Cuma, Nisan 19, 2024
Ana SayfaHukuk HavuzuCeza MuhakemesiAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ceza Yargılama Yasamız Açısından Tutuklulukta Makul Süre

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ceza Yargılama Yasamız Açısından Tutuklulukta Makul Süre

- Advertisement -

A. KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TUTUKLULUK SÜRELERİ

Tutuklama bir koruma tedbiri olması itibariyle, “GEÇİCİLİK” özelliği taşır. Bu nedenle, tutukluluğun gereksiz duruma gelmesi halinde sona erdirilmesi gerekir. Tutuklamanın niteliği göz önüne alınarak birçok ülkede, tutuklamada “azami süre” getirilmiştir . Bu yazıda, Tutuklama (arrest, detention) tedbirinde hassasiyetle göz nüne alınması gereken makul süre  (reasonable time), iç hukukumuz ve Anayasa ’nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun parçası haline gelmiş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (European Convention For The protection of Human Rights and Fundamental Freedoms) düzenlemeleri karşısında normatif ve İçtihadi (jürisprüdansiyel) açıdan ele alınmıştır.

Fransız  Ceza Usul  Yasası m.145/1’e göre, tutuklama süresi  asliye cezalık suçlarda 4 ayı geçemez. 5 yıldan az özgürlüğü bağlayıcı cezayı gerektiren bir suçtan yargılanan kimsenin, daha önce ağır hapse veya 3 aydan fazla ertelenmiş cezaya çarptırılması durumunda bu süre, 2 ay daha uzatılabilir. Daha ağır durumlarda ise bu süre 4 ay daha uzatılabilir. Ancak toplam olarak  1 seneyi aşamaz .

Mehaz Alman CMUK m.121/1 uyarınca, özgürlüğü bağlayıcı ceza verilmediği sürece, aynı eylem nedeniyle tutukluluk süresi en fazla 6 ay olabilir. Yalnız tutuklama sebeplerinin sürmesi şartı ile, soruşturmanın kapsamı, özel zorluklar var ise ve bunlar tutukluluğun sürdürülmesini haklı gösteriyor ise, mahkeme kararı ile süre 6 ayın üstüne çıkabilir . 

B. CEZA YARGILAMASI YASAMIZDA TUTUKLULUK SÜRESİ

1. Genel Olarak

CMUK. ’nda 3842 sayılı yasa öncesi, tutuklama için bir süre sınırı yoktu. Bu nedenle uzun süren ceza davası boyunca, tutuklu sanıklar için mağduriyet durumları söz konusu olabiliyordu. Öğretide tutukluluğa bir üst sınır getirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür .

3842 sayılı yasa ile değişik CMUK m.110 gereğince, hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresi azami 6 ay olarak belirlenmiştir. Bu süre zarfında sanık hakkında kamu davası açılmaz ise, sanık salıverilecektir. Tutuklu sanık hakkında kamu davası açılmış ise, hazırlıkta geçen süre ile beraber azami tutuklu kalma süresi  2 yıldır. Ancak soruşturmanın veya yargılamanın özel zorluğu veya geniş kapsamlı olması sebebiyle, belirtilen sürelerde kamu davası açılamamış veya hüküm verilememiş ise, soruşturma konusu eylemin yasada gösterilen cezasının alt sınırı 7 seneye kadar özgürlüğü bağlayıcı cezayı müstelzim suçlarda tutuklama kararı kaldırılacaktır. 7 yıl veya daha fazla özgürlüğü bağlayıcı cezayı veya ölüm cezasını gerektiren suçlarda yargıç tutuklama nedenine, delillerin durumuna ve sanığın kişisel durumuna göre tutukluluk durumunun sürdürülmesine, sona erdirilmesine yahut tutuklunun teminatla salıverilmesine karar verebilir. Yasanın gerekçesinde belirtildiği gibi, maddede geçen tutukluluk süreleri  fiilen tutuklulukta geçen sürelerdir. Gıyabi tutukluluk hali söz konusu sürelere dahil değildir .

