Yönetim Hukuku Pratik Çalışmaları – Çağ Üni. Hukuk Fakültesi – 2023

Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa  OKŞAR’a ait, 2023-2024 Öğretim Yılı Yönetim Hukuku dersi pratik çalışmaları ve cevapları

🃏 1 . PRATİK

OLAY I

(Ç) Devlet Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 13 Nisan 2017 tarihinde Ceza Usul Hukuku Dersi kapsamında “Sanal Duruşma” yapılmıştır. Anılan Sanal Duruşmaya öğrenci aileleri de çağrılmıştır. Yapılan “Sanal Duruşma” esnasında Hukuk Fakültesinde öğrenci olan kızı (Ö)’yü, hırsızlık suçundan yargılanan sanık olarak gören baba (K), bu durumu çok sinirlenir ve Mersin Valiliğine bir dilekçeyle başvurarak Hukuk Fakültesi Dekanı (S) ve dersin hocası (H)’yi şikâyet eder. Bu şikâyet üzerine Mersin Valisi (V), (Ç) Üniversitesi Rektörlüğü’ne bir yazı yazarak, bu yazıda, bundan sonra “Sanal Duruşma” yapılmaması ve ilgili Dekan ile dersin hocası hakkında disiplin soruşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi konularında talimat verir.

 

Mersin Valisi (V)’nin bu yazısı üzerine Rektör (R), Dekan (S)’ye savunmasını alarak “uyarma” disiplin cezası verir. Diğer yandan Dekan (S) de dersin hocası (H)’ye “kınama” disiplin cezası verir. (H) ise öğrencisi (Ö)’ye ailesine bilgi vermediği için çok kızar ve final sınavından aldığı notu düşük seviyede verir.

      SORULAR:

  1. Olayda geçen kuruluşların/birimlerin, adlarını ve T.C. İdari Teşkilatındaki yerlerini belirtiniz ve tüzel kişiliklerinin özelliklerini açıklayınız?

Olayda geçen kuruluşlar, (Ç) Devlet Üniversitesi (Rektörlüğü), Mersin Valisi/Valiliği (İl İdaresi), Hukuk Fakültesi (Dekanlığı)

Mersin Valiliği/Vali genel idare (merkezi idare, Devlet) tüzel kişiliği içinde, Taşra Teşkilâtında yer alır. Adana Valiliğinin kendi kamu tüzel kişiliği yoktur. Vali, Devleti ilde temsil eder. Vali illerde Devlet tüzel kişiliğini temsil eder.

(Ç) Devlet Üniversitesi, Devlet (Merkezi İdare-Genel İdare) tüzel kişiliğinin dışında farklı/ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Anayasanın 130. maddesinde devlet üniversitelerinin kamu tüzel kişisi olduğu düzenleme altına alınmıştır. (Ç) Devlet Üniversitesi Kamu Kurumları (hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları) içinde yer alılar. Hukuk Fakültesinin kamu tüzel kişiliği yoktur. (Ç) Üniversitesinin kamu tüzel kişiliği ve hiyerarşik yapısı içinde yer alır

  1. Mersin Valisi (V) ile (Ç) Üniversitesi Rektörü (R) arasındaki ilişki ve yetki sınırlarını idare hukuku açısından gerekçeli olarak değerlendiriniz/tartışınız?

Mersin Valisi (V), Merkezi İdarenin taşra teşkilatı içinde yer alır. (Ç) Devlet Üniversitesi ise farklı bir kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kamu kurumları/hizmet kuruluşları (hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları) içinde yer almaktadır.  Olayda Mersin Valisi (V) ile (Ç) Üniversitesini temsil eden Rektör (R) arasındaki ilişkinin hiyerarşik bir denetim yetkisini kapsaması mümkün değildir. Hiyerarşik denetim yetkisi aynı tüzel kişilik içinde söz konusu olabilir. Farklı tüzel kişilikler arasında denetim yetkisi ancak idari vesayet yetkisi olarak kendini gösterir. İdari vesayet denetim yetkisi kanunlarda gösterilmesi gereken istisnai bir yetkidir. İstisnai olması nedeniyle dar yorumlanır. Kanunda düzenleme altına alınmayan bir idari vesayet yetkisi hukuki bir yetki değildir. Kişiler ve idari işlemler üzerindeki vesayet yetkileri ancak kanunla düzenlenmek suretiyle verilebilir. Üniversiteler üzerinde valinin vesayet denetiminin bulunduğu yönünde kanuni bir düzenleme bulunmalıdır. Dolayısıyla vali, üniversitelere ilişkin kanunda belirtilmeyen bir işlemi tesis edemez ve (Ç) Devlet Üniversitesi Rektörü (R)’ye emir ve talimat veremez. Üniversiteler özerk kurumlardır. Sınırlı olarak YÖK’ün üniversiteler üzerinde idari vesayet denetim (vesayet benzeri) yetkisi vardır. Bu vesayet yetkisi olarak 2547 sayılı Kanunda atama, görevden alma, denetim ve gözetim gibi çeşitli yetkiler düzenleme altına alınmıştır. 

Mersin Valisi (V)’nin, (Ç) Üniversitesi Rektörü (R) üzerinde olsa olsa vesayet yetkisinden söz edilebilir. Vali (V), Rektör (R)’ye, “Sanal Duruşma yapılmaması ve ilgili Dekan ile dersin hocası hakkında disiplin soruşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi” konularında emir ve talimat vermektedir. Emir ve talimat vermek, kişiler üzerindeki tipik hiyerarşik bir yetkiyi gösterir. Bu hiyerarşik denetimin karakteristik yetkisidir. Bu yetki, ancak aynı kamu tüzel kişiliği içinde uygulanma olanağı bulan bir yetkidir. Farklı tüzel kişilikler arasında hiyerarşik denetim yetkisi söz konusu olamaz. Vali (V), emir ve talimat verme gibi “hiyerarşik denetimin kişiler üzerindeki tipik yetkisini” kullanmaktadır. Vali (V)’nin vesayet denetiminde (farklı kamu tüzel kişiliği söz konusu olduğundan ancak idari vesayet ilişkisi düşünülebilir.) emir ve talimat verme yetkisi yoktur. Rektör (R)’ye verilen talimatın hukuken geçerliliği yoktur. Vali (V), (Ç) Üniversitesi Rektörü (R)’ye göreviyle ilgili böyle bir emir ve talimat veremez, (R)’nin bu talimatı yerine getirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Yerine getirmemesi durumunda hukuki bir sorumluluğu doğmaz.

  1. Rektör (R), Dekan (S) ve (H) arasındaki ilişkiyi ve bu bağlamda verilen disiplin cezalarını idare hukuku açısından gerekçeli olarak değerlendiriniz/tartışınız?

