⚖️ Galilei Davası: Adalet, İnanç ve Bilimin Çatışma Noktası

17.yüzyılın başında, Avrupa’nın gökyüzü yalnız yıldızlarla değil; fikirlerle de doluydu. Gökyüzünün merkezinde neyin döndüğü, yalnız astronomların değil, hâkimlerin ve papaların da tartışma konusuydu. Galileo Galilei’nin adı, bugün bilimin zaferiyle anılsa da, o dönemde adaletin ve inanç dogmalarının çarpışma alanında yargılanan bir “suçlu” idi.

📜 Galilei Davası, sadece bir bilim insanının değil, düşünce özgürlüğünün de yargılandığı bir mahkemeydi.

🌍 I. Giriş: Bir Düşüncenin Yargılanışı

Galileo Galilei…

Adı, göklerin sessiz düzenini sarsan bir cümleyle hatırlanır:

“E pur si muove.” – “Ama yine de dönüyor.”

Bu cümlenin tarihsel olarak doğrulanmış olup olmaması artık önemsizdir. Çünkü Galile’nin kişiliğinde sembolleşen şey, insan aklının dogmaya karşı açtığı ilk büyük davadır.

17. yüzyılın başlarında, Roma Katolik Kilisesi’nin en kudretli döneminde, bir bilginin düşüncesi suç unsuru haline geldi. Fakat bu dava yalnızca dinî değil, aynı zamanda hukukî, epistemolojik ve politik bir sınavdı:

Hakikatin otoriteye, aklın korkuya, bilimin inanca karşı direnişi…

Bugün bir hukuk sitesinde Galile Davası’nı okumak, aslında hukuk tarihinin en derin sorularından biriyle karşılaşmak demektir:

Adalet, korkunun gölgesinde işleyebilir mi?

🧭 II. Zemin: Ortaçağ’dan Rönesans’a Adalet ve Bilgi İlişkisi

Galile’nin yargılandığı mahkeme, sıradan bir adli kurum değildi; Roma Engizisyonu (Inquisitio Romana), dinî inancın korunması amacıyla kurulmuş bir “hakikat polisi”ydi.

16. yüzyılda Avrupa, reformun ve karşı-reformun sarsıntısı içindeydi. Martin Luther’in meydan okuması, Protestanlığın yükselişi, Avrupa’nın entelektüel haritasını değiştirmişti. Bu ortamda Katolik Kilisesi, yalnızca teolojik bir değil, politik bir birlik de korumak zorundaydı.

Rönesans’ın getirdiği özgür düşünce dalgası, insanı Tanrı’nın merkezinden çıkarıp evrenin merkezine koyuyordu. Hümanizm, bilimi dinin hizmetinden kurtarıyor, doğayı açıklama yetkisini kutsal metinlerden deney ve gözleme devrediyordu.

İşte bu geçişte Galile, bilimsel metodun ilk sistematik uygulayıcılarından biri olarak, yalnızca gökyüzünü değil, düşüncenin sınırlarını da ölçtü.

Onun suçu, aslında yeni bir hukuk düzeninin öncülüğünü yapmaktı:

Hakikatin kanıtla savunulabileceği bir çağın başlangıcı.

🔭 III. Galileo ve Copernicus’un Gölgesi

1543’te Kopernik’in De Revolutionibus Orbium Coelestium adlı eseri yayımlandığında, bilim dünyasında sessiz bir devrim başlamıştı. “Dünya dönüyor” tezi, Aristoteles ve Batlamyus’un bin yıllık kozmolojisini yerle bir ediyordu.

Fakat bu tez yalnızca bilimsel bir iddia değildi; dinsel bir tehdit olarak algılandı. Çünkü kutsal metinlerde “Güneş durdu” denildiği yerde, bir bilim insanı “Dünya hareket ediyor” diyordu.

Galile, teleskobunu göğe çevirdiğinde —Jüpiter’in uydularını, Güneş lekelerini, Venüs’ün evrelerini gördüğünde— artık gözlemin inkârı imkânsızdı. Oysa gözlemi kabul etmek, dogmayı reddetmek anlamına geliyordu.

1616’da Kardinal Bellarmine, Galile’ye Copernicus sistemini öğretmemesi ve savunmaması emrini verdi. Bu, bir “yasak düşünce” ilanıydı.

O andan itibaren Galile’nin mücadelesi, yalnız bilimsel değil, hukukî bir meseleye dönüştü:

Bir bilginin fikirleri ne zaman suç olur?

blank

⚖️ IV. 1616 Kararı: Fikrin Yasaklanması

Engizisyon, Copernicus sistemini resmen “heretik” (sapkın) ilan etti.