Cezanın altı sınırının belirlenmesinde, kural olarak iddianamedeki eylem esas alınır. Ancak mahkeme sanığa ek savunma hakkı tanıyıp suçun hukuki nitelendirmesinin değişebileceğini varsaymış ise bu takdirde ek savunmaya esas alınan nitelendirme göz önüne alınabilir. Ama mahkeme, iddianamedeki nitelendirme veya ek savunmaya esas alınan nitelendirme ile bağlı kalmadan, tutuklamanın devamına veya kaldırılmasına karar verdiği andaki nitelendirmeyi de esas alabilir. Ve bu durum tutuklama bir önlem olduğu için ihsas-ı rey niteliğinde değildir .

2. Tutuklulukta Azami Süre Gerekliliği     

Tutuklamada soyut bir üst sınır getirilmesinin kapsamlı, çözümü zor ve genellikle ağır suçları işleyen faillerin işine yarayacağı, bu faillerin yanlış bilgi ve delillerle ceza yargılamasını uzatmaya kalkabileceği ileri sürülmüştür .

Ancak tutuklama kurumunun sıkça kullanıldığı ülkemizde, uygulamada tutuklulukta geçen sürelerin çok uzun olduğu bir gerçektir. Çoğu zaman yalnızca iddianamenin düzenlenmesi ve sanıkların mahkeme önüne çıkarılması için bile yıllar geçmiş, tutuklulukta geçen süreler verilebilecek cezaların tavanını aşmıştır. Nitekim yalnızca tahliye olabilmek için mahkumiyet kararını temyiz etmeyen sanıklar olmuştur. Uzun süre tutuklu kalmış sanık hakkında hüküm kurmak da zordur. Çünkü bu durum yargıçlarda beraat kararı verdikleri takdirde, sanığın bunca zaman tutuklu kalmasını nasıl açıklayabilecekleri konusunda bir takım endişelerin doğmasına ve bu da kararın verilecek kararı gölgelemesine neden olmaktadır. Aslında geçici bir koruma önlemi olan  tutuklama, kişi özgürlüğünü peşinen sınırlayan bir ceza niteliğini kazanmıştır .

Tutuklulukta üst sınır getirilmesi olumlu olmakla birlikte, 7 yıla kadar özgürlüğü bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda yargıcın karar vermedeki takdir yetkisinin elinden alınması yargıca güvensizliği gösterdiğinden dolayı eleştirilmiş, ayrıca neden 7 yıllık sınır getirildiğinin anlaşılamadığı, bu durumun her somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerektiği ileri sürülmüştür .

Bize göre bir koruma tedbiri olan tutuklamada, geçicilik özelliğinden dolayı azami süre-üst sınır getirilmesi sanık hakları açısından yerindedir. Bu konuda yargıca takdir yetkisi tanınması görüşüne katılmakla birlikte günümüze değin gelen uygulamaların pek iç açıcı olmaması süre sınırlamasını haklı kılmaktadır. Ancak ifade etmek gerekir ki, sistem bütünüyle ele alınmadan, yargının zabıta ile eşgüdümlü çalışması sağlanmadan, yargının iş yükü azaltılmadan kadrolar genişletilip yeni mahkemeler kurulup yeterli sayıda çalışkan, nitelikli yargı personeli oluşturulmaksızın yapılan çözümler yetersiz olacaktır.

Uygulamaya baktığımızda, 2 yıllık süreye pek uyulmadığı gözlenmektedir. Suçun soruşturmasının özel zorluğu ileri sürülerek ilk derece mahkemesinin örneğin; sadece sanıklardan birisinin gıyabi tutuklu olduğu diğerlerinin de vicahen tutuklu bulunduğu bir durumda, gıyabi tutuklu sanığın yakalanamaması nedeniyle diğer tutuklu sanıklar da mağdur olmaktadırlar. Yine tatbikatta mahkemeler tutukluluk süresini tespit etmek açısından gayri resmi olarak şartla tahliye tarihini hesaplayarak deyim yerinde ise hükümden önce infaz yapmaktadırlar. Bu da tutuklamayı tedbir olmaktan çıkarıp ceza haline dönüştürmektedir.

C. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ ’NDE MAKUL SÜRE

1. Genel Olarak

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.5/3, tutuklanan kişinin “makul bir süre”(reasonable time) içinde yargılanma veya adli soruşturma sırasında serbest bırakılma hakkına sahip olduğunu hüküm altına almıştır. Bu maddede belirli bir tutukluluk süresi yer almamakta, her somut olayın özellikleri değerlendirilerek çözüme ulaşılmaktadır.