Rektör ((R), Hukuk Fakültesi Dekanı (S) ve Hoca (H) hepsi tek bir kamu tüzel kişilik içindedirler. Başka bir anlatımla hepsi (Ç) Devlet Üniversitesi kamu tüzel kişiliği içinde yer almaktadırlar. Hukuk Fakültesi, (Ç) Üniversitesinin kamu tüzel kişiliği içinde yer almaktadır. Bu bağlamda Hukuk Fakültesi Dekanı (S) ve Hoca (H) ile Rektör (R) arasındaki denetim ilişkisi hiyerarşik bir denetim yetkisidir. Her üçü de tek bir kamu tüzel kişiliği içindedir. (R), Dekan (S)’nin, Dekan (S) de hoca (H)’nin üstü konumundadır.  Bu çerçevede (Ç) Üniversitesi Rektörü (R)’nin Hukuk Fakültesi Dekanı (S) üzerinde hiyerarşik denetim yetkisi söz konusudur. Aynı şekilde Dekan (S)’nin de hoca (H) üzerinde hiyerarşik denetim yetkisi bulunmaktadır. Rektör (R), Dekan (S) üzerinde, Dekan (S) de hoca (H) üzerinde hiyerarşik denetimin kişiler üzerindeki tipik bir yetkisini kullanmaktadırlar. Başka bir anlatımla (R)’nin (D)’ye “uyarma disiplin cezası” vermesi ve (S)’nin (H)’ye “kınama disiplin cezası” vermesi hiyerarşik bir yetkidir.

Ayrıca sanal duruşma yapılmasının öğretim elemanlarının (olayda hoca H) eğitim ve öğretim faaliyetleri içinde kalıp kalmayacağı konusu da belirtilebilir. Bu kapsamda kalan bir faaliyet söz konusu ise bu faaliyet üzerinde hiyerarşi yetkisinin kullanılması mümkün değildir. Sanal duruşma eğitim ve öğretim kapsamı içinde kabul edilebilir (bunun velilere açık olması onu öğretim ve eğitim kapsamı dışında bırakmaz) bu bağlamda hoca (H) üzerinde bu nedenle hiyerarşi yetkisinin kullanılması hukuken eleştiriye açıktır. Aynı değerlendirme, Dekan (S) hakkında da yapılabilir. Ancak disiplin cezası verilmesinde sorun sanal duruşma yapılması değil, öğrenci (Ö)’nün hırsızlık suçundan sanık olarak görevlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu konuya da değinilebilir.

  1. “Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan” ölçüte göre Dekan(S), hoca (H) ve öğrenci (Ö) hakkında yapılan işlemlere karşı hangi yargı kolunda (adli ve idari) dava açabilir? Teorik bilgi de vererek, gerekçeli olarak kısaca açıklayınız.

Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan ölçütüne göre, idare, özel hukukta görülmeyen bir takım kamu gücü ayrıcalıklarına dayanarak (tek yanlı işlem, re’sen icra, kamu malı statüsü, kamu alacakları tahsili, vergi muafiyeti vb.) tesis ettiği bir işlem, eylem, olay veya durum söz konusu ise, bunlara idare hukuku uygulanabilir. Bir işlem, eylem, olay veya durumda kullanılan kamu gücü ayrıcalıkları yoksa, bunlara özel hukuk uygulanır ve uyuşmazlıklara adli yargı kolunda bakılabilir.

Dekan (S) ve Hoca (H) hakkında disiplin cezası verilmiştir. (S) ve (H)’ye disiplin cezası verilirken, tek taraflı olarak özel hukuk hükümlerini aşan bir kamu gücü ayrıcalığı kullanmaktadır. Disiplin cezası verilirken ilgili kişilerin rızalarının bulunmasının bir önemi yoktur. Savunması alınır ve şartlar gerçekleşmişse tek taraflı bir işlemle disiplin cezası verilir. Burada bir kamu gücü ayrıcalığı kullanıldığından, uyuşmazlığın idari yargı kolunda çözümlenmesi gerekir. Dava açılacak ise, idari yargı kolunda, dava açılmalıdır.    

Aynı şekilde öğrenci (Ö)’ye final sınavından düşük not verilme yani not verilmesi tek yanlı bir işlemdir. İlgilinin rızası aranmadan not verilir. Verilen veya takdir edilen notun kasten düşük verilmesi işlemin niteliğini değil hukuka uygun olup olmadığına işaret eden hukuki bir sorundur. (Ö), kendisine verilen notun hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek idari yargı kolunda iptal davası açabilir. (Ö) üzerinde bir kamu gücü ayrıcalığı kullanılarak işlem (not verme işlemi) tesis edilmiştir. Tek taraflı bir işlem (not verme) bir kamu gücü ayrıcalığıdır.  Dava açılacak ise, idari yargı kolunda, dava açılmalıdır.  

OLAY II

Ankara İkinci İdare Mahkemesi tarafından 1 Eylül 1989 Tarih ve E.:1989/122, K.:1989/1183 Sayılı Kararıyla verilen ve Danıştay’ın 19 Kasım 1990 Tarih ve E.:1989/1379, K.:1990/1339 Sayılı Kararıyla onanan karara göre, Ankara Belediyesi  EGO Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan “Ankara Belediyesi EGO Otobüsleri ile Seyahat Edecek Öğrenciler İçin İndirimli Paso Yönetmeliği”nin 4’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Öğrenci pasosu, 28 yaşından yukarı olan öğrencilere verilmeyecektir” düzenlemesini iptal etmiştir.

Yukarıda belirtilen Ankara İkinci İdare Mahkemesi tarafından verilen ve Danıştay tarafından da onanan kararı, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi kapsamında mutlak eşitlik ve nispi eşitlik açısından değerlendiriniz/tartışınız?

1982 Anayasası’nın 10. maddesinde mutlak eşitlik ilkesi açıkça düzenleme altına alınmıştır. Mutlak eşitlikten kastedilen şey, kişilerin kişisel ve özel durumlarına bakılmaksızın, kanunların herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Anayasanın 10. maddesinde yer alan “herkes dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Hükmü bu konuda mutlak eşitliği emretmektedir. Yani hangi düşüncelerle olursa olsun, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri bakımlardan kişiler arasında ayrım yapılamaz. Ayrıca 10. maddenin dördüncü fıkrasında yer alan “hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Düzenlemesi de böyle bir mutlak eşitlik hükmüdür.

Nispi eşitlikten kastedilen şey ise, aynı durumda bulunan kişilerin aynı işleme tabi tutulmasıdır. Bu şu anlama gelir ki, farklı durumlarda bulunan kişiler farklı işlemlere tabi tutulabilirler. Başka bir anlatımla, nispi eşitlik anlayışına göre, eşit olmayanlara farklı kuralların uygulanması, eşitlik ilkesine aykırı değildir. Eşit olanlara eşit davranılır. Bu ilkeye göre, kişinin hakları ve ödevleri, yetkileri ve sorumlulukları, bu kişilerin hukuki durumları ve niteliklerine göre değişebilecektir. Anayasa Mahkemesi de kanun hükümlerinin eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını denetlerken, kanunla yapılan ayrımın “kamu yararı”, “kamu düzeni”, “genel sağlık” gibi “haklı neden”e dayanıp dayanmadığını araştırmaktadır. Yapılan farklı düzenleme böyle bir nedene dayanıyorsa, Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı görmemektedir. Anayasa Mahkemesi aynı statüde olanlara aynı davranılması gerektiğini vurgularken, farklı statüde olanlara farklı davranılmasını eşitlik ilkesine aykırı görmemektedir. Örneğin polislere verilen operasyon tazminatının çarşı ve mahalle bekçilerine verilmemesini eşitlik ilkesine aykırı olmadığı yönünde karar vermiştir.