Bu kararın hukuki dayanağı, dönemin Canon Law’ıydı. Kutsal kitapla çelişen görüşlerin savunulması, imanın zedelenmesi suçu sayılıyordu. Fakat modern hukuk açısından bu, suçun maddi unsurundan yoksun bir mahkûmiyetti.

Kilise’nin gözünde delil, yalnız “Kutsal Kitap”tı.

Galile’nin gözünde ise delil, “doğanın kendi dili”ydi — yani gözlem, deney ve matematik.

Bu noktada iki hukuk sistemi çarpıştı:

  • İlahi hukuk, mutlak ve değişmezdi.

  • Doğal hukuk, gözleme ve akla dayanıyordu.

Dolayısıyla Galile davası, sadece bilimsel değil, hukuk felsefesi açısından da bir dönüm noktasıydı. Çünkü ilk kez bir mahkeme, “hakikatin kaynağını” tartışma konusu yaptı.

🧩 V. 1633 Davası: İtiraf, Cayış ve Zorunlu Sessizlik

1632’de Galile, “Dünya Hakkındaki İki Ana Sistem Üzerine Diyalog” adlı kitabını yayımladı. Görünürde tarafsız bir diyalogdu; gerçekte ise aklın zafer manifestosu.

Kilise, bu metni bir ihanet olarak gördü. Yeni Papa VIII. Urbanus, bir zamanlar Galile’nin dostuydu, ama şimdi onu “kişisel olarak kandırılmış” hissediyordu.

Galile Roma’ya çağrıldı.

70 yaşında, hastaydı.

Yargı önünde, kendi sözleriyle çelişmeye zorlandı.

Sorgusunda, Engizisyon’un klasik hukuk anlayışı devreye girdi: itiraf.

İtiraf, modern hukukun “delil” kavramıyla değil, “itaat” kavramıyla ilgilidir.

Galile’nin “suçu” ispatlanmamıştı, fakat itaatsizliği cezalandırılmalıydı.

Ve o gün, Galile şu sözlerle fikirlerinden döndü:

“Samimi bir imanla, hatalarımı reddediyor, lanetliyorum.”

Ama gerçekte fikirlerinden dönmedi; yalnızca hayatta kaldı.

🔒 VI. Adalet mi, Otorite mi?

Hukukun özü, adaletin teminatıdır. Fakat adaletin temeli korkuya dayanıyorsa, o artık hukuk değildir.

Galile davası, adaletin iktidarın aracı haline geldiği bir örnektir. Engizisyon mahkemesi, bağımsız yargı ilkelerine aykırı şekilde yürümüş, savunma hakkını sınırlamış, bilimsel delilleri “iman tehdidi” olarak değerlendirmiştir.

Bu dava, bir “yargılama” değil, bir “infaz töreni”ydi.

Zira karar çoktan verilmişti; yargılama yalnızca itirafı bekliyordu.

Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 9. ve 10. maddeleri, düşünce ve ifade özgürlüğünü korur. Oysa Galile’nin davasında bu özgürlükler, “sapma” sayılıyordu.

Galile’nin dosyası, modern hukukun temel ilkelerinden biri olan şu gerçeği öğretti:

Hakikat, yargının değil, aklın alanıdır.

🕊️ VII. Modern Hukuka Etkileri

Galile Davası, doğrudan bir hukuk reformu yaratmadı. Ancak hukuk düşüncesinde paradigmatik bir değişim başlattı.

Aydınlanma çağının düşünürleri –Voltaire, Diderot, Spinoza, Kant– bu davayı insan aklının bastırılmasının sembolü olarak gördüler.

Voltaire, Traité sur la Tolérance’ta şunu yazdı:

“Eğer Galileo’nun teleskobu susturulabiliyorsa, her insanın aklına zincir vurulabilir.”

Böylece Galileo, bilimsel özgürlüğün ilk hukukî davası haline geldi.

Daha sonra John Stuart Mill’in On Liberty’de geliştirdiği “fikirlerin serbest mücadelesi” ilkesi, Galile davasının tarihsel hafızasından beslenmiştir.

Bugün üniversitelerin ve araştırma kurumlarının özerkliği, bu tarihsel travmanın hukukî bir telafisidir.

🌌 VIII. Kilise’nin Gecikmiş Özrü: 1992

Aradan üç buçuk yüzyıl geçti.

1992 yılında Papa II. Jean Paul, Vatikan Bilimler Akademisi’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Galileo, imanla bilimin birliğini aradı; hatalı olan bizdik.”

