Cumartesi, Nisan 27, 2024
Ana SayfaHukuk Havuzuİcra İflas HukukuHaksız Fiilden Kaynaklı Manevi Tazminat Davalarında İhtiyati Haciz İstenebilir mi?

Haksız Fiilden Kaynaklı Manevi Tazminat Davalarında İhtiyati Haciz İstenebilir mi?

- Advertisement -

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin emsal kararı.

ÖZET: Uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklı manevi tazminat istemli davalarda ihtiyati hacze karar verilip verilemeyeceği hakkındadır. Haksız eylemden kaynaklı manevi tazminat istemiyle açılan davalarda ihtiyati haciz kararı verilmesini engelleyen yasal bir hüküm mevcut olmadığı gibi, İİK’nın 257 vd. maddelerinde de bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. Haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davalarında İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilmesi mümkündür.

DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2022/8964
Karar : 2022/15530
Tarih : 28.11.2022

I. MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu

Davacılar …ve diğerleri vekili Av. …, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna verdiği 18.01.2022 tarihli dilekçe ile, haksız eylemen kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemiyle açtıkları davada manevi tazminat istemlerinde ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği yönünden Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince verilen karar ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8., 9. ve 40. Hukuk Dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında farklılık bulunduğunu belirterek, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 35. maddesinin 1. fıkrasının 3. bendi gereğince Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunca uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla Yargıtayın ilgili Dairesinden karar alınması için sürecin işletilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAŞKANLAR KURULU KARARI

Konu 09.02.2022 tarihinde yapılan Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunda görüşülmüş, isteme konu Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 2021/2176 Esas, 2021/1710 Karar sayılı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 2017/159 Esas, 2017/116 Karar sayılı, 9. Hukuk Dairesinin 2020/1830 Esas, 2020/3899 Karar sayılı, 40. Hukuk Dairesinin 2021/10 Esas, 2021/51 Karar sayılı kesin nitelikteki kararlarının aynı konuya ilişkin olmakla birlikte aralarında farklılık bulunduğuna oy birliğiyle karar verildikten sonra, uyuşmazlığın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8., 9. ve 40. Hukuk Dairelerinin kararları doğrultusunda giderilmesinin hukuka uygun olacağı görüşünün benimsenmesine oy çokluğuyla karar verilerek, 5325 sayılı Kanun’un 35. maddesinin 1. fıkrasının 3. bendi uyarınca uyuşmazlığın giderilmesi için dosyanın ve Başkanlar Kurulu kararının Yargıtay 3. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20.04.2022 tarihli ve 2022/3141 Esas, 2022/3870 Karar sayılı kararıyla, uyuşmazlığın temelinde haksız fiil sorumluluğunun bulunması ve uyuşmazlığın giderilmesine konu diğer daire kararlarının konusunun trafik kazasından kaynaklanmasına göre inceleme görevinin Dairemize ait olduğu gerekçesiyle dosyayı mahalline iade etmesinden sonra, dosya Antalya Bölge Adliye Mahkemesinin 2022/6 numaralı ve 13.06.2022 tarihli kararıyla uyuşmazlığın giderilmesi talebiyle Dairemize gönderilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

A) Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/2176 Esas, 2021/1710 Karar sayılı kararında; destek tazminatı ve manevi tazminat istemli davada, her iki tazminat yönünden muacceliyet koşulu sağlanmakta ise de; manevi tazminat açısından henüz belirlenebilir bir miktardan söz edilemeyeceği, bu nedenle maddi tazminat ile sınırlı olarak ihtiyati haciz kararı verilmesinin bu müessesenin amaç ve ruhuna uygun olduğu gerekçesiyle, davalı yanın ihtiyati haciz kararına yönelik istinaf başvurusunun itirazının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin ara kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca yeniden karar verilmek suretiyle davalının ihtiyati hacze itirazının kısmen kabulü ile manevi tazminata ilişkin ihtiyati haczin kaldırılmasına, maddi tazminata yönelik ihtiyati hacze itirazının reddine kesin olarak karar verilmiştir.

B) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 17.03.2017 tarihli ve 2017/159 Esas, 2017/116 Karar sayılı kararında; trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle haksız eyleme dayalı olarak açılan davada, davalıların eylem tarihi itibariyle düşmüş bulunmaları, ceza yargılamasında tespit edilen kusur durumu, zararlı sonucun niteliği ve derecesi ile mevcut deliller göz önünde tutulduğunda, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin ihtiyate hacze ilişkin ara kararının kaldırılmasına, davacının ihtiyati haciz isteminin kabulü ile borç miktarı ile sınırlı olmak üzere ihtiyati haciz konulmasına kesin olarak karar verilmiştir.

C) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 05.11.2020 tarihli ve 2020/1830 Esas, 2020/3899 Karar sayılı kararında; trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemli davada, davacı tarafından iddia olunan zararın haksız fiilden kaynaklandığı ve tazminatın haksız fiilin gerçekleştiği tarihte muaccel hale geldiği, burada muacceliyet kavramının alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamında olduğu (benzer yönde Yargtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/2782 Esas, 2019/11935 Karar sayılı ve 12.12.2019 tarihli kararı bulunduğu), somut uyuşmazlıkta davacı vekilinin ihtiyati haciz talebi reddedilmişse de, dosyada mevcut kaza tespit tutanağı ve davacının yaralanmasına ilişkin belgeler dikkate alındığında, ihtiyati hacze karar verebilmek için gerekli yaklaşık ispat şartının gerçekleştiği, bu durumda alacağın varlığı ve miktarının kesin olarak ispatının bu aşamada gerekli bulunmadığı, İİK’nın 257 vd maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken talebin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile incelemeye konu ara kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilmiştir.

D) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesinin 20.01.2021 tarihli ve 2021/10 Esas, 2021/51 Karar sayılı kararında; trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada, ilk derece mahkemesince davacıların ihtiyati haciz talebinin reddine karar verildiği, somut uyuşmazlıkta davacı vekilinin trafik kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminatın haksız eylemin gerçekleştiği tarihte muaccel hale geldiği, buradaki muacceliyet kavramının, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamında olduğu, dosyada bulunan bilgi ve belgeler de nazara alındığında haksız fiil tarihi itibariyle davacıların maddi ve manevi tazminat alacaklarının muaccel hale geldiği, ihtiyati haciz niteliğinde ihtiyati haciz talep edilen davanın ilk açıldığı aşamada zararın miktarının kesin olarak belirlenmesini beklemenin hakkaniyetle bağdaşmayacağı, dosyada bulunan ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin raporu, ceza mahkemesinin gerekçeli kararı, trafik kazası tespit tutanağı ve diğer belgelerin, alacağın varlığına ve muaccel olduğuna kanı oluşturacak nitelik taşıdığı ve bu aşamada yaklaşık ispat koşulunun da bulunduğu gözetilerek, İİK 257. maddesi kapsamında ihtiyati haciz kararı verilmesi gerekirken, talebin reddedilmesinin doğru görülmediği, bununla birlikte manevi tazminat miktarının takdirinin hâkime ait olduğu, hâkimin yargılama sonunda hak ve nasafete uygun karar vereceği, böylece bu aşamada talep edilen miktarın tamamı yönünden ihtiyati haciz kararı verilmesinin doğru olmayacağı değerlendirilerek, mahkemece uygun görülecek miktar yönünden aynı Kanun’un 259. maddesi uyarınca takdir edilecek teminat mukabilinde ihtiyati haciz kararı verilmesi gerektiği belirtilerek, davacılar vekilinin ihtiyati haciz talebinin reddine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ara kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

A) UYUŞMAZLIK

Yukarıda açıklanan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin kararları incelendiğinde; haksız eylemden kaynaklı manevi tazminat istemli davalarda ihtiyati hacze karar verilip verilemeyeceği hususunun uyuşmazlık konusu olduğu anlaşılmıştır.

B) İLGİLİ HUKUK

2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 257 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz, alacaklının devam etmekte olan (veya henüz başlamamış olan) bir takip veya davasının sonunda bir para alacağının ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır. Bu nedenle ihtiyati haczin kesin (icrai) bir etkisi yoktur. Alacaklı, ihtiyati haciz kesinleşmeden (m. 264) önce, ihtiyaten haczedilmiş olan malların satılmasını isteyemez. Borçlunun ihtiyaten haczedilen mallar üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanır (m. 261,II; m. 86; m.91). İhtiyati haciz işlemi icra işlemi olmayıp, özel geçici hukuki koruma müessesesi olarak ancak 2004 sayılı Kanun’un 257. maddesindeki şartlar çerçevesinde verilebilir.