Bu açıklamalar ışığında Danıştay’ın yukarıda verilen kararının hukuken doğruluğunun tartışmalı olduğunu söyleyebiliriz. “Yaş” Anayasanın 10. maddesinde belirtilen mutlak eşitlik konuları içinde sayılmamaktadır. Bu bağlamda, “yaş” açısından farklılık yaratılabilir. “Yaş” farklılık nedeni olabilir. Danıştay, verdiği kararla “yaş”ı da dil, ırk, renk, cinsiyet gibi “mutlak eşitlik nedeni” haline getirmektedir. Oysa 10. maddede “yaş” belirtilmemektedir. Hangi farklı durumların mutlak eşitlik ilkesinden ayrılmaya izin verildiği konusunun objektif/nesnel bir ölçütünün bulunması gerekir.

Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde yapılan bir değerlendirme, bizi kanunla yapılan ayrımın “kamu yararı”, “kamu düzeni”, “genel sağlık” gibi “haklı neden”e dayanması durumunda, yapılan farklı düzenlemeleri eşitlik ilkesine aykırı hale getirmeyeceği sonucuna ulaştırmaktadır. Anayasa Mahkemesi aynı statüde olanlara aynı şekilde davranılması gerektiğini, aynı statüde olup farklı uygulama veya işlemlere tabi tutulmasını eşitlik ilkesine aykırı görmektedir. Yukarıda belirtilen kararda, yaşı ne olursa olsun (28 yaşından büyük olanlar) ilgili kişiler öğrenci statüsündedir. Bir kişinin belli bir yaşın üzerinde olması, onun öğrenci statüsüne veya niteliğine engel oluşturmamaktadır. Anılan karara bu açıdan yaklaşıldığında, aynı statüde bulunanlar/eşit durumda olanlara haklı ve nesnel bir neden olmadıkça aynı ve eşit şekilde davranılmalıdır. Aynı statüde olan ve yaşı kaç olursa olsun öğrenci statüsünü koruyan bir kimse hakkında farklı bir işlem yapılması eşitlik ilkesine aykırı olarak değerlendirilebilir. Bu balamda “yaş” farklılığının kamu düzeni veya kamu yararı gibi haklı bir neden olduğunu ileri sürmekte, hukuki yaklaşım çerçevesinde boşa çıkabilir. Bu açıdan yaklaşıldığında, Danıştay kararının doğru olduğu da söylenebilir. Ancak yine vurgulamak gerekirse, “yaş” mutlak eşitlik ilkesi kapsamında değerlendirilebilecek bir neden/nitelik değildir. Bu nedenin haklı bir neden oluşturup oluşturmadığı irdelenmeye ve değerlendirmeye muhtaç bir konudur. 

🃏 2 . PRATİK

OLAY

Ankara-Eskişehir arasında sefer yapan ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olan TCDD (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü)’ne ait bir tren, Ankara’nın Etimesgut ilçesinde bulunan hemzemin geçitten geçerken, makinistin dikkatsizliği ve tedbirsizliği nedeniyle, (A)’nın kullandığı özel arabaya çarparak, (A)’nın ağır şekilde yaralanmasına neden olur. Bu olaydan sonra (A)’nın avukatı (B), maddi ve manevi tazminat istemli olarak dava açar.

NOT: TCDD, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) içinde yer alır.

  SORULAR:

  1. “Kamu Hizmeti” ölçütüne göre (B), hangi yargı kolunda (adli veya idari) dava açabilir? Gerekçeli olarak açıklayınız.

Kamu Hizmeti ölçütüne göre, kamu hizmetlerinin kuruluşu ve işleyişiyle ilgili bütün hususlar, idare hukukunun uygulama alanına girer. Kamu gücü kullanılsın veya kullanılmasın, kamu hizmetleri nedeniyle idareye karşı açılacak davalar, adli yargının değil idari yargı kolunun görev alanına girer.

(A)’nın kullandığı özel arabaya çarparak (A)’nın ağır bir şekilde yaralanmasına neden olan tren, bir kamu hizmeti görmektedir.  Bu ölçüt çerçevesinde, kamu hizmetini yürütürken oluşan bu olaya karşı (A)’nın vekili (B)’nin, idari yargı kolunda tazminat davası (tam yargı davası) açması gerekmektedir.

  1. “Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan” ölçüte göre (B), hangi yargı kolunda (adli veya idari) dava açabilir? Gerekçeli olarak açıklayınız.

Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan ölçütüne göre, idare, özel hukukta görülmeyen bir takım kamu gücü ayrıcalıklarına dayanarak (tek yanlı işlem, re’sen icra, kamu malı statüsü, kamu alacakları tahsili, vergi muafiyeti vb.) tesis ettiği bir işlem, eylem, olay veya durum söz konusu ise, bunlara idare hukuku hükümleri uygulanabilir. Bunlardan çıkan uyuşmazlıklar idari yargı kolunda çözüme ulaştırılır. Bir işlem, eylem, olay veya durumda kullanılan kamu gücü ayrıcalıkları yoksa, bunlara özel hukuk uygulanır ve uyuşmazlıklara adli yargı kolunda bakılır.

(A)’nın kullandığı özel arabaya çarparak (A)’nın ağır bir şekilde yaralanmasına neden olan tren, bir kamu hizmeti görmektedir. Ancak kamu hizmetini yürüten TCDD’nin (treni kullanan kişinin), bu hizmeti yürütürken, herhangi bir kamu gücü ayrıcalığından yararlandığını söyleyemeyiz. Bu konuda kurgulanan olayda herhangi bir bilgi verilmediği gibi, yürütülen kamu hizmetinin niteliğinden de böyle bir kamu gücü ayrıcalığının kullanıldığının söylenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla burada, kamu gücü ayrıcalıklarının kullanıldığını kabul edemeyiz. Bu çerçevede (B)’nin, adli yargı kolunda tazminat davası açması gerektiğini değerlendirmek doğru bir yaklaşım olur.

  1. Avukat (B) açtığı davada, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nü (TCDD) davalı olarak gösterir. Sizce bu doğru mudur? Gerekçeli olarak açıklayınız.

Yukarıda verilen kurgusal olayda, TCDD’nin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olduğu belirtilmektedir. İlgili kuruluşlarının hepsi kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Ayrıca “TCDD, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) içinde yer alan “İktisadi Devlet Teşekkülü” (İDT)’dür.” şeklinde bilgi verilmiştir. KİT’ler kamu kurumu (hizmet yönünden yerinden kuruluş) niteliğindedir ve merkezi idare (Devlet) tüzel kişiliğinden farklı bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Tüzel kişiliğe sahip olmanın bir sonucu veya özelliği mahkemelerde davalı ve davacı sıfatıyla yer alabilmektir. Bu bağlamda (B)’nin açtığı davada TCDD’yi davalı olarak göstermesi doğrudur.

