Nükleer enerji, temiz ve sürdürülebilir bir kaynak olarak görülse de, bir kaza anında ortaya çıkabilecek zararların boyutu düşünüldüğünde, bu alanda özel bir hukuki rejim kaçınılmazdır. Türkiye’de bu ihtiyaç, 9 Mayıs 2022 tarihinde yürürlüğe giren 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu ile karşılanmıştır. Bu yazıda, söz konusu kanun ve temel aldığı uluslararası sözleşmeler çerçevesinde, nükleer tesis işletenin hukuki sorumluluğunun temel prensiplerini özetliyoruz.
1. Uluslararası Çerçeve: Paris Sözleşmesi ve Türkiye
Nükleer kazaların sınır tanımayan etkisi, sorumluluk rejiminin de uluslararası düzeyde düzenlenmesini gerektirmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu temel metin, Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Sorumluluğa İlişkin Paris Sözleşmesi‘dir. Çernobil kazası sonrasında güncellenen ve 2004 tarihli Protokol ile modernize edilen bu sözleşme, nükleer tesis işletenin sorumluluğuna ilişkin münhasır ve kusursuz bir rejim öngörmektedir.
Bu sistemin özü şudur: Bir nükleer kazadan doğan zararlardan, genel haksız fiil kurallarına göre değil, özel olarak bu sözleşme ve 7381 sayılı Kanun hükümlerine göre sorumlu tutulursunuz.
2. 7381 Sayılı Kanun’un Getirdiği Temel Prensipler
Kanun, Paris Sözleşmesi ile uyumlu olarak, nükleer tesis işletenin sorumluluğunu aşağıdaki temeller üzerine inşa etmiştir:
a) Kusursuz Sorumluluk (Objektif Sorumluluk):
Bir nükleer kazadan doğan zararlar için tesis işletenin kusurunun ispatı aranmaz. Sorumluluk, tesisin işletilmesinden doğan objektif bir tehlikeye dayanır. “Nükleer hadise” olarak tanımlanan bir olayın meydana gelmesi ve bundan bir “nükleer zarar” doğması yeterlidir.
b) Münhasır Sorumluluk:
Zarar gören kişi, tazminat talebini sadece nükleer tesis işletene yöneltebilir. İşleten dışındaki diğer muhtemel sorumlulara (örneğin, ekipman tedarikçisi) başvurma hakkı yoktur. Bu, mağdurlar için taleplerini takip etmeyi kolaylaştıran bir düzenlemedir.
c) Sorumluluğun Sınırlandırılması:
İşletenin sorumluluğu miktar olarak sınırlandırılmıştır. Kanun, bir nükleer kaza için azami sorumluluk tutarını 700 milyon Euro olarak belirlemiştir. Ancak, bu tutarın yetersiz kalması ihtimaline karşı, Kanun Cumhurbaşkanı’na ek tedbirler alma yetkisi vermektedir.
d) Zorunlu Mali Güvence:
İşleten, bu sorumluluğunu karşılayabilmek için yasal sorumluluk limiti tutarında sigorta yaptırmak veya banka teminat mektubu gibi başka bir mali teminat göstermek zorundadır. Bu teminat olmadan faaliyete başlaması mümkün değildir. Bu kapsamda Türkiye’de bir Nükleer Sigorta Havuzu da oluşturulmuştur.
e) Sorumluluğu Kaldıran veya Azaltan Haller:
İşleten, sorumluluktan sadece çok istisnai durumlarda kurtulabilir. Bunlar:
-
Zararın bir silahlı çatışma, iç savaş veya ayaklanma gibi mücbir bir sebeple meydana gelmesi.
-
Zararın, zarar gören kişinin kastı veya ağır ihmalinden kaynaklanması (Bu durumda dahi, işleten sadece o kişiye karşı sorumluluktan kurtulabilir).
3. “Nükleer Zarar”ın Geniş Kapsamı
Kanun, tazmin edilebilecek zarar türlerini oldukça geniş bir şekilde tanımlamıştır. Buna göre nükleer zarar kapsamında;
-
Can kaybı ve bedensel zararlar,
-
Mala verilen zararlar,
-
Çevrenin iyileştirilmesi için yapılan makul masraflar,
-
Kirlenen çevreden faydalanılamamasından doğan ekonomik kayıplar (örneğin, balıkçılık yapılamayan bir denizden dolayı balıkçının uğradığı gelir kaybı),
-
Önleyici tedbirlerin maliyetleri (örneğin, tahliye veya iyot tableti dağıtımı masrafları) yer alır.
4. Nükleer Zarar Tespit Komisyonu: Sorumluluk Sınırı Aşılırsa Ne Olacak?
Kanun’un getirdiği en önemli düzenlemelerden biri de Nükleer Zarar Tespit Komisyonu‘dur. Eğer bir kaza sonucu ortaya çıkan zarar, işletenin 700 milyon Euro’luk sorumluluk sınırını aşarsa, Cumhurbaşkanı tarafından bu Komisyon kurulur. Komisyonun görevi, zarar görenlerin başvurularını değerlendirmek ve sınırlı olan tazminat fonunu, can kaybı ve bedensel zararlara öncelik vererek adil bir şekilde dağıtmaktır.
Sonuç
7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu, Türkiye’nin nükleer enerji serüveninde hukuki güvenliği sağlamak adına atılmış çok önemli bir adımdır. Kanun, uluslararası standartlara uygun olarak, hem nükleer tesis işletenler için öngörülebilir bir sorumluluk çerçevesi çizmekte, hem de olası bir kazadan etkilenecek mağdurların haklarını etkin bir şekilde korumayı hedeflemektedir. Nükleer enerji hukuku, dinamik bir alan olarak gelişmeye devam edecek ve uygulama, bu yasal çerçevenin etkinliğini somut olarak test edecektir.




