Cumartesi, Nisan 27, 2024
Ana SayfaAnkaBlogSinemaHanede Film Temaşası Pek Güzelmiş..

Hanede Film Temaşası Pek Güzelmiş..

Bu İçeriğimizin Başlıkları

- Advertisement -

Sinema, icadının hemen ardından Osmanlı ülkesine girdi ama yaygınlaşması Meşrutiyetten sonra oldu.

Adı “Sinema” olan ilk Osmanlı sinema dergisi daha 1914’ te yayımlandı.

Ancak asıl şaşırtıcı gelişme 1918’ te sinema makineleriyle evlerde film izlenmeye başlanması oldu.

Lumiere Kardeşlerin icadı olan sinematografın Osmanlı ülkesine girmesi, Paris’ teki ilk gösteriden kısa bir süre sonra gerçekleşti. Babıali, sinematograf denilen bu yeni icattan Fransa Sefareti’ nin gönderdiği bir yazıyla haberdar oldu. Resmi kurumların sinematograf hakkında verdikleri olumlu raporlar, ülkedeki sinema gösterilerinin önünün açılmasında önemli bir rol oynadı. Sinematograf, tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’ da da büyük bir ilgiyle karşılandı. Kahvehane, birahane gibi mekanlarda yapılan ilk gösterilerden sonra, Sigmund Winberg’ in çabalarıyla gerçek mekanına kavuştu.

Halkın sinemaya olan ilgisi kısa bir süre sonra Osmanlı basınına da yansıdı. Dönemin çeşitli gazete ve dergilerinde sinematograf hakkında yazılar yer almaya başladı. 1914 yılında ise adı “sinema” olan ilk sinema dergisi yayımlanmaya başladı. Böylece Türkiye’ de sinema yayıncılığı da başlamış oldu. Savaş yıllarında içeriğini sadece sinemanın oluşturduğu başka bir dergi yayınlanmadı, ancak sinema edebiyat, sanat ve tiyatro dergilerinde daima konu edildi.

Bu dergilerden biri de haftalık siyasi, edebi ve ilmi bir yayın olan Edebiyyat-ı Umumiye mecmuasıydı. Derginin 28 Kanunuevvel (Aralık) 1918 tarihli 100. sayısında Abdülfeyyaz Tevfik’ in kaleme aldığı “Hane-i Sinematografi” başlıklı yazı, Osmanlı’ da sinemaya olan ilginin ne boyutlarda olduğunu göstermesi açısından oldukça ilginç ve önemliydi.

Tevfik, yazısının girişinde son senelerde sinematograf merakının giderek arttığından ve bu artışın sadece Osmanlı’ da değil diğer medeni ülkelerde de göze çarptığından söz ederek Fransa’ yı örnek gösteriyordu: “Fransa’ da günde 200 bin metre şerit imal edildiği halde yine talebi karşılamıyor. Her gün temizlenerek yeniden açılan tiyatrolara film yetiştirmek adeta bir sorun haline geliyor. Sanatkarlar, gayretleri artırdığı nispette müşteriler de artıyor. Son zamanlarda bundan karlı, bundan zevkli iş görülmemiştir denilse mübalağa edilmiş olmaz.”

Sinemaya olan ilginin her geçen gün artması, yayıncılık alanında olduğu gibi, sinemaseverlerin sektörden beklentilerini ve taleplerini artırdı. Talepler daha çok salonda yaşanılan keyifli anların hanelerde yaşanması yönündeydi: “Bugün pek cüzi para ile civar sinemalarından birine gidip keyfini yerine getirmek pek kolay bir iş olduğu halde, yine hanesinden çıkmaksızın sinema temaşa etmek heveskarları peyda oluyor. Son senelerde bu nevi amatörlerin miktarı, erbab-ı fenni sinematografın tadilatıyla meşgul edecek bir dereceyi bulmuştur.”