🃏 3 . PRATİK

OLAY

Mersin Valisi (B), Çağ Üniversitesi Rektörü (L)’ye 11 Kasım 2015 tarihinde nezaket ziyaretinde bulunur. Rektör (L)’nin makam odasında oturdukları sırada, dışarıdan protesto sesleri geldiğini duyarlar. Odanın penceresinden dışarı baktıklarında, Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, Üniversite bahçesinde toplanarak, “10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde gerçekleşen terör olayını protesto ettiklerini ve iktidar partisi aleyhine slogan attıklarını” görürler. Devleti ve hükümeti temsil eden Vali (B), bu protestoya ve atılan sloganlara çok sinirlenerek, Rektör (L)’yi hemen orada sözlü olarak uyarır ve öğrencilerine sahip çıkamadığını, eğitim ve öğretimin Üniversitede yetersiz olduğunu söyleyerek, Çağ Üniversite’sini makam arabasıyla terk eder. Vali (B), öğrencilerin nasıl disiplin altına alınacağı konusunda emir ve talimatlar ve “uyarı” disiplin cezasını içeren 14 Kasım 2015 tarihli bir yazıyı Rektör (L)’ye gönderir. Anılan yazıyı alan Rektör (L), “uyarı” disiplin cezası için Mersin İdare Mahkemesinde iptal davası açar. Ayrıca Rektör (L), olaylardan sorumlu tuttuğu Hukuk Fakültesi Dekanı (H)’ye, savunmasını alarak “1/30 oranında aylıktan kesme” disiplin cezası verir.

 

SORULAR:

  1. Olayda geçen kuruluşların/birimlerin, adlarını ve T.C. İdari Teşkilatındaki yerlerini belirtiniz ve tüzel kişiliklerinin özelliklerini açıklayınız?

Olayda geçen kuruluşlar, Mersin Valisi/Valiliği, Çağ Üniversitesi (Rektörlüğü), Hukuk Fakültesi (Dekanlığı)

Mersin Valiliği/Vali genel idare (merkezi idare, Devlet) tüzel kişiliği içinde, Taşra Teşkilatında yer alır. Mersin Valiliğinin kendi kamu tüzel kişiliği yoktur. Vali, ilde Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtasıdır. Vali illerin genel idaresinden Cumhurbaşkanına karşı sorumludur.

Çağ Üniversitesi Devlet (Merkezi idare-Genel İdare) tüzel kişiliğinin dışında farklı/ayrı bir kamu tüzel kişiliğine (2809 Sayılı Kanun Ek Madde-46) sahiptir. Ayrıca 1982 Anayasasının 130/1. maddesinde üniversitelerin kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu düzenleme altına alınmıştır. Bu bağlamda Çağ Üniversitesinin hizmet yönünden yerinden yönetim (kamu kurumu) kuruluşu olduğunu söyleyebiliriz. Çağ Üniversitesini Rektör temsil eder. Hukuk Fakültesi Çağ Üniversitesinin bir fakültesidir ve kamu tüzel kişiliği yoktur. Hukuk Fakültesi Dekanlığı/Dekanı Çağ Üniversitesinin hiyerarşik yapısı içinde yer alır. Rektör, Dekan üzerinde hiyerarşik denetim yetkisine sahiptir.

  1. Mersin İdare Mahkemesi hakiminin yerinde olsaydınız, Rektör (L)’nin açtığı dava hakkında nasıl bir karar verirdiniz? Kararınızı gerekçeli olarak açıklayınız.

Mersin Valisi Merkezi idarenin taşra teşkilatı içinde yer alır. Devlet kamu tüzel kişiliği içindedir. Çağ Üniversitesi ise farklı bir tüzel kişiliğe sahip olarak kamu kurumları (hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları) içinde yer almaktadır. Devletten ayrı bir kamu tüzel kişiliği vardır. Olayda Mersin Valisi, Çağ Üniversitesini temsil eden Rektör (L) arasındaki ilişkinin hiyerarşik bir denetim yetkisini kapsaması mümkün değildir. Hiyerarşik denetim yetkisi aynı tüzel kişilik içinde söz konusu olabilir. Farklı tüzel kişilikler arasında denetim yetkisi ancak idari vesayet yetkisi olarak kendini gösterir. İdari vesayet denetim yetkisi kanunlarda gösterilmesi gereken istisnai bir yetkidir. İstisnai olması nedeniyle dar yorumlanır. Kanunda düzenleme altına alınmayan bir idari vesayet yetkisi hukuki bir yetki değildir. Kişiler ve idari işlemler üzerindeki vesayet yetkileri ancak kanunla düzenlenmek suretiyle verilebilir. Üniversiteler üzerinde valinin vesayet denetiminin bulunduğu yönünde kanuni bir düzenleme de mevcut değildir. Gerçekte Vali ile Üniversite Rektörlüğü arasında vesayet ilişkisini gösteren veya öngören bir kanuni düzenleme bile yoktur. Sadece YÖK’ün sınırlı bir yetkisi vardır. Dolayısıyla vali, üniversiteye ilişkin işlem tesis edemez ve üniversiteyle ilgili emir ve talimat veremez.

Mersin Valisi (B)’nin, Çağ Üniversitesi Rektörü üzerinde olsa olsa vesayet yetkisinden söz edilebilir. Vali (B), Rektör (L)’ye emir ve talimat göndermekte; ayrıca “uyarı” disiplin cezası vermektedir. Emir ve talimat vermek, disiplin cezası vermek, kişiler üzerindeki tipik hiyerarşik bir yetkiyi gösterir. Bunlar hiyerarşik denetim yetkisinin karakteristik yetkileridir. Bu yetkiler, ancak aynı kamu tüzel kişiliği içinde uygulama olanağı bulan bir yetkidir. Farklı tüzel kişilikler arasında hiyerarşik denetim yetkisi söz konusu olamaz. Vali (B), emir ve talimat verme, disiplin cezası verme gibi, “hiyerarşik denetimin kişiler üzerindeki tipik yetkilerini” kullanmaktadır. Vali (B)’nin vesayet denetiminde (Farklı kamu tüzel kişiliği söz konusu olduğundan ancak idari vesayet ilişkisi düşünülebilir. Gerçekte, vali ve üniversiteler arasında vesayet ilişkisini gösteren bir kanuni düzenleme bile yoktur.) disiplin cezası verme yetkisi yoktur. Rektör (L)’nin açtığı davada, yukarıdaki açıklamalar sonucunda “uyarı disiplin cezasının iptaline” karar verirdim. 

  1. Rektör (L)’nin Dekan (H)’ye disiplin cezası verme yetkisi olabilir mi? Rektör (L)’nin Dekan (H) üzerindeki denetim yetkisini belirterek, gerekçeli olarak açıklayınız?

Hukuk Fakültesi, Çağ Üniversitesinin kamu tüzel kişiliği içinde yer almaktadır. Bu bağlamda Hukuk Fakültesi Dekanı (H) ile Rektör (L) arasındaki denetim ilişkisi hiyerarşik bir denetim yetkisidir. Her ikisi de tek bir kamu tüzel kişiliği içindedir. (L), (H)’nin üstü konumundadır.  Bu çerçevede Çağ Üniversitesi Rektörü (L)’nin Hukuk Fakültesi Dekanı (H) üzerinde hiyerarşik denetim yetkisi söz konusudur. (L), Dekan (H)’ye hiyerarşik denetimin kişiler üzerindeki tipik bir yetkisini kullanmaktadır. Başka bir anlatımla (L)’nin (H)’ye “1/ 30 oranında disiplin cezası” vermesi hiyerarşik bir yetkidir. (Disiplin cezasının hukuka uygun olup olmadığı farklı bir sorun olup, soruda sorulmamıştır.)

