İdare tarafından alınan yıkım kararlarının konusu mülkiyettir. Anayasal bir hak olan mülkiyet hakkının konusunu oluşturması sebebiyle yıkım kararı, oldukça önemli ve titizlikle tespit edilerek uygulanması gereken bir idari işlemdir.
Yıkım kararları ve uygulama esaslarından bahsetmeden evvel altını çizerek belirtmek gerekirse ‘’ Toplumsal yarar bireysel menfaatten her zaman öndedir ve önde olmak zorundadır. Bireysel menfaatler kanunun üstünde değildir ve dolayısıyla bu topluma mensup bireyler olarak, kamu düzeni ve Anayasal haklarımız çerçevesinde, bize tanınan kanuni haklarımızı kötüye kullanma amacı gütmeden, dengeli ve hakkaniyetli bir biçimde hareket etmemiz önceliğimiz olmalıdır. ‘’
İdari işlem olan yıkım kararları, yıkım kararlarının alınmasına ilişkin kanun, kanunun uygulaması, kanuna aykırılıklar ve tüm bunların neticelerinden bahsetmeden önce, yıkım kararlarının en temel konusu olan mülkiyet hakkından söz etmek ve mülkiyet hakkının bu kapsamda önemini vurgulamak gerekir. Bir insan hakkı olarak mülkiyet hakkı, Dünya üzerinde hakkında yüzlerce tartışmalı düşünsel fikirlere konu olmuşsa da, T.C Anayasasında ( A.Y md 35) kendisine şu açıklamalarla yer bulmuştur;
‘’XII. Mülkiyet hakkı;
MADDE 35– Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.’’
Ayrıntıları ile açıklayacağımız üzere, idare tarafından alınan yıkım kararlarının da konusu mülkiyettir. Anayasal bir hak olan mülkiyet hakkının konusunu oluşturması sebebiyle yıkım kararı, oldukça önemli ve titizlikle tespit edilerek uygulanması gereken bir idari işlemdir. Yıkım konusunun incelenebilmesi ve irdelenebilmesi için öncelikle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32.maddesindeki düzenlemeye bakmak gerekir. Ayrıca belirtmek gerekirse, hukukumuzda yıkım konusu farklı mevzuat hükümleri ile düzenlenmiş olup, yıkım kararı uygulaması birçok temel nitelikli yasada yerini bulmuştur. Yazımıza dayanak olan yıkım konusu ise, ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılarla ilgili yıkım kararlarına ilişkindir.
Yıkım kararları devlet eli ile gerçekleştirilen idari işlemlerdir ve dolayısıyla idare bu faaliyetini yerine getirirken bir takım ölçütlere ve şartlara uygun hareket etmelidir. Yani, her anlamıyla kanuna dayanmak ve kanun hükümlerine uymak zorundadır. Yıkım kararının ve yetkisinin kanuna uygun biçimde uygulanabilmesi için, bu kararların uygulanmasında yetkinin kimler tarafından kullanacağı ve nasıl kullanılacağı konuları önem taşımaktadır.
İdari işlem olan yıkım kararının icra edilebilmesi hususunun son derece katı şartlara tabi tutulması olağan olduğu kadar zaruridir. Bir idarenin yıkım kararı almadan önce, kendisinin yetkili olup olmadığı konusunu belirleyebilmesi önceliklidir. Yetki konusu belirlendikten sonra bu sefer ki, yıkıma konu olan aykırılık iddiasının, imar kanunu çerçevesinde “yapı” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğinin tespit ve tetkik edilmesi gerekmektedir. İlgili Yasa doğrultusunda aykırılık iddiası üzerine yıkım kararının alınmasında gerçekleştirilecek ilk işlem yapı tatil tutanağının usulüne uygun olarak düzenlenmesidir. Yapı tatil tutanağı, tümüyle teknik detayları ile ayrıntılı bir şekilde ve konunun ehli uzman kişilerce düzenlenmiş olmalıdır. Usulüne uygun düzenlenen tutanağın ilgiliye doğru, yani yasanın emredici hükümleri uyarınca tebliğ edilmiş olması zorunludur. İlgiliye tebliğ konusunun önemi yine, mülkiyet hakkının temeline dayanmaktadır. İdarece düzenlenen yapı tatil zaptının ilgiliye tebliği bu kapsamda kanun gereğidir. Yasa koyucu yıkım kararının icra edilmesinden önce ilgiliye otuz günlük süre verilmesini şart koşmuş, ilgilisi tarafından süre sonunda aykırılık giderilmez ise, yıkımın idare tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir. Kanundan da açıkça anlaşılacağı üzere yıkım, idarece en son uygulanacak olan tedbir ve işlemdir. Dolayısıyla, idare tarafından mevzuata aykırılık iddiası bulunan yapılar bakımından yıkım işleminin hukuka, usul ve yasaya uygun bir biçimde gerçekleştirilebilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, idare tarafından mevzuata aykırılıklar giderilmek istenirken daha büyük hukuksuzluklara yol açılacak ve ilgililerinin Anayasal Haklarını büyük ölçüde ihlal edecektir.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Yıkım kararının dayanağı 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. Maddesidir ve bu madde ; ‘’ Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur .Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine aşılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.’’ şeklinde düzenlenmiştir.
Bu kanun maddesi kapsamında, idari işlem olarak usulüne ve kanuna uygun bir yıkım kararından bahsedebilmek için, yıkım kararının dayanağı olan, yapı tatil tutanağının düzenlenmesi ve bu tutanakta, yıkıma sebebiyet veren hususlara ayrıntılı bir şekilde açıklık getirilmesi zorunludur. Yapı tatil tutanağının usulüne uygun düzenlenmesi hususu ise, binanın mevcut durumu, ruhsat ve aykırılıkların neler olduğu mevzuata aykırı işlemin o esnada somut ve ayrıntılı bir biçimde belirlenmesi, yıkım işlemine dayanak kanunun emredici hükmü ve usulü gereğidir. Altını çizmek gerekirse, en büyük uyuşmazlık, yapı tatil tutanağının düzenlenme konusunda ortaya çıkmaktadır. Tutanağın belirsiz, yüzeysel ifadelerle düzenlenmiş olması, nihai yıkım kararının yüklemiş olduğu sebep ve dayanaklarını belirsiz kılacak ve idari işlem sebep unsuru bakımından usul ve yasaya aykırılık teşkil edecek ve dolayısıyla bu hususlar olmadan idarece yapılan işlem de ‘’sakat’’ hale gelecektir.
Netice olarak, bir idari işlem olan yıkım kararının nihai karar olması sebebiyle, bu kararın alınabilmesinin esaslı unsurları ile birlikte, öncelikle yıkım kararı veren ve bu işlemi uygulayan idarece titizlikle gözetilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, anılan kanun hükmü kapsamında, aleyhine işlem uygulanmasına sebebiyet veren ilgililerin ise, mevzuata aykırı işlemleri ile ilgili, kamu düzeni ve Anayasal hakları çerçevesinde haklarını kötüye kullanma amacı gütmeden, hakkaniyetli bir biçimde hareket etmeleri en büyük temennimiz olacaktır. 14.05.2019
Av. Damla ALP – Bodrum
(Bu makale, yazarı tarafından, sitemizde yayınlanmak üzere gönderilmiştir.)