize bu yollardan hangisini tercih etmemiz gerektiğini söyleyemez. Sonuç olarak bilim bu tür bir tehditle yüzleşen topluma özgürlüğü mü yoksa köleliği mi tercih etmesi gerektiğini söylemekten acizdir. Toplum sahip olduğu değerlere yaslanarak kendi yoluna çizmelidir. Bilimsel bilgi ise bu konuda susacaktır.
5- Epikuros için, doğal olmayan ve bir sözleşmenin sonucu oluşan toplumsal yaşam, insanların vahşi hayvanlara ve diğer insanlara karşı güvenlik ihtiyacından doğmuştur. Kimseye zarar vermeme ve kimseden zarar görmeme ilkesine dayanır. O halde siyasal iktidar güvenlik için gereklidir ve güvenliği sağladığı sürece iyidir. Bu nedenle toplum ve devlet kendiliğinden değerli değildir. Bireylerin mutlulukları ve güvenlikleri için değerli ve önemlidir.
Sözleşme düşüncesi kapsamlı bir hukuk anlayışı barındırır. Tüm hukuk/yasa, belli bir zamanda ortaya çıkan ve kötülük görmemek için yapılmış bir sözleşmedir.
Epikuros felsefesinde adalet de yasa da doğal değildir. Karşılıklı faydaya dayalı sözleşmelere dayanır ve bu nedenle de karşılıklı fayda işleviyle tanımlanır. Soyut ve kendiliğinden bir adalet yoktur. Adalet, hak ve haksızlık kavramları ancak bir andlaşmadan sonra varolabilir. Adaletsizlik, sonuçları acı verdiği için kötüdür. Oysa ahlak felsefecileri iyi-kötü, adil-gayri adil şeylerin varlığını kabul etmişlerdir.