🃏 4 . PRATİK

OLAY I

Adana Valisi (S), Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına, “Seyhan İlçesi Belediye Meclisi tarafından alınan ve imara ilişkin olan 15 Aralık 2015 tarihli kararını, kendisine ait olan araziyi kapsamaması nedeniyle, Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla arazisinin imar planına dahil edilecek şekilde değiştirilerek onanması” yönünde talimat içeren bir yazı yazar. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı (A), Büyükşehir Belediye Meclis üyeleriyle konuşarak ve ikna ederek, Seyhan İlçesi Belediye Meclisinin 15 Aralık 2015 tarihli imar kararını, Adana Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla, Vali (S)’nin arazisinin de imar planı içinde kalacak şekilde değiştirilerek kabul edilmesini sağlar.  

  SORULAR:

  1. Olayda geçen kuruluşların/birimlerin, adlarını ve T.C. İdari Teşkilatındaki yerlerini belirtiniz ve tüzel kişiliklerinin özelliklerini açıklayınız?

Olayda geçen kuruluşlar, Adana Valisi/Valiliği (İl İdaresi), Adana Büyükşehir Belediyesi (Başkanlığı), Seyhan İlçe Belediyesi (Başkanlığı)

Adana Valiliği/Vali genel idare (merkezi idare, Devlet) tüzel kişiliği içinde, Taşra Teşkilatında yer alır. Adana Valiliğinin kendi kamu tüzel kişiliği yoktur. Vali, Devlet ve hükümeti/Bakanlar Kurulunu ilde temsil eder. Vali illerde Devlet tüzel kişiliğini temsil eder. Merkezi idare milli kamu hizmetleri kapsamında Bakanlıklar üzerinden örgütlenmiştir. Vali ilde ayrı ayrı her bakanlığın temsilcisidir.

Adana Büyükşehir Belediyesi ve Seyhan İlçe Belediyesi Devlet (Merkezi İdare-Genel İdare) tüzel kişiliğinin dışında farklı/ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Anayasanın 127/1. maddesinde mahalli idarelerin (İl (İl Özel İdaresi), Belediye, Köy) kamu tüzel kişisi olduğu düzenleme altına alınmıştır. Adana Büyükşehir Belediyesi ve Seyhan İlçe Belediyesi Mahalli idareler (yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları) içinde yer alırlar. İkisinin de ayrı ayrı kamu tüzel kişilikleri vardır.

  1. Adana Valisi (S) ile Adana Büyükşehir Belediye Başkanı (A) arasındaki ilişki ve yetki sınırlarını idare hukuku açısından gerekçeli olarak tartışınız?

Adana Valisi Merkezi idarenin taşra teşkilatı içinde yer alır. Adana Büyükşehir Belediyesi ise farklı bir kamu tüzel kişiliğine sahip olarak mahalli idareler (yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları) içinde yer almaktadır.  Olayda Adana Valisi, Adana Büyükşehir Belediyesini temsil eden Belediye Başkanı (A) arasındaki ilişkinin hiyerarşik bir denetim yetkisini kapsaması mümkün değildir. Hiyerarşik denetim yetkisi aynı tüzel kişilik içinde söz konusu olabilir. Farklı tüzel kişilikler arasında denetim yetkisi ancak idari vesayet yetkisi olarak kendini gösterir. İdari vesayet denetim yetkisi kanunlarda gösterilmesi gereken istisnai bir yetkidir. İstisnai olması nedeniyle dar yorumlanır. Kanunda düzenleme altına alınmayan bir idari vesayet yetkisi hukuki bir yetki değildir. Kişiler ve idari işlemler üzerindeki vesayet yetkileri ancak kanunla düzenlenmek suretiyle verilebilir. Belediyeler üzerinde valinin vesayet denetiminin bulunduğu yönünde kanuni bir düzenleme bulunmalıdır. Dolayısıyla vali, Belediyeye ilişkin kanunda belirtilmeyen bir işlemi tesis edemez ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı (A)’ya emir ve talimat veremez.

Adana Valisi (S)’nin, Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı (A) üzerinde olsa olsa vesayet yetkisinden söz edilebilir. Vali (S), Belediye Başkanı (A)’ya emir ve talimat göndermektedir. Emir ve talimat vermek, kişiler üzerindeki tipik hiyerarşik bir yetkiyi gösterir. Bu hiyerarşik denetimin karakteristik yetkisidir. Bu yetki, ancak aynı kamu tüzel kişiliği içinde uygulama olanağı bulan bir yetkidir. Farklı tüzel kişilikler arasında hiyerarşik denetim yetkisi söz konusu olamaz. Vali (S), emir ve talimat verme gibi “hiyerarşik denetimin kişiler üzerindeki tipik yetkisini” kullanmaktadır. Vali (S)’nin vesayet denetiminde (Farklı kamu tüzel kişiliği söz konusu olduğundan ancak idari vesayet ilişkisi düşünülebilir.) emir ve talimat verme yetkisi yoktur. Belediye Başkanı (A)’ya verilen talimatın hukuken geçerliliği yoktur. Vali Belediye Başkanı (A)’ya göreviyle ilgili böyle bir emir ve talimat veremez, (A)’nın bu talimatı yerine getirme zorunluluğu bulunmamaktadır.

  1. Adana Büyükşehir Belediyesi ile Seyhan İlçesi Belediyesi arasındaki idari denetim ilişkisini ve Adana Büyükşehir Belediyesi Meclisinin “değiştirerek kabul etme” kararının niteliğini açıklayınız?

Adana Büyükşehir Belediyesi ve Seyhan İlçe Belediyesi mahalli idareler içinde yer alan ve birbirlerinden farklı kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlardır. Bu iki belediye arasında hiyerarşi ve vesayet denetimi söz konusu olamaz. Vesayet denetimi, Anayasanın 127/5. maddesi çerçevesinde merkezi idare ile yerinden yönetim kuruluşları arasında olabilir. Farklı tüzel kişiler arasında hiyerarşik denetim söz konusu olamaz. Ancak olayda Adana Büyükşehir Belediyesi ile Seyhan İlçe Belediyesi arasında olsa olsa vesayet benzeri bir ilişki söz konusudur. Bu denetim ilişkisi 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 14/son maddesinde yer almaktadır. Bu yasal düzenlemeyle Büyükşehir Belediyesine, büyükşehir ilçe belediye meclisleri tarafından alınan imara ilişkin kararlar üzerinde “aynen veya değiştirerek kabul etme” yetkisi verilmiştir. Bu yetkinin Anayasaya (m.127) aykırılığı sürekli gündemde tutulan bir tartışmaya işaret etmektedir. Bu yetkiye vesayet benzeri bir yetki diyebiliriz.

OLAY II

 (K) Vakfına ait (Ç) Kolejinin lise birinci sınıfında okuyan (H)’ye, Tarih dersinde öğretmenine karşı saygısız hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle disiplin cezası verilmiştir. Bu duruma çok üzülen ve çocuğunun böyle bir saygısızlık yapmayacağına inanan veli (S), çocuğuna verilen bu disiplin cezasının iptali için dava açmayı düşünmektedir.

SORULAR:

  1. “Kamu Hizmeti” ölçütüne göre (S), hangi yargı kolunda (Adli veya idari) yargı kolunda dava açabilir? Teorik bilgi de vererek, kısaca açıklayınız.

Kamu Hizmeti ölçütüne göre, kamu hizmetlerinin kuruluşu ve işleyişiyle ilgili bütün hususlar, idare hukukunun uygulama alanına girer. Kamu gücü kullanılsın veya kullanılmasın, kamu hizmetleri nedeniyle idareye karşı açılacak davalar, adli yargının değil idari yargı kolunun görev alanına girer.