Tutuklama süresi, yargılama süresi ile koşuttur. Diğer bir deyişle yargılama ne kadar uzun sürürse, tutukluluk süresi de buna paralel olarak uzamaktadır. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Komisyonu(European comission of human rights) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( European court of human rights) tarafından yargılamada makul süre kavramına ilişkin olarak geliştirilen ölçütleri göz önüne almak konumuz açısından faydalı olacaktır.

2. Tutuklulukta ve Yargılamada Makul Süre Ayırımı

İfade etmek gerekir ki, AİHS m.6/1’de de “makul süre” kavramından söz edilmektedir. Ancak m.5’te geçen makul süre (reasonable time), m.6/1’den farklı olarak, özgürlüğü yakalama veya tutuklama gibi geçici önlem ile kısıtlanan kişiyi hedef alıp, özgürlüğün kısıtlanma süresini kısaltma amacını taşımaktadır. AİHS m.5/3 ile yakalama ve tutuklama makul yani kabul edilebilir bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu süre makul olma niteliğini yitirdiğinde, sanık hemen salıverilmelidir. AİHS m.6/1’deki makul sürede yargılanma hakkı tutuklu-tutuksuz bütün sanıklara ait bir hak olduğu halde, m.5/3’teki makul süre, tutuklu sanığın yargı organı önüne çıkarılarak tutukluluk halinin incelenmesini öngörmektedir. Mahkeme sanığı yargılayacak, koşulları gerçekleşmiş ise re’sen salıverecektir .

3. Yargılamada Makul Süre

Bir yargılamanın adil olabilmesi, sözleşmenin öngördüğü koşullara uygun olarak yargılamanın makul sürede bitirilmesini gerektirir. Bir kişiye sanık sıfatı vererek onu süründürmek, kişilik haklarına tecavüzdür. Yargıya düşen bu “zorunlu haksızlık” halini mümkün olduğu ölçüde uzatmamaktır.

R.Dinç/Türkiye davasında Komisyon,  adil yargılanma ekseninde davada makul sürenin, davanın  bütünü göz önüne alınarak incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkemeye göre yargılama süresinin makullüğü, somut olayın özelliklerine bağlıdır. Mahkeme davanın karmaşıklığı, davacı ve yetkili makamların tutum ve davranışlarını göz önüne alarak, makul süreyi değerlendirmektedir. Bu cümleden olmak üzere, bir davadaki belgelerin fazlalığı, başlı başına davanın karmaşık olduğunu göstermez. Bir suçla itham edilen kişinin adli makamlarla işbirliği yapması zorunlu değildir. Duruşmalara çok sayıda savunma avukatının katılması bir ölçüde davanın seyrini yavaşlatsa da bu durum, davanın uzamasının tek etkeni olarak kabul edilemez. Belirtmek gerekir ki, delillerin değerlendirilmesi öncelikle iç yargı organlarının yetkisinde kalan bir husustur ve yargıç bunlardan keyfi sonuçlar çıkarmadıkça ya da açık bir hukuka aykırılık meydana gelmedikçe AİHS ’nin ihlali söz konusu değildir.

Mahkemenin Mansur/Türkiye davasında verdiği karara göre, yargılamanın uzunluğunun makullüğü, davanın özel koşulları göz önüne alınarak Divan içtihadı ile konulan ölçütler ışığında, davanın karmaşıklığı, başvurucunun ve ilgili makamların davayı izleme biçimlerine göre değerlendirilirken başvurucunun karşı karşıya kaldığı riski de göz önüne almak gerekir. Başvurucunun tavrı davayı yavaşlatsa da tek  başına yargılamanın uzun sürmesini açıklamaz. Sözleşme m.6/1 yargılanan kişi hakkındaki itham ile ilgili nihai kararın makul bir sürede verilmesi hakkını güvence altına alır. Sözleşmeci Devletler, hukuk sistemlerini mahkemelerinin bu gerekliliğe uymalarını sağlayacak biçimde düzenlemelidirler .

Ceza davasında sürenin başlangıcı, başvurucunun aleyhine yargılama işlemlerinden etkilendiği an olup, bu sürenin isnat edilen suçlamanın nihai olarak karara bağlandığı zamana dek hesaplanması gerekir .

