FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
2017/2018 GÜZ YARIYILI
“GENEL KAMU HUKUKU” DERSİ BÜTÜNLEME SINAVI
Adı: Soyadı: Numara:
31.01.2018
Açıklamalar
¨Yanınızda veya sıranızda kitap, not vs. bulundurmayınız ♦Cep telefonları sınav salonu dışında tutulmalıdır ¨Kurşun kalem kullanmayınız ¨Birbirinizden kalem vb. şeyler istemeyiniz ¨Cevap kağıdında yazılar okunaklı olmalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır; okunamayan kısımlar değerlendirme dışı bırakılacaktır ¨İstenilen sorudan başlanabilir ♦Sınav süresi 100 Dakikadır.
Başarılar Dilerim. Dr. Aslan DELİCE
SORULAR
1- Platon’un “adalet” anlayışını açıklayınız.
2- Padovalı Marsilius’a göre bu dünyada geçerli olan ve güç kullanılarak uygulanabilen yasalar sadece insan yapımı pozitif (müspet) yasalardır. Marsilius’un pozitif yasaları nasıl yapılır ve hangi niteliklere sahiptir?
3- Thomas Hobbes’da “adalet” ve “hak” kavramlarını açıklayınız.
4- J. Locke, mülkiyeti dar ve geniş anlamda nasıl tanımlar? Locke mülkiyetle adalet arasında nasıl bir ilişki kurar açıklayınız.
5- Machiavelli’de Orta Çağı aşarak Yeni Çağa ulaşan biricik düşünce iktidarın kaynağını Tanrı’ya dayandırmamak değildir. Onun, halkı pasif olsa bile siyasi aktör konumuna getiren görüşleri de önemlidir. Machiavelli’ye göre İtalya’da iktidar ilişkisinin tarafları “soylular” ve “halktır.” Hükümdar, amaçlarına ulaşmak için bu kesimlerle nasıl bir ilişki yürütmelidir.
CEVAP ANAHTARI
1- Platon’a göre toplum, kişilerin doğuştan getirdikleri yetenek ve erdemlere göre kastlara bölünmüştür. Platon, eşitsizliğe dayalı kast sistemini, yani aristokratik yönetimi “adalet” olarak tanımlar. İlk bakışta en eskiden günümüze kadar taşınmış olan adalet tanımını kabul etmiş gibi görünür: Adalet herkese hakkı olanın verilmesidir. Ama herkesin hakkı doğuştan belirlenmiştir. Kimi köle, kimi üretici, kimi koruyucu kimi de yönetici olacaktır. Doğal adalet kendiliğinden ortaya çıktığına göre devletin görevi de bu “adil yapıyı” süredürmek olacaktır. Bunun için yasalara bile gerek yoktur. Eşitsizliğe dayalı doğal yasayı korumak yeterlidir. Platon’un, Sokratik diyaloglarında adalete ilişkin bölüm şöyledir:
– Demek ki devlet için yıkıcı güç bu üç sınıfın birbirinin işine karışması, görevlerini değiştirmesidir. Buna en büyük suç diyebilir miyiz?
– Tabii
– Devlete karşı işlenen en büyük suça eğrilik/adaletsizlik diyebilir miyiz?
– Nasıl demem
– İşte eğriliğin ne olduğunu gördük, şimdi de tersini ele alalım. Her sınıf insanın kendi işlerinde kalıp yalnız kendi işleriyle uğraşması da doğruluktur/adalettir. Bir devleti doğru/adil yapanda budur.
2- Pozitif yasaları akıllı ve yetenekli kişiler hazırlayacaktır. Ama bu kişiler devlet için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veremez. Bunu bir bütün olarak toplumun kendisi yapar. Ortak yararın ne olduğuna tek tek kişiler ya da belirli bir kesim yerine bir bütün olarak toplumun karar vermesi daha doğrudur. Bunun tek nedeni yalnızca daha çok insanın enetelektüel birikiminin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacak yüksek kapasite değildir. Kişiler ya da toplumun belirli kesimleri, ortak yararı düşünmek yerine özel çıkarları düşünerek hareket etmeleri daha yüksek bir olasılıktır. Oysa bir kuralı yasa haline getiren nitelik ortak çıkara yönelik olmasıdır. Sadece yaptırım gücü var diye bir kural yasa haline gelmez. Nitekim barbarlrın da yaptırım gücü yüksek kuralları vadır ama bunlar toplumun bütünü tarafından onaylanan ortak çıkara yönelik kurlallar değildir. Yasayı bütün yurttaşlar topluluğu veya onun ağırlıklı bir bölümü doğrudan veya temsilcileri aracılığıyla yaptığı taktirde ortak yarar güvence altına alınabilecektir.