      Öğrenci (H)’ye disiplin cezası verilmiştir. (Ç) koleji, eğitim kamu hizmetini yerine getirmektedir. (Ç) kolejinin özel hukuk kişisi olmasının bir önemi yoktur. Kamu gücü kullanılsın veya kullanılmasın (ki burada kamu gücü kullanılıyor) “kamu hizmeti” ölçütüne göre kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişi/yürütülmesiyle ilgili bütün hususlar idare hukuku alanına girer.  Olayda, eğitim kamu hizmetinin işleyişiyle/yürütülmesiyle ilgili olarak verilen disiplin cezasının iptali için idari yargı kolunda dava açılmalıdır.

  1. “Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan” ölçüte göre (S), hangi yargı kolunda dava açabilir? Teorik bilgi de vererek, kısaca açıklayınız.

Kamu gücü ayrıcalıklarını ve yükümlülüklerini esas alan ölçütüne göre, idare, özel hukukta görülmeyen bir takım kamu gücü ayrıcalıklarına dayanarak (tek yanlı işlem, re’sen icra, kamu malı statüsü, kamu alacakları tahsili, vergi muafiyeti vb.) tesis ettiği bir işlem, eylem, olay veya durum söz konusu ise, bunlara idare hukuku uygulanabilir. Bir işlem, eylem, olay veya durumda kullanılan kamu gücü ayrıcalıkları yoksa, bunlara özel hukuk uygulanır ve uyuşmazlıklara adli yargı kolunda bakılabilir.

Öğrenci (H)’ye disiplin cezası verilmiştir. (Ç) koleji, eğitim kamu hizmetini yerine getirmektedir. (Ç) kolejinin özel hukuk kişisi olmasının bir önemi yoktur. (Ç) koleji öğrenci (H)’ye disiplin cezası verirken, tek taraflı olarak özel hukuk hükümlerini aşan bir kamu gücü ayrıcalığını kullanmaktadır. Disiplin cezası verilirken öğrencinin rızasının bulunmasının önemi yoktur. Savunması alınır ve şartlar gerçekleşmişse tek taraflı bir işlemle disiplin cezası verilir. Burada bir kamu gücü ayrıcalığı kullanıldığından, dava idari yargı kolunda açılmalıdır.  

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARI (İNCELEME)

  1. Uyuşmazlık Mahkemesi, 21 Ocak 2013 Tarih ve 28858 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 11 Kasım 2013 Tarih ve E. (Esas):2013/1410, K. (Karar):2013/1600 Sayılı kararında “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”nın özel hukuk tüzel kişisi olduğuna hükmetmiştir (karar vermiştir).

Yukarıda belirtilen Uyuşmazlık Mahkemesi kararı sizce doğru mudur? (NOT: Soruyu, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”nı düzenleyen 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kanunu hükümleri/düzenlemeleri kapsamında kamu tüzel kişisi olup olmadığı yönünde yapacağınız analize göre gerekçeli olarak cevaplandırınız.)  

Kamu tüzel kişiliği anayasa veya kanuni düzenlemelerle açıkça belirtilebilir. Bu durumda kamu tüzel kişiliği konusunda bir tartışma söz konusu olamaz. Ancak anayasa veya kanunda böyle bir belirleme yoksa, bir tüzel kişinin kamu tüzel kişisi olduğunu belirlemek için kümülatif olarak aranması gereken iki şart bulunmaktadır.

1.Tüzel kişi devlet tarafından kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak (bir idari işlemle-bu cümle ilga edilmiştir.) (YENİ ANAYASAL SİSTEMDE ARTIK KANUN VE CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİYLE KURULMASI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR) (Any. m.123/3) kurulmuş olmalıdır. VE

2.Bu tüzel kişi kamu gücü ayrıcalıklarıyla donatılmış olmalıdır.

Kamu tüzel kişiliği için bu iki şartın birlikte (kümülatif olarak) bulunması gerekir.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, bir vakıf olarak bir tüzel kişilik olduğu açıktır. Ayrıca Uyuşmazlık Mahkemesi kararında da nitelendirme yaparken tüzel kişilik olduğu açıkça vurgulanıyor. Kararda, tüzel kişilik olduğu kabul ediliyor. Ancak özel hukuk tüzel kişisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının bir tüzel kişiliği vardır. Bunun kamu tüzel kişiliği olup olmadığı incelenmelidir. Bu bağlamda, kamu nitelendirmesi yapılabilecek bir tüzel kişilik mevcut bulunduğunu söyleyebiliriz.

Kamu tüzel kişiliğine sahip olabilmenin ilk ve öncelikli şartı, ortada bir tüzel kişiliğin bulunmasıdır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının bir tüzel kişiliği mevcut, ancak kanunda kamu tüzel kişiliğinden söz edilmemektedir. Bu çerçeve yukarıda belirtilen iki şartı irdelemek gerekmektedir.

3294 Sayılı Kanun’un 7. maddesinde, “Bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulur.” düzenlemesine yer verilmektedir.  Bu vakıflar, düzenlemeden de anlaşıldığı üzere, kanunla kurulmuşlardır. Bu bağlamda, kanununla kurulması yönündeki ilk şart gerçekleşmiş bulunmaktadır.

İkinci şart ise bu tüzel kişinin en az bir kamu gücü ayrıcalığı ile donatılmış olmasıdır. 3294 Sayılı Kanun’un 9. maddesinde vakıfların “veraset ve intikal; kurumlar vergisi gibi vergilerden muaf” olduğu belirtilmektedir. Vergi muafiyeti bir kamu gücü ayrıcalığıdır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfların, iki şartı da kümülatif olarak (birlikte) sağladığını ve kamu tüzel kişiliğine sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sonuç olarak Uyuşmazlık Mahkemesinin kararının doğru olmadığını (hukuken tartışmalı olduğunu) söyleyebiliriz.

NOT: SINAV YÜZ YÜZE YAPILIRSA İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ VERİLECEKTİR.

🃏 5 . PRATİK

OLAY

(K) Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyeti, rektör olarak atanması için (A)’yı önerir. Ancak Cumhurbaşkanı (Y), 2018/123 sayılı kararıyla, (K) Vakıf Üniversitesine rektör olarak (B)’yi atar. (K) Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim görevlisi olarak görev yapan (Ö), aynı Üniversitede doktora eğitimini tamamladıktan sonra, Rektörlük tarafından açık olan “Doktor Öğretim Üyesi” kadrosu için yapılan ilan üzerine, doktor öğretim üyesi olarak atanmak için başvuruda bulunur. (Ö) hakkında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun 23. maddesi kapsamında, üç profesörden ikisi olumlu yazılı mütalaa verirken, profesör (Z) olumsuz yazılı mütalaa verir. Yönetim Kurulunun görüşünü alan Hukuk Fakültesi Dekanı (D), adaylar içinde (Ö)’yü doktor öğretim üyesi olması için önerir. Cumhurbaşkanı kararıyla Rektör atanan (B), Dekan (D)’nin önerdiği (Ö)’yü doktor öğretim üyesi olarak atamayarak, fakülte dışından başvuruda bulunan ve emekli statüsünde bulunan hukuk doktoru (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak atar. Bunun üzerine (Ö), dava açmayı düşünmektedir. 