4. Tutuklulukta Makul Süre

a. Genel Olarak

AİHS m.5/3’te belirtilen hemen (promptly) bir yargıç veya adli görev yapmaya kanunen yetkili kişi (judicial officer) önüne çıkarılması gereğinden yola çıkan Komisyon, sözleşmeye bağlı ya da Avrupa Konseyi Üyesi diğer devletlerin geçerli yasa hükümlerini bu madde ile göz önünde bulundurulduğunda bu ülkelerdeki mevzuatla, tutuklanan her kişinin gereksiz gecikmelere meydan verilmeksizin bir hakim önüne çıkarılması genel eğilimdir. Yalnızca, sürelerde ufak tefek bazı ayrıntılar vardır.

Makul sözcüğü yargılanma hakkına sahip kişinin yargılanma süresine uygulanacağından tam anlamı ile gramatik yorum, yargılama makamlarını iki yükümlülük arasında tercihe zorlar; bu yükümlülük hüküm verilinceye kadar davayı makul bir sürede görme veya yargılama sürerken, sanığı gerekirse belirli bir teminat ile salıvermedir. Ancak, sözleşmeci tarafların kendi yargısal makamlarına sanığın salıverilmesi karşılığında davayı makul sürenin ötesine  uzatma imkanı vermeyi amaçladığı düşünülemez ve buradaki süre ilk kez suçlamanın isnad edilmesi ile başlar, hüküm verilinceye kadar devam eder. Başlangıçta bir sanık sebebi ne olursa olsun kamu yararı nedeniyle makul olarak tutulmuş olsa bile, muhakeme uzun sürmüş ise, bu durum m.5/3’nin ihlali sonucunu doğurabilir.

Adli mercilere ya yargılamayı makul süre içinde yapmak ya da gerektiğinde teminat alarak sanığı serbest bırakmak ihtimallerinden birini seçmek olarak yorumlanması madde hükmünün amacına aykırıdır. Sözleşmenin m.5/3 hükmünün anlamı ve amacının hangi nedenle tutuklanmış olursa olsun yargılama sırasında tutukluluk halinin makul süre içinde kalması, diğer bir deyişle sürenin makul niteliğini kaybeder kaybetmez sanığın tutukluluk haline son verilerek kendisinin gereğinde güvence karşılığı serbest bırakılmasını sağlamak olduğu şeklinde yorumlanması gerekir.

Makul sürenin hesaplanmasında göz önüne alınacak zaman süreci kişinin özgürlüğünün fiilen kısıtlanmasından, yerel mahkemenin esas hakkındaki kararına kadar devam eden süredir. Kesinleşmemiş de olsa yerel  mahkemenin hükmünden sonra da tutukluluk halinin sürmesi halinde m.5/3 değil, m.5/1-A uygulanacaktır .

Belirli bir olayda sanığın tutukluluğunun makul bir süreyi aşmamasını güvence altına almak, öncelikle ulusal yargı makamlarının görevidir. Bu merciler masumluk karinesine özen göstererek kişi özgürlüğüne sınırlama getiren kamu yararı gereğinin gerçekten var olduğu hakkında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün koşulları incelemeli ve kararlarında bunları göstermelidirler. Gözaltına alınan bir kişinin suç işlediğinden makul kuşku duyulmasındaki süreklilik, tutukluluğun devam etmesinin geçerliliği için “sine qua non” bir koşuldur; fakat belirli süre geçince bu yetersizdir. Yargısal makamlarca gösterilen gerekçeler, özgürlükten yoksun bırakmayı haklı göstermeye ilgili ve yeterli olmalıdır.

İfade etmek gerekir ki, Komisyona göre, makul süre içinde yargılanma veya dava sürerken salıverilme hakkı ile m.5 hükümlerine aykırı herhangi bir özgürlükten yoksun bırakılmadan ötürü tazminat alma hakkı iki ayrı haktır. Türk Hukukunda haksız tutuklama ve yakalama halinde tazminatı öngören 466 sayılı Yasa çerçevesinde uğranılan zarar nedeniyle devlet aleyhine dava açılmasındaki amaç, özgürlükten haksız olarak yoksun bırakılma nedeniyle uğranılan zararın tazminini güvence altına almaktır ve bu, bir sanığın makul sürede yargılanması ya da dava derdest iken salıverilmesine ilişkin değildir.

b. Makul Sürenin Tespitinde Kullanılabilecek Ölçütler

Önemli olan, tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığıdır ve bu da soyut (inabstract) değil somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecektir.