2004 sayılı Kanun’un “ihtiyati haciz şartları” başlıklı 257. maddesinde;

“Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:

1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;

2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;

Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.” hükmü düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz talep etme koşulları; ikinci fıkrada ise vadesi gelmemiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilecek haller düzenlenmiştir.

Gerek birinci, gerekse ikinci fıkra hükümleri dikkate alındığında, ihtiyati haciz talep edebilmek için öncelikle ortada bir para borcunun bulunması, bir diğer deyişle ihtiyati haciz talep eden kişinin talep konusu borcun alacaklısı sıfatına sahip olması gerekir.

Maddenin birinci fıkrasına göre ihtiyati haciz isteyebilmek için, alacağın kural olarak vadesinin gelmiş/istenebilir/muaccel olması gerekir. Teminat alacakları için ihtiyati haciz kararı verilemez (29.06.2018 tarihli ve 30463 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/1 Esas, 2017/6 Karar sayılı ve 27.12.2017 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştime kararı). Vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilmesinin diğer bir şartı ise alacak rehin ile temin edilmemiş olmalıdır. Rehin ile temin edilmiş olan bir alacak teminata haiz olduğu için ihtiyati hacze gerek yoktur.

Yukarıda belirtilen şartların bulunması halinde, vadesi gelmiş bir borcun alacaklısı, başka bir şart aranmaksızın ihtiyati haciz isteme hakkına sahiptir.

Vadesi gelmemiş bir borçtan dolayı ihtiyati haciz talep edilebilmesi ise; İİK’nın 257. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu fıkraya göre, borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa, borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa, bu hallerde ihtiyati haciz talep edilebilecektir.

İİK’nın 258. maddesinde ise ihtiyati hacizde yetki ve kanun yolu düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre “İhtiyati hacze 50 nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur.

Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir.

(Ek fıkra:17.07.2003-4949/60 md.) (Değişik üçüncü fıkra:22.07.2020-7251/50 md.) İhtiyati haciz talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhinde ihtiyati haciz kararı verilen taraf da istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruları öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.”

İİK’nın 259. maddesinde de teminat hususu düzenlenmiştir. Maddede “İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur.

Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.

Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder.

Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür” hükmü yer almaktadır.

İhtiyati haciz kararının nasıl yazılması gerektiği ise İİK’nun 260. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre;

“İhtiyati haciz kararında:

Alacaklının ve icabında mümessilinin ve borçlunun adı, soyadı ve yerleşim yeri,

Haczin ne gibi belgelere müsteniden ve ne miktar alacak için konulduğu,

Haciz konulmasının sebebi,

Haczolunacak şeyler,

Alacaklının zararın tazminiyle mükellef olduğu ve gösterilen teminatın nelerden ibaret bulunduğu yazılır.”

İİK’nın 260. maddesi, HMK hükümlerine getirilen bir yeterlilik maddesi olmayıp, HMK hükümlerine ilave getiren ek gereklilik maddesidir. Bu nedenle ihtiyati haciz kararlarının da HMK’nın 297. maddesine uygun olarak gerekçeli biçimde yazılması gereklidir.

İhtiyati hacizde borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulduğundan, ihtiyati haciz kesin (icrai) hacze çevrilip takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satılmasını ve bedelin kendisine ödenmesini isteyemez. Alacaklının ihtiyati haciz koydurduğu mallar üzerinde bir öncelik (rüçhan) hakkı yoktur. Bu mallar, kendisinden sonra başka alacaklılar tarafından haczettirilebilir ve borçlu iflas ederse iflas masasına girer.

İİK nın 257/1 maddesi gereğince, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun taşınır taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekli olmayıp, borcun muaccel olması (vadesinin gelmesi) yeterlidir. Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında tazmin yükümlülüğü olay tarihi itibariyle muaccel hale gelir. Borçlunun temerrüdünün düzenlendiği 6098 sayılı TBK’nın 117. maddesine göre haksız eylemlerde eylemin işlendiği tarih itibariyle borçlunun temerrüde düşmüş olacağı düzenlenmiştir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup, ihtiyati haciz talebinin incelenmesi gerekir. Alacaklının alacağı muaccel olup bir rehin ile de temin edilmemişse, alacaklının ihtiyati haciz isteme hakkı vardır. Bunun için, başkaca hiçbir şart (mesela borçlunun davranışı yüzünden alacağın tahsilinin tehlikeye girmiş olması şartı) aranmaz. Alacaklının, alacağı hakkında mahkemeye kanaat verecek deliller göstermesi gerekir. Buradaki ispat, esas davadaki gibi tam bir ispat değildir. Mahkemenin, alacağın ve ihtiyati haciz sebeplerinin varlığına kanaat getirmesi yeterliğidir (gerçeğe benzerlik karinesi).