SORULAR:

  1. Olayda geçen işlemleri/idari işlemleri belirleyerek, şekli (açıklanan iradenin sayısı ve usulü açısından) ayrımı açıklayınız ve belirlediğiniz işlemleri/idari işlemleri nitelendiriniz?

Yukarıda verilen olayda geçen işlemleri şu şekilde belirleyebiliriz:

  1. (K) Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyetinin, rektör olarak atanması için (A)’yı önermesi işlemi.
  2. Cumhurbaşkanı (Y)’nin, (B)’yi Rektör olarak ataması işlemi (2018/123 sayılı Cumhurbaşkanı kararı.)
  3. Üç profesörün verdikleri yazılı mütalaalar. İkisi olumlu yazılı mütalaa verirken, profesör (Z) olumsuz yazılı mütalaa vermiştir.
  4. Yönetim Kurulunun görüş bildirmesi.
  5. Hukuk Fakültesi Dekanı (D)’nin, adaylar içinde (Ö)’yü doktor öğretim üyesi olarak önermesi (teklif etmesi) işlemi.
  6. Rektör (B)’nin, (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak ataması işlemi.

Bireysel idari işlemler şekli (açıklanan iradenin sayısı ve usulüne göre) açıdan, basit işlemler, kolektif işlemler ve karma işlemler olarak üçe ayrılır.

Basit işlemler, tek bir iradenin açıklanmasıyla meydana gelen işlemlerdir. Bu işlemler, karar vericinin iradesi ile oluşan, önceki evreleri olmayan (değişik merci ve organların irade açıklamalarını gerektirmeyen) ve yalnızca irade açıklamasından ibaret “ani” ve “anlık” işlemlerdir. Anlık işlemler genellikle kolluk görevlerinde söz konusudur. Basit işlemler, tek bir iradenin açıklanmasıyla oluşan işlemlerdir. Kurallara ve usule  uyularak iradenin açıklanmasıyla basit işlem tamamlanır. Amirin memura disiplin cezası vermesi işlemi, basit bir işlemdir.

Kolektif işlemler, birden fazla iradenin aynı anda ve aynı yönde açıklanmasıyla meydana gelen işlemlerdir.  Kolektif işlemi meydana getiren iradeler hukuki açıdan bir sıraya girmemekte, bir iradenin açıklanması için daha önce bir başka iradenin açıklanması zorunlu olmamaktadır. Tek bir hukuki sonucun oluşması amacıyla birden fazla iradenin aynı anda ve aynı yönde açıklanması söz konusudur. Örnek olarak kurul kararları gösterilebilir. (İl genel meclisi, belediye meclisi kararları gibi.)

Karma işlemler, aynı yönde, aynı konuda ve aynı amaca yönelik birden fazla iradenin belli bir sıra izlenerek açıklanmasıyla yapılan işlemlerdir. Burada birden çok iradenin birbirine eklenmesi söz konusudur. Karma idari işlemleri oluşturan irade, zaman içinde hazırlanır, tamamlanır ve uygulamaya konur. İdari işlemin başlangıç, tamamlanma ve uygulamaya konma süreci söz konusudur. Farklı organ veya mercilerin irade açıklamalarıyla oluşur. Asıl işlemin oluşması için ön işlemler vardır.

Yukarıda belirlenen işlemleri şekli ayrım açısından şu şekilde nitelendirebiliriz.

  1. (K) Vakıf Üniversitesi mütevelli heyetinin, rektör olarak atanması için (A)’yı önermesi işlemi (1 numaralı işlem- öneri/teklif işlemi) gerçekte  rektörün atanmasına ilişkin  bir hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte olmayan bir işlemdir. Mütevelli Heyetinin işlemi gerçekte bir öneri, hazırlık işlemidir. Ancak Şekli ayrım açısından kurul tarafından verilen bir öneri/teklif olduğu için kolektif işlem niteliğinde diyebiliriz. Ancak tek başına hukuki bir sonuç doğurmuyor. Cumhurbaşkanı tarafından tesis edilen işlemle birlikte karma işlem (rektör ataması işlemi) oluşturur.
  2. Cumhurbaşkanı tarafından (B)’nin (K) Vakıf Üniversitesi rektörü olarak atanması işlemi (2 numaralı işlem), şekli ayrım bakımından ise karma işlemdir. Mütevelli Heyetinin önerisiyle (hazırlık işlemi-icrai nitelikte değil) Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. İkisi bir arada düşünüldüğünde, içinde kolektif bir işlem barındıran karma işlemdir. Belli bir sıra izleyecek şekilde, aynı yönde aynı konuda ve aynı amaca yönelik irade açıklamaları söz konusudur.
  3. Üç profesörün verdikleri yazılı mütalaalar (3 numaralı işlem). İkisi olumlu yazılı mütalaa verirken, profesör (Z) olumsuz yazılı mütalaa vermiştir. Bu profesörlerin verdikleri yazılı mütalaalar birer hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte değillerdir. Şekli ayrım açısından, tek bir irade açıklaması (her bir profesör kendi görüşünü ve değerlendirmesini ayrı bir şekilde belirtir) basit işlem diyebiliriz. Ancak bu mütalaalar hukuki sonuç doğurmamakta, hazırlık işlemi niteliğindedir. Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir.
  4. Yönetim Kurulunun görüş bildirmesi işlemi (4 numaralı işlem). Şekli ayrım açısından, bir kurul tarafından verilen görüş olduğu için kolektif işlem olarak nitelendirilebilir. Bu işlem icrai bir işlem değildir. Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir.
  5. Hukuk Fakültesi Dekanı (D)’nin, adaylar içinde (Ö)’yü doktor öğretim üyesi olarak önermesi (teklif etmesi) işlemini (5 numaralı işlem), şekli ayrım açısından tek bir irade açıklamasıyla oluştuğu için basit işlem niteliğinde diyebiliriz. Bu işlem icrai nitelikte bir işlem değildir.Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir.
  6. Rektör (B)’nin, (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak ataması işlemi (6 numaralı işlem) şekli ayrım açısından karma bir işlemdir. Belli bir sıra izleyecek şekilde, aynı konuda aynı amaca yönelik irade açıklamaları söz konusudur. Üç profesörün yazılı değerlendirmeleri (mütalaaları), yönetim kurulunun görüş bildirmesi ve Dekan (D)’nin teklifte/öneride bulunması, bu hazırlık işlemleri sonucunda Rektör (B)’nin (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak ataması işlemi, karma bir işlemdir.
  7. İdari işlemlerin icrai olup olmamalarına göre yapılan ayrımı açıklayınız ve bu çerçevede belirlediğiniz işlemlerin/idari işlemlerin nitelendirmelerini yapınız?

Bireysel idari işlemler, icrai işlemler ve icrai olmayan işlemler olarak ikiye ayrılırlar.

İcrai işlemler: İdari işlemler tek yanlı irade açıklamasıyla oluşur ve tamamlanır. Yani idare tek yanlı olarak açıklayacağı iradesiyle hukuki sonuçlar doğurur. Hukuk düzleminde değişikliklere yol açar. İlgili kişilerin hakları ve yükümlülükleri üzerinde etkide bulunur. Tüm bunların olabilmesi için ilgili kişinin iradesine ihtiyaç yoktur. İşte idarenin tek yanlı olarak açıkladığı iradesiyle hukuki sonuçlar doğurmasına, hukuk düzeninde değişikliklere yol açmasına idari kararın icrailik özelliği denir. Örneğin kamulaştırma, memur atama işlemi, disiplin cezası, emekliye sevk kararı, azil kararı, ruhsat isteminin reddi kararı vs. hep icrai kararlardır.