Sinematograf makinesinin evlerde kullanılabilir hale getirilmesiyle kişiler bilet almadan, koltuk seçmeden, istedikleri filmi, istedikleri saatleri ev konforunda izleme olanağına sahip oldular. Tevfik’ e göre “Kim olursa olsun hanesinde çoluk çocuğuna, ba’husus misafirlerine güzel sinema temaşa ettirebilmekten memnun olur. Bu sayede dostlar istenildiği gibi i’zam ve ikram olmakla beraber gençler de mümkün mertebe serseri hayattan alıkonarak aile hareminde fazla vakit geçirebilmeleri temin” edilebilirdi.

Sinematografın sosyal ve kültürel hayata dahil edilmesinden sonra üzerinde durulan en önemli konulardan biri de bu yeni icadın eğitim, öğretim ve ahlak üzerine yapacağı katkılardı. Sinematograf, sahip olduğu özellikleriyle bu alanlarda önemli bir eğitim aracı olabilirdi. Osmanlı’ da da devlet erkanı ve aydınların düşüncesi bu yöndeydi. Nitekim 29 Mart 1903 tarihinde yayımlanan sinema nizamnamesinde de sinemanın bu özelliği göz önünde bulundurulmuştu. Nizamnamenin altıncı maddesine göre Osmanlı’ da sinema gösterme hakkına sahip olanlar, köylülere ziraattaki son gelişmeleri, ziraat alet ve edevatının kullanılışını anlatan filmler göstererek onları bu konularda bilgilendirecekler ayrıca sağlığı koruma, çocuk terbiyesi ve aile hayatına dair en nezih ve en sevilen resimleri göstererek genel ahlakın gelişmesine gayret edeceklerdi. Hak sahipleri ayrıca okul, medrese ve üniversitelerde özellikle de fen bilimleri konusunda gerekli film ve fotoğrafları hazırlayarak bunları az bir ücret karşılığında öğrencilere göstereceklerdi.

1903 tarihli sinema nizamnamesine göre; sinema gösterenler aile hayatına dair en nezih ve en sevilen resimleri göstermek zorundaydı.

Hane-i sinematograf, tasarım özelliklerinden dolayı rahatlıkla kullanılabilirdi. Öğretmenler bir resmin üzerinde fazla izahat vermek istedikleri zaman, resmi kolayca geriye doğru hareket ettirebilirlerdi. Bunun için makinenin tasarımında, otomobillerdeki geri vites sisteme benzer bir tertibat bulunuyordu. Ayrıca manivelayı sağa sola çevirmekle makineyi durdurmak mümkün olduğu gibi gerektiğinde istenilen bir resim, Karagöz göstermek gibi perde üzerinde uzun bir süre sabit olarak tutulabilirdi. Bunun için lambanın teşhir ettiği sıcaklık tehlikeye sebep olmayacak bir dereceye indirilmişti. Özellikle bilimsel öğrencilere fen derslerindeki çalışmalarına yardımcı olabilir ve bilgilerin eğlenceli bir şekilde öğrenilmesine katkı sağlayabilirdi.

Söz konusu yazıda üzerinde durulan bir diğer konu da müstehcen içerikli filmlerdi.

Sinema nizamnamesine göre bu türden filmlerin gösterilmesi yasaktı. Ancak denetim biraz da şikayete tabi olduğundan, bu filmler çoğu zaman gösteriliyordu. Talep genelde bu yöndeydi. Nitekim 1908 yılında Beyoğlu İstiklal Caddesi’ ndeki Odeon Tiyatrosu’ nda gösterilen bir film, bazı seyircilerin şikayetçi olması sebebiyle Beyoğlu Mutasarrıflığı’ nca yasaklanmıştı.

Tevfik’ e göre müstehcen içerikli bu filmler gençlerin ahlakını bozuyordu. Ancak hane-i sinematograf bu durumu engelleyebilirdi:

“Bazı tiyatrolarda herkesin gözü önünde gösterilen ve terbiyesi yerinde gençlere yüzlerini kızartmadan temaşa edilemeyen açık saçık filmleri dikkate alınca, sinemanın böyle hususi bir şekle sokulmasına taraftar olanlara hak vermemek mümkün değildir.”

Sinemanın, “hususi bir şekle sokulmasına” taraftar olanların talepleri, sinematografiyi daha mahrem bir hale getirme çalışmalarını hızlandırdı. Sonuç Tevfik’ in 93 yıl önce kaleme aldığı yazıda anlattıklarından tahayyül edilmesi zor bir mertebeye ulaştı.

Küçük bir çocuk bile sinematograf kullanabilir!

Tevfik’ in belirttiği gibi sinemaseverlerin bu talebi bilim adamlarını sinematograf makinesinde bazı tadilatlar yapmaya yöneltmişti. Amaç, sinema ve tiyatro salonlarında kullanılan sinematograf makinelerini evlerde kullanılabilir hale getirmekti. Bunun için söz konusu makinenin boyutlarının küçültülmesi, daha işlevsel ve pratik bir hale getirilmesi gerekiyordu. Tevfik’ in yazısında uzun uzadıya anlattığı teknik çalışmalar ve düzenlemeler ile sinematograf makinesi evlerde kullanılabilir bir hale getirildi. Makinenin genel görünüşü sıradan bir sinematograf makinesiyle, bir de onun yanına monte edilmiş manyetodan ibaretti. 10 kilogram ağırlığındaki bu makine, dikiş makinesi büyüklüğündeydi ve bir kutuya yerleştirildiğinde kolayca her tarafa naklediliyordu. Ayrıca makinenin kullanımı da oldukça basitti. Küçük bir çocuk bile yalnız manivelayı çevirmekle makineyi idare edebilirdi.

Kaynak : Ali Özuyar, Atlas Tarih, sayı 10, sayfa:130 – 135

blank

Bu yazı, sitemiz yazarlarından Av. Çiler N. Koşar tarafından, sitemizde yayınlanmak üzere gönderilmiştir.

Av. Çiler N. Koşar – https://www.cnkhukuk.com/

lk ve orta öğrenimini İzmir Türk Koleji'nde tamamlamıştır. DEÜ Hukuk Fakültesi’nden 1989 yılında mezun olduktan sonra, bir yıllık avukatlık stajının ardından 1990 yılında Çiler Nazife Koşar Avukatlık Ofisi’ni kurmuş, mesleğin ilk yıllarında özel hukuk alanında bilgi, birikim ve tecrübe gelişiminin ardından, 1998'den bu yana Ceza Hukuku ve Ekonomik Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri alanına yönelmiştir.

17 Kasım 2003'de noterlik belgesini almıştır.

1998 yılında Türk Hukuk Enstitüsü İzmir şubesini kurmuş, iki dönem başkanlığını yürütmüştür.

1999 yılında 232 şehit ailesini temsilen, Abdullah Öcalan İmralı yargılamasına müdahil avukat olarak katılmış, bu davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinde şehit ailelerini temsil ile görevlendirilmiş ve bu görevi başarı ile yerine getirmiştir.

Mesleki eğitime önem vererek ve iki yabancı dil avantajını da kullanarak;

• Council of Europe European Commission

• International Bar Association

• International Bar Association The Global Voice of the Legal Profession

• International Bar Association Women’s Interest Group

• International Bar Association Competition Policy Convergence and Economic Intergration

gibi uluslararası seminerlerde gerek sunumlarda bulunarak, gerek bilgilendirme çalışmaları yaparak yer almış, bu sunumlar neticesinde plaket ve başarı belgeleri ile taltif edilmiştir.

Mesleki makaleleri ve pek çok güncel ya da insani olay ile ilgili köşe yazıları, başta Türk Hukuk Dergisi olmak üzere, "Egelife" ve "Senato" dergilerinde, ayrıca muhtelif hukuki platformlarda yayınlanmıştır.

“Susamadıklarım” ve “Dil – Efgâr” isimli yayınlanmış iki adet kitabı bulunmaktadır.

İçeriğimize yorumda bulunmak ister misiniz?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Siteden...

İlgili İçerikler