3- Hobbes’a göre adaletin doğası, geçerli sözleşmelere uyulmasıdır. Sözleşmelerin geçerliliği ise onlara uyulmasını zorlayacak devletin kurulmasıyla sağlanır. Dolayısıyla adalet ancak devletle birlikte var olur. Doğal hukuk kuramında ise adalet devletten önce de var olan kendisinden hukuk kuralları türetilebilen üstün bir değer olarak kabul edilir. Bu anlayış Hobbes’a bütünüyle yabancıdır. Hobbes, hukukun kaynağı olarak yalnızca devletin otoritesini görür. Devletin koyduğu yasalar adaletsiz olamaz çünkü adalet devletle birlikte ortaya çıkar. İnsanların elinde, devletin koyduğu yasaların adil olup olmadığını değerlednirecek ölçüt yoktur.
Hak sözcüğü ise yalnızca üstün bir iktidar tarafından korunan çıkarlar için kullanılabilir. Bu da devletin kurulmasını gerektirir. Dolayısıyla hakların kapsam ve sınırını devlet belirleyecektir. Hobbes’a göre özel mülkiyet bütün devletelerin başlangışta yaptığı keyfi bölüşümden kaynaklanmıştır.
4- Locke’da “dar anlamıyla mülkiyet” bildiğimiz anlamda eşya üzerindeki sahiplik durumudur. “Geniş anlamıyla mülkiyet” ise kişinin hayatı, özgürlüğü ve mallar üzerindeki sahipliğidir. İnsanların doğa durumundan çıkarak devleti kurmalarının sebebi, geniş anlamdaki mülkiyetin yani canın, malın ve özgürlüğün korunması arzusudur.
Adalet ve mülkiyet arasındaki ilişki şu şekilde kurulur: İyeliğin/mülkiyetin olmadığı yerde adaletsizlik de olmaz. Çünkü iyelik/mülkiyet bir şey üzerindeki haktır ve adaletszilik de bu hakka saldırılması ya da gaspedilmesidir. Hobbes’a göre doğa durumunda yani devlet kurulmadan önce mülkiyet hakkı yoktur. Adalet ve adaletsizlik olarak nitelendirilebilecek bir durum da söz konusu olamaz. Locke göre ise mülkiyet devlet kurulmadan öncede var olan bir haktır ve adil olanı belirleyen doğa yasası devletten öncede geçerlidir.
5- Machiavelli’ye göre İtalya’da iktidar ilişkisinin tarafları “soylular” ve “halktır. Bu ilişki kesin ve uzlaştırılamaz bir karşıtlık içerir. Soylular halka baskı yaparak yönetmek ister. Halk ise yalnızca baskıdan kurtulmak ister. Tüm İtalya’yı birleştirmek isteyen Hükümdar, taraflardan hangisine yaslanmalıdır? Machiavelli, soylularla yapılan ittifaka asla güvenilemeyeceğini, çünkü soyluların her zaman hükümdarın koltuğunda gözü olduğunu söyler. Oysa halkın iktidarı ele geçirmek gibi bir siyasal hedefi yoktur. Çünkü halk yalnızca iyi yönetilmek ister. Hükümdar halka yaslanarak senyörlükleri ortadan kaldırmalı ve tüm ülkede rakipsiz tek iktidar olmaldır. Ülkedeki senyörlere boyun eğdirmek için güçlü bir ordu kurmak gerekir. Bunun için başka ülkelerden paralı askerler getirmek doğru olmaz. Hükümdar halkı silahlandırarak ulusal bir ordu kurmalıdır.