İcrai Olmayan işlemler: bu işlemler idareden çıkmakla birlikte, herhangi bir hukuki sonuç doğurmayan, yani hukuk düzeninde bir değişikliğe yol açmayan işlemlerdir. Hazırlık işlemleri, teyit edici işlemler, iç düzen işlemleri (sirküler-direktifler-hizmet içi tedbirler), enformel işlemler icrai nitelikte olmayan işlemlerdir.

  1. K) Vakıf Üniversitesi mütevelli heyetinin, rektör olarak atanması için (A)’yı önermesi işlemi (1 numaralı işlem- öneri/teklif işlemi) rektörün atanmasına ilişkin bir hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte olmayan bir işlemdir. Mütevelli Heyetinin işlemi bir öneri/teklif, hazırlık işlemidir. Tek başına hukuki bir sonuç doğurmaz. Cumhurbaşkanı tarafından tesis edilecek rektör atama işleminin hazırlık işlemidir ve icrai nitelikte olmayan bir işlemdir. Hazırlık işlemi, idari yargıda dava konusu yapılamaz. Rektör atamasına yönelik bir hazırlık işlemidir (ön işlemdir).
  2. Cumhurbaşkanı tarafından (B)’nin (K) Vakıf Üniversitesi rektörü olarak atanması işlemi (2 numaralı işlem), icrai nitelikte bir işlemdir. Rektör, Mütevelli Heyetinin önerisiyle (hazırlık işlemi-icrai nitelikte değil) Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Cumhurbaşkanının işlemi, hukuki sonuç doğuran icrai nitelikte bir işlemdir.
  3. Üç profesörün verdikleri yazılı mütalaalar (3 numaralı işlem). İkisi olumlu yazılı mütalaa verirken; profesör (Z) olumsuz yazılı mütalaa vermiştir. Bu profesörlerin verdikleri yazılı mütalaalar birer hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte değillerdir. Bu mütalaalar hukuki sonuç doğurmamakta, hazırlık işlemi niteliğindedir. Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte olmayan işlemlerdir.
  4. Yönetim Kurulunun görüş bildirmesi işlemi (4 numaralı işlem), icrai bir işlem değildir. Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte olmayan işlemdir.
  5. Hukuk Fakültesi Dekanı (D)’nin, adaylar içinde (Ö)’yü doktor öğretim üyesi olarak önermesi (teklif etmesi) işlemi hukuki sonuç doğurmayan ve icrai olmayan bir işlemdir. Doktor Öğretim Üyesinin atanması işleminde bir hazırlık işlemidir. İcrai nitelikte olmayan işlemdir.
  6. Rektör (B)’nin, (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak ataması işlemi (6 numaralı işlem) hukuki sonuç doğuran icrai nitelikte bir işlemdir.
  7. Öğretim görevlisi (Ö), profesör (Z)’nin “yazılı olumsuz mütalaası”nın gerçeği yansıtmadığını, hukuka aykırı olduğunu ve bu nedenle doktor öğretim üyeliğine atanmadığını düşünmektedir. (Ö), söz konusu “yazılı olumsuz mütalaa” hakkında doğrudan dava açabilir mi? Gerekçeli olarak açıklayınız.

Profesör (Z)’nin “yazılı olumsuz mütalaası” bir hazırlık işlemidir. Hukuki sonuç doğurmayan, yani icrai nitelikte olmayan bir işlemdir. Bu işleme karşı doğrudan iptal davası açılamaz. İcrai nitelikte olmayan bir işlem idari davaya konu yapılamaz (İYUK. m.14-15). Bu olumsuz yazılı değerlendirmenin (mütalaanın) hukuka aykırılığı, ancak sonuç işlem olan ve icrai nitelik taşıyan “doktor öğretim üyeliğine atamama işlemi” için iptal davası açıldığında, bu davada ileri sürülebilir.  

  1. Cumhurbaşkanı (Y) ve Rektör (B)’nin tesis ettiği atama işlemleri, size göre, hukuka uygun mudur? Gerekçeli olarak açıklayınız.

Cumhurbaşkanı (Y)’nin rektör ataması işlemi, karma bir işlemdir ve (K) Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyetinin önerisi/teklifi üzerine Vakıf Üniversitesine rektör atayabilir. Ancak teklif edilmeyen bir kişiyi rektör olarak atayamaz. Kendisine teklif edilen kişiyi uygun görmüyorsa “rektör atama” işlemini tesis etmeme yetkisi bulunmaktadır. Teklif edilmeyen bir kişi yani olayda (B) hakkında, rektör olarak atama işlemi tesis edemez. Cumhurbaşkanı (Y), rektör atama işlemini tesis etmezse, (K) Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyeti şartları taşıyan başka bir kişiyi teklif etmeli ve buna göre Cumhurbaşkanı (Y) rektör atama işlemini tesis etmelidir. Bu gerekçelerle Cumhurbaşkanı (Y)’nin, önerilmeyen (B)’yi rektör olarak ataması işleminin hukuka uygun olmadığı söylenebilir.

Rektör (B)’nin doktor öğretim üyesi atama işlemi, karma bir işlemdir ve bir dizi hazırlık işlemleri sonucunda oluşan bir işlemdir. Rektör (B), Hukuk Fakültesi Dekanı (D)’nin önerisi/teklifi üzerine doktor öğretim üyesini atayabilir. Ancak teklif edilmeyen bir kişiyi doktor öğretim üyesi olarak atayamaz. Kendisine teklif edilen kişiyi uygun görmüyorsa “doktor öğretim üyesi atama” işlemini tesis etmeme yetkisi bulunmaktadır. Teklif edilmeyen bir kişi yani olayda (T) hakkında doktor öğretim üyesi olarak atama işlemi tesis edemez. Rektör (B), doktor öğretim üyesi atama işlemini tesis etmezse, Dekan (D), şartları taşıyan başka bir kişiyi teklif etmeli ve buna göre Rektör (B), doktor öğretim üyesi atama işlemini tesis etmelidir. Bu gerekçelerle Rektör (B)’nin, önerilmeyen (T)’yi doktor öğretim üyesi olarak ataması işleminin, hukuka uygun olmadığı söylenebilir. Ayrıca (B)’nin rektör olarak atanması işleminin de hukuka aykırı olduğu değerlendirildiğinden, hukuka aykırı bir şekilde rektör atanan (B)’nin, böyle bir atama işlemi tesis etmesinin (yetki unsuru kapsamında ayrıca hukuka uygunluk açısından fiili memur teorisi de değerlendirebilir), bu açıdan da hukuka uygun olmadığı söylenebilir.

NOT: ÖN ÇALIŞMA OLARAK GÖNDERİLMİŞTİR. İDARİ İŞLEMLER KONUSUNDA İŞLENECEKTİR.

Bunları da Okuyabilirsiniz!

Ankahukuk Sitesi
Ankahukuk Sitesihttp://www.ankahukuk.com
Ankahukuk Sitesi kurucusu ve yöneticisi

Cevap Bırak

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!