Osmanlı tarihi, adalet dağıtan kadıların hikayeleriyle doludur. Ancak bu adalet anlayışı, bazen devletin bekası ve tahtın güvenliği söz konusu olduğunda, son derece sert ve trajik bir hal alabiliyordu. I. Ahmed’in genç kardeşi Şehzade Mehmed’in hazin sonu, işte bu ikilemin belki de en çarpıcı örneklerinden biridir.
Hikaye, 17. yüzyılın başlarında, Genç Osman’ın babası olan Şehzade Mehmed’in, av sırasında padişah I. Ahmed’in gözde atmacasını vurmasıyla başlar. Bu, sıradan bir kaza gibi görünebilir. Ancak saray, sıradan bir yer değildir. Olay, bir kazanın çok ötesine, bir iktidar mücadelesinin zeminine hızla dönüşür. Şehzade Mehmed, zekası ve gözde bir şehzade olması nedeniyle zaten etrafında kıskançlıkları ve endişeleri beraberinde taşımaktadır. Atmaca olayı, onu gözden düşürmek isteyenler için bulunmaz bir fırsat yaratır. Vezirler, özellikle de Nasuh Paşa, bu “saygısızlığı” şehzadenin taht üzerinde gizli emellerinin bir kanıtı olarak padişaha sunarlar.
Bu noktada karşımıza, Osmanlı siyasi hukukunun en acımasız kurallarından biri çıkar: “Nizam-ı Âlem”. Bu kavram, devletin düzeninin ve bekasının, her şeyin üstünde tutulması anlamına geliyordu. Hanedan üyeleri arasında çıkabilecek bir taht kavgası, tüm devleti bir iç savaşa sürükleyebileceğinden, potansiyel bir tehdit oluşturan şehzadelerin etkisiz hale getirilmesi olağan bir uygulamaydı.
Klasik bir mahkeme salonu veya kadı huzurunda bir yargılama yoktur bu kez. Yargılama, padişahın huzurunda ve devletin ileri gelenleriyle yapılan bir istişare şeklinde geçer. Tartışılan, olayın kendisinden ziyade Şehzade Mehmed’in “potansiyel tehlikesi”dir. Sonuçta, I. Ahmed – danışmanlarının da etkisiyle- devletin selameti için o acı kararı verir: idam.
Henüz çok genç yaştaki Şehzade Mehmed, 1604 yılı civarında boğularak idam edilir. Tarihçi Baki Tezcan’ın da altını çizdiği gibi, bu olay I. Ahmed’in saltanatının ilk yıllarında yaşanmış ve padişahın üzerinde derin bir iz bırakmıştır. Hatta bazı tarihçiler, I. Ahmed’in, ileride tahta geçecek oğlu Genç Osman’a (II. Osman) ismini, belki de bu trajedinin bir telafisi olarak, boğulan amcası Şehzade Mehmed’in babası (yani kendi babası) III. Mehmed’in asıl ismi olan “Osman”ı vermiş olabileceğini düşünürler.
Şehzade Mehmed’in trajik kaderi, Osmanlı hukuk sisteminin ikili doğasını anlamamız açısından önemli bir pencere açar. Sokaktaki sıradan bir vatandaş için geçerli olan detaylı şer’i ve örfi hukuk kuralları, hanedanın iç işlerinde “devlet aklı” lehine askıya alınabiliyordu. Bu hikaye, hukukun, siyasi bağlamın ve güç dengelerinin gölgesinde nasıl şekillendiğinin ve bir can pahasına da olsa “Nizam-ı Âlem”in nasıl her şeyin üstünde tutulduğunun sessiz bir tanığıdır.
Dipnotlar:
1. Şehzade Mehmed’in idamı, dönemin Osmanlı vakayinamelerinde (olay kayıtları) kayıtlıdır. Bu olayı nakleden temel Osmanlı kronikleri arasında Mustafa Safi’nin Zübdetü’t-Tevarih’i ve diğer 17. yüzyıl vakanüvislerinin eserleri sayılabilir.
2. Nasuh Paşa’nın ve diğer vezirlerin bu süreçteki rolü, dönemin siyasi dinamikleri içinde ele alınmaktadır. Bkz. Baki Tezcan, The Second Ottoman Empire: Political and Social Transformation in the Early Modern World, Cambridge University Press, 2010.
3. “Nizam-ı Âlem” kavramı ve hanedan içi siyaset için bkz. Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
4. Baki Tezcan, a.g.e., I. Ahmed’in saltanatının erken dönemi, şehzadelerin konumu ve bu idamın yarattığı etkiler hakkında detaylı analizler sunar.