Tomasi/Fransa davasında makul süreyi takdirde Mahkeme bir yandan ulusal adli mercilerin, sanığın tutuklanması ve tutukluluk halinin sürdürülmesini meşru kılmak amacıyla gösterdiği nedenleri, öte yandan sanığın salıverilme taleplerine ilişkin olarak verdikleri kararlardaki gerekçeleri inceleme yetkisine sahip olduğunu vurgulamaktadır. Adli mercilerce belirtilen tutukluluk gerekçelerinin yeterli ve geçerli olması durumunda, ikinci safhada, ulusal adli mercilerin soruşturmayı yürütmede gerekli süratle hareket edip etmedikleri araştırılacaktır. Ulusal mercilerin sanığın tutuklanmasına ilişkin gerekçeleri geçerli ve yerinde olsa da, bu merciler yargılamayı sürüncemede bırakarak makul tutukluluk süresinin sınırını aşacak biçimde uzatmışlar ise, m.5/3  hükmü ihlal edilmiştir .

Sadi Mansur’un Türkiye’ye karşı yaptığı başvuruda 1984 yılında tutuklanıp 19.02.1991’de  mahkum olduğu ve cezasının 30.04.1991 tarihinde Yargıtay’ca onaylanmasından sonra 01.07.1991’de salıverildiği olayda  Komisyon sürelerin uzamasında başvuranın kusuru bulunmadığına, çoğu defa tutukluluğun gereksiz yere uzatıldığına ve yargılamanın gerekenden uzun sürdüğüne, dolayısıyla Sözleşme m.5/3 ve 6/1 hükümlerinin çiğnendiğine karar vermiştir .

Mahkeme Müller/Fransa davasında, davanın hapishane gardiyanlarının grevi yüzünden geri bırakılması nedeniyle, yalnızca bir kaç haftalık gecikme olduğunu, işlem süresince iki soruşturma yargıcının davanın alındığı ve üç defa da soruşturma yargıçlarının değiştirilmiş olduğunu, ayrı ayrı sürdürülen bir kaç işlemin adaletin düzgün biçimde sağlanması için gerekli ise de, yargıçların birbiri ardına değiştirilmesinin soruşturmanın ağırlaşmasına neden olduğunu, müracaatçının soruşturma başında suçunu itiraf etmesi ve işlemlerin ağırlaşmasına sebebiyet verebilecek bir başvuruda bulunmamasına göre, adli makamların yeteri derecede süratli davranmadıklarına ve m.5/3’ün ihlal edildiğine karar vermiştir .

AİHM terör suçlarının soruşturulmasında, soruşturma makamlarının özel sorunlarla karşılaştıklarını birçok kararında kabul etmiştir. Ancak bu durum terör unsuru içerdiğini ileri sürdükleri her halde, m.5 soruşturma makamlarına sanıkları sorgulamak üzere tutuklamaları için açık çek vermez; yerel makamların, bu durumlarda sözleşmenin denetim mekanizmalarının etkin kontrolünden bağışık oldukları anlamına gelmez. M.5, temel bir insan hakkı olan, bireyi devletin kişi özgürlüğüne yönelik keyfi müdahalelerine karşı korumayı güvence altına alır. Yargısal denetime tabi olmaksızın makul sürenin aşılmasının amacı terörizme karşı bir bütün olarak toplumu korumak olsa da, m.5/3’teki makul süre kaydına aykırı davranılmaması gerekir .

Tomasi/Fransa kararında AİHM terör sanığı Tomasi’nin karıştığı suçun ağır cezalık olmasının tutukluluğun uzamasını açıklayamayacağını, tutukluluk süresinin makul süreyi aşmasında günün koşullarının göz önüne alınması gerekliliğini, terörist bombalama olayının ilk günlerde tutukluluğu haklı kılabileceğini, sonra kamu düzeninde karışıklık tehlikesinin azalarak ortadan kalkacağını ifade etmiştir .

Komisyon tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde tekil olayları genelde yedi ölçüye göre incelemektedir.

(1)Tutukluluğun gerçek uzunluğu kıstası gereğince sanık makul sürede yargılanma ve yargılama devam ederken salıverilme hakkına sahiptir. Bu nedenle hükmün açıklandığı tarihte süre bitecektir.