Bu cümle, geç gelen bir adaletin sembolüydü.

Bir davanın, dört yüz yıl sonra bile yankı bulması, aslında şu gerçeği kanıtladı:

Adaletin zamana değil, vicdana ihtiyacı vardır.

🧠 IX. Hukuk Felsefesi Perspektifinden Galile Davası

Bir hukukçu için Galileo Davası, yalnızca tarihî bir olay değil, normatif bir laboratuvardır.

Bu dava, hukukun üç temel sorusunu yeniden sordurur:

  1. Hakikat kimindir?

    Devletin mi, dinin mi, bireyin mi?

    Galileo, hakikatin “hiç kimsenin tekelinde olamayacağını” gösterdi.

  2. İtaat ve adalet aynı şey midir?

    Engizisyon’un cevabı “evet”ti.

    Modern hukukun cevabı “hayır.”

  3. Delil mi, dogma mı?

    Galileo’nun teleskobu, dogmanın karşısına delili koydu.

    Bugün tüm ceza hukukunun temeli de bu ayrımdır: “Suç, inançla değil, kanıtla ispatlanır.”

🌠 X. Sonuç: Galile’nin Mirası

Galileo Galilei, mahkeme kayıtlarına bir “suçlu” olarak geçti; ama tarih onu adaletin vicdanı olarak hatırladı.

Onun davası, her çağda yeniden görülür — çünkü her dönemde hakikati susturmak isteyenler vardır.

Ancak hakikat, tıpkı onun dediği gibi, “dönmeye devam eder.”

Bugün hukukçular, hâkimler, savcılar ve akademisyenler için Galileo Davası’nın anlamı şudur:

Korkunun hüküm sürdüğü yerde adalet, adaletin olmadığı yerde ise hakikat yaşayamaz.

 

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

🔗 Günün ilgi Görenleri

HMK Madde 9 – Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki

Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki MADDE 9- (1) Türkiye’de...

Yargıtay: Tüketici Kredisi Sözleşmelerinde Verilen Rıza ile Bankanın Emekli Maaşına Bloke Koyması Mümkündür

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, tüketici kredisi sözleşmelerinde...

10. Yargı Paketi Adalet Komisyonunda Kabul Edildi – Neler Getiriyor? – REHBER

Kamuoyunda "10. Yargı Paketi" olarak bilinen Ceza ve Güvenlik...

Hakem Sözleşmesi Nedir? Türk Hukukunda Temel Kavramlar

Hakem sözleşmesi nedir? Türk hukukunda tahkim yargılamasında hakemlerle taraflar...

Reçeteye Tabi İlaçların Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu – TCK m. 186/6

Ceza mevzuatımız uyarınca, uyuşturucu madde ticareti suçları kapsamında ele...

Uluslararası Özel Hukuk Perspektifinde Akıllı Sözleşmeler

Blokzincir teknolojisinin akıllı sözleşmeler için de kullanılmaya başlanması, hukukun...

Tarihin İlk Gümrük Kaçakçılığı: Kültepe Tabletleri ve...

Kayseri yakınlarındaki Kültepe (Kaniş) kazılarında bulunan Asurca çivi yazılı tabletler, tarihin bilinen ilk gümrük kaçakçılığı olayını ortaya çıkarıyor. 4 bin yıl önce Anadolu’da ticaret, vergi ve kaçakçılık nasıl işliyordu?

Tudor İngiltere’sinin Unutulmaz İnfazı: Zehir ve Kaynar...

Londra'nın sisli bir Nisan sabahıydı. 1531 yılının 5'inci gününde,...

Bir Şehzadenin Son Akibi: Cem Sultan’ın Ölümü...

Naples’ın sisli bir şubat sabahında, bir Osmanlı şehzadesinin bedeni...

Stanford Hapishane Deneyi: İnsan Ruhunun Karanlık Labirenti

1971 yazında, Stanford Üniversitesi’nin bodrum katında bir psikoloji deneyi...

Giordano Bruno Davası: Ortaçağ’dan Modern Çağa Geçişte...

📌 Fikirleri uğruna yakılarak öldürülen filozof Giordano Bruno'nun davası,...

Jeanne d’Arc Davası: Tarihte Kalıcı Bir Muhakeme

Fransa'nın kaderini değiştiren genç köylü kızı Jeanne d'Arc'ın yargılanma...

Tapınak (Tamply) Şövalyeleri Davası: Tarihin En Karanlık...

Orta Çağ'ın en karmaşık ve ürpertici yargılama süreci olan...
0
Would love your thoughts, please comment.x