Bu arada manevi tazminat talebinin niteliğine de değinmekte fayda bulunmaktadır.

Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (BK m. 49, TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

Bedensel bütünlüğün bozulması veya ölüm halinde manevi tazminat 6098 sayılı TBK’nın 56. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Bu hükme göre;

“Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.

Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”

Davalının manevi tazminatla yükümlü tutulabilmesi için onun, ya zarara yol açan fiili kusuru ile işlemiş olması ya da zarardan bir kusursuz sorumluluk sebebiyle sorumlu olması aranır. Kusursuz sorumluluk hallerinde de şartları varsa TBK’nın 56. maddesi uyarınca manevi tazminata karar verilebileceği, adam çalıştıranların sorumluluğu (TBK m. 66) bakımından Yargıtayın 22.06.1966 tarihli 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilmiştir. Kararda, bedensel zarara veya adam ölmesine bir kimsenin çalışanının sebep olması halinde, onu çalıştıranın manevi tazminat ödemeye mahkum edilmesi için kendisinin kusurunun şart olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

TBK’nın 56. maddesine göre; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut hâlde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde iadesini amaçladığından hâkim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir. Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, ölüm ya da beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.

Şayet beden bütünlüğü zedelenen değil de başkası manevi tazminat istiyorsa, yukarıda belirtilen şartlara ek olarak TBK’nın 56. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen unsurların varlığı aranacaktır. Adam ölmesi halinde de manevi tazminata karar verilebilmesi için halin özelliğinin manevi tazminatı gerektirmesi aranmıştır.

Konuya ilişkin yargısal içtihatlara gelince;

Dairemizin 21.06.2012 tarihli ve 2012/7736 Esas, 2012/11049 Karar sayılı ve 03.12.20212 tarihli ve 2012/11633 Esas, 2012/18356 Karar sayılı kararları; “Zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminat haksız eylemin gerçekleştiği tarihte muaccel hale gelmektedir. Buradaki “muacceliyet” kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamındadır. Yukarıda belirtilen belgelerde nazara alındığında davacıların destekten yoksunluk ve manevi zararlarının olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Haksız fiil (ölüm) tarihi itibarıyla davacıların maddi (destek) ve manevi tazminat alacakları muaccel hale gelmiştir. Tedbirin talep edildiği, davanın ilk açıldığı aşamada zararın miktarının net olarak belirlenmesini beklemek hakkaniyetle bağdaşmaz. Zaten davacı vekili de fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açmıştır. İİK. Madde 257 ”Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir” hükmünü içermektedir. Talep, ihtiyati haciz talebini de içermektedir. Mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi doğru ise de, açıklanan nedenlerle, ihtiyati haciz kararı verilmesi gerekirken talebin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 30.11.2017 tarihli ve 2016/18144 Esas, 2017/11201 Karar sayılı kararı da yukarıdaki içtihada paralel olarak; “Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesine ekli belgelerden, davacıların desteği sürücünün davalıya trafik sigortalı aracı kullanırken meydana gelen trafik kazası sonucu öldüğü, bu olayla ilgili Manisa Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2462 esasında kayıtlı soruşturma dosyası ile şüpheli … hakkında soruşturma başlatıldığı, savcılık dosyasına sunulan bilirkişi raporundan kaldırımdan taşacak şekilde yola yük asansörü kurduran, yola taşacak şekilde inşaatın önüne tuğla ve inşaat demiri istifleyen inşaat sahibi şüpheli …’ın tali kusurlu olduğu, alkollü ve hızlı araç kullanan muris sürücünün asli kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminat haksız eylemin gerçekleştiği tarihte muaccel hale gelmektedir. Buradaki “muacceliyet” kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamındadır. Yukarıda belirtilen belgeler de nazara alındığında davacıların destekten yoksunluk ve manevi zararlarının olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Haksız fiil (ölüm) tarihi itibarıyla davacıların maddi (destek) ve manevi tazminat alacakları muaccel hale gelmiştir. İhtiyati haciz talep edildiği, davanın ilk açıldığı aşamada zararın miktarının net olarak belirlenmesini beklemek hakkaniyetle bağdaşmaz. Zaten davacı vekili de fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak dava açmıştır. İİK 257.madde; “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” hükmünü içermektedir. Açıklanan nedenlerle, İİK-257-264. maddeleri uyarınca ihtiyati haciz kararı verilmesi gerekirken talebin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 12.12.2019 tarihli ve 2019/2782 Esas, 2019/11935 Karar sayılı kararı; “İİK’nın 258/1 maddesine göre İhtiyati Haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması yeterlidir. Mahkemenin alacağın varlığına kanaat getirmesinden anlaşılması gereken alacağın usul hukuku kurallarına göre kesin bir şekilde ispat edilmesi değildir. Diğer yandan İİK 264 maddesi hükmüne göre yargılama sırasında da ihtiyati haciz kararı verilebilir. Somut olayda, davalıların işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın şeride tecavüz ve hız kurallarını ihlal ederek asli ve tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde davalıların sebebiyet verdiği anne-babası ve kardeşleri tarafından maddi-manevi tazminatın tahsili istenmiştir. Yukarıda belirtilen belgeler de nazara alındığında, davacı tarafın tazminat istemi haksız fiile dayanmakta olup olay tarihi itibariyle muaccel hale gelmiştir. O halde, olayda İİK 257 vd. maddesinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle talebin kabulü gerekirken, aksi düşünce ile yazılı şekilde talebin reddine karar verilmesi doğru değildir.” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 06.06.2013 tarihli ve 2013/8837 Esas, 2013/12082 Karar sayılı kararı; “davacının iş kazası geçirdiği ve sürekli iş göremez hale geldiği maddi ve manevi tazminat istemli davada, somut olayda haksız bir fiile dayalı olarak bir zararın meydana geldiği açıktır. Sadece failin kim olduğu ve kusur durumu ile sürekli iş göremezlik oranı çekişmelidir. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında tazminat yükümlülüğü olay tarihi itibariyle muaccel hale gelir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup, başta sürekli iş göremezlik oranı olmak üzere iş kazasına ilişkin belgeler getirtilerek ihtiyati haciz mahiyetinde ihtiyati tedbir talebinin incelenmesi gerekirken, yerel mahkemece davacının isteği ile ilgili niteleme ve hukuki tavsifte yanılgıya düşülerek ihtiyati tedbir koşullarının tartışılması ve ihtiyati haciz talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk dairesinin 26.09.2012 tarihli ve 2012/13821 Esas, 2012/15625 Karar sayılı kararı; ““Somut olayda, davacı davalı tarafa ait iş yerinde 12.12.2011 tarihinde … plakalı aracın tamiri için çalışmakta olduğu sırada işyerine ait krikonun çökmesi sonucunda aracın altında kalarak yaralandığını iddia etmiş ve fazlaya ilişkin dava ve talep hakkını saklı tutarak 1.000,00 TL maddi, 60.000,00 TL manevi tazminat talep etmiştir. Dava dilekçesine ek olarak bu yönde açılmış bulunan ceza davasına ait iddianame sureti, ceza mahkemesince alınan tanık beyanına ait duruşma zaptı sureti ve sağlık kurulu raporunu dosyaya ibraz etmiştir. İİK’nun 257/1 maddesinde rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcu nedeniyle ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmış iken 2. bentte vadesi gelmemiş borçtan dolayı hangi hallerde ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmıştır. Somut olayda haksız bir fiile dayalı olarak bir zararın meydana geldiği açıktır. Sadece olayın iş kazası olup olmadığı failin kim olduğu ve kusur durumu çekişmelidir. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında tazmin yükümlülüğü olay tarihi itibariyle muaccel hale gelir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup ihtiyati haciz mahiyetindeki tedbir talebinin incelenmesi gerekirken, yerel mahkemece, davacının isteği ile ilgili niteleme ve hukuki tavsifte yanılgıya düşülerek ihtiyati tedbir koşullarının tartışılması ve yine ihtiyati haczin İİK’nun 257/2. fıkrasında aranan koşullar bulunmadığı gerekçesiyle ihtiyati haciz talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup doğru görülmemiştir.” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 20.02.2017 tarihli ve 2016/19192 Esas, 2017/1178 Karar sayılı kararı; “Dosyadaki belgelerden, … İnşaat A.Ş. alt işvereni … Ltd.Şti. işçisi olarak çalışmaktayken kaza geçirerek vefat eden …’nın mirasçıları tarafından davalı işverenler aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açıldığı,SGK’nun 16.03.2015 tarihli inceleme raporunda olayın iş kazası olarak tespit edildiği, mahkemece kusur raporu alındığı anlaşılmaktadır. Somut olayda haksız bir fiile dayalı olarak bir zararın meydana geldiği açıktır. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında tazmin yükümlülüğü olay tarihi itibariyle muaccel hale gelir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup mahkemece ihtiyati haciz koşullarının bulunduğunun kabulü yerindedir. Ne var ki davalı … İnşaat A.Ş. şirketinin yapısı, mal kaçırma ihtimali bulunmayışı ve 4.000,00 TL maddi ve 220.000 TL manevi tazminat talebine göre orantılılık ve tedbirde ölçülülük ilkesinin dikkate alınmaması, diğer davalı …. San.İth.İhr.Ltd.Şti. tarafından sunulan 20.06.2016 tarih ve 16-E3-2671 mektup nolu kesin teminat mektubu ile dosyada yeteri kadar teminat gösterildiğinin anlaşılması göz önünde bulundurulduğunda, davalı … İnşaat A.Ş. yönünden ihtiyati haczin kaldırılmasına yönelik talebin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalılardan … İnşaat A.Ş. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” şeklindedir.

Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 20.04.2015 tarihli ve 2015/5842 Esas, 2015/8588 Karar sayılı kararı; “ Somut olayda, görülmekte olan maddi ve manevi tazminat davasında, davacı lehine hüküm kurulması halinde hükmün infazının akim kalmasını önlemek amacıyla ihitiyati haciz talep edilmiş; bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup mahkemece ihtiyati haciz koşullarının bulunduğunun kabulü yerindedir. Ne var ki ihtiyati haciz talep eden davacı vekilinin ihtiyati haciz isteminin hangi taşınır veya taşınmazlara ilişkin olduğu açıklatılmadan, ihtiyati haciz talep edenin maddi ve manevi tazminat talebi ile orantısız biçimde borçlulara ait taşınır ve taşınmaz mallar ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine 500.000,00 TL alacağa tekabül eden miktarda ihtiyati haciz konulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Yapılacak iş, ihtiyati haciz talep edeni; ihtiyati haciz isteminin hangi taşınmaz veya taşınmazlara ilişkin olduğunu açıklatmak ve “tedbirde ölçülülük” ilkesine uygun düşecek biçimde ihtiyati hacze karar vermekten ibarettir. O halde, muteriz davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır” şeklindedir.

C) DEĞERLENDİRME

Uyuşmazlığın giderilmesi istemine konu olan davalar, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır. Zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminat, haksız eylemin gerçekleştiği tarihte muaccel hale gelmektedir. Buradaki muacceliyet kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamındadır. Borçlunun temerrüdüne ilişkin 6098 sayılı TBK’nın 117. maddesine göre haksız eylemlerde eylemin işlendiği tarih itibariyle borçlunun temerrüde düşmüş olacağı düzenlenmiştir. Az yukarıda açıklanan yerleşik yargısal içtihatlarda da bu hususlara işaret edilmiştir. Haksız eylemden kaynaklı manevi tazminat istemiyle açılan davalarda ihtiyati haciz kararı verilmesini engelleyen yasal bir hüküm mevcut olmadığı gibi, İİK’nın 257 vd. maddelerinde de bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. Haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davalarında İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilmesi mümkün olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8., 9. ve 40. Hukuk Dairelerinin yukarıda açıklanan ve benimsenen kararları da bu yöndedir.

D) KARAR

Yukarıda açıklanan nedenlerle haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat istemli davalarda İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilmesine, UYUŞMAZLIĞIN BU ŞEKİLDE GİDERİLMESİNE, dosyanın talepte bulunan Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna gönderilmesine, karardan bir örneğin, Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine 28.11.2022 gününde oy birliğiyle ve 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesinin 1. fıkrasının (4) nolu bendi gereğince kesin olarak karar verildi.

Ankahukuk Sitesi kurucusu ve yöneticisi

İçeriğimize yorumda bulunmak ister misiniz?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Siteden...

İlgili İçerikler