(2)Suçun niteliği, öngörülen ve mahkumiyet halinde verilmesi beklenen ceza ile, verilebilecek cezanın infazından tutukluluk süresinin düşürülmesini sağlayan yasal hükümler bakımından süre göz önüne alındığında eğer, tutukluluk süresi mahkumiyet halinde verilmesi beklenen cezanın süresine çok yaklaşacak olursa, masumluk karinesi ilkesine tam uyulmamış olur.

(3)Tutuklu kişinin maddi, ahlaki ve diğer açılardan durumu

(4)Sanık tavır ve tutumları ile soruşturma ve yargılamanın gecikmesine veya süratine katkıda bulunmuş mu; yargılanırken salıverilme, temyiz ve diğer hukuki yollara başvurması sonucu bir gecikmeye sebebiyet vermiş mi; kefaletle salıverilme isteminde bulunmuş mu?

(5)Olayın soruşturulmasındaki güçlükler, vakaların karmaşıklığı, tanıkların ve şerik sanıkların sayısı, yurtdışından delil elde etme ihtiyacı.

(6)Soruşturmanın yürütülme tarzı, soruşturma makamlarının tavrı, bu makamların olayı ele alırken gösterdikleri özen ve soruşturmayı organize etme tarzları.

(7)Yargısal makamların tavrı, yargılama sürerken salıverme talepleri için yapılan başvuruları ele alırken ve yargılamayı tamamlarken ileri sürdükleri gerekçeler.

SONUÇ

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuz, tutuklama ile ilgili önemli hükümler koymuştur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Tutukluluk Hakkındaki R(80) 11 sayılı Tavsiyesi ile , insancıl ve sosyal sebeplerle , tutukluluğa başvurmayı adalet gereği elverdiğince minimuma indirmenin arzu edilirliğini görerek, Avrupa düzeyinde duruşma için bekleyenlere uygulanmak üzere belli standartlar vazetmenin arzu edilirliğini ele alarak, hakkında bir suç isnad edilen kimsenin mümkün olan süratle duruşmasının yapılması için gerekli kaynakları sağlamanın önemini algılayarak, suçluluğu sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılacağını, bir suçla itham edilen hiç kimsenin durumlar kesin gerektirmediğinde tutuklanamayacağını, kendisine bir suç isnad edilen ve hürriyetinden yoksun bırakılan kişi derhal hakim önüne çıkarılması , tutukluluğuna ilişkin kararın gecikmeksizin alınacağı, tutukluluk durumu kanun veya adli makamca saptanacak makul ölçüdeki kısa aralıklarla gözden geçirilmesi gerektiği yönünde kararlar almıştır.

Bu anlamda olmak üzere, getirdiği haklar listesi ve denetim mekanizması ile uluslar arası sözleşmeler arasında en etkili güvence sistemini oluşturan AİHS, gerek normatif düzenlemeleri ve gerekse içtihadi birikimiyle, hukuku ileriye götürücü nitelikteki yorumlarıyla, insan haklarının aktif bir biçimde korunmasını gerçekleştirmekte, iç hukukları da etkilemektedir. Özellikle koruma tedbiri niteliğinde olan ve dolaysıyla geçicilik özelliğine sahip  Tutuklama kurumu, gerek hazırlık soruşturması aşamasında,  gerekse son soruşturma safhasında koşuları ve nedenlerine uygun olarak kullanılmalı, özellikle Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararlarında belirtilen ölçütlere uyularak, dikkatli kullanılmalı, tutuklulukta makul süre özenle gözetilmelidir.

Jirhat KILIÇ

Ankara Barosu Avukatlarından

KAYNAKÇA

AKILLIOĞLU, Tekin:“Terör ve İnsan Hakları”, AÜSBF İHMD,C.III, Sayı:3, Kasım 1995

AKILLIOĞLU, Tekin : İnsan Hakları, İmaj Yay., Ankara-1991

AKILLIOĞLU, Tekin : “Komisyonun İki Kararı : Sadık Ahmet/Yunanistan ve Sadi Mansur/Türkiye, AÜSBF İHMD Yay.,C.II, Sayı:2, Ekim 1994

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlar Bülteni, C.I, Sayı:3-4

BATUM, Süheyl : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye, Kavram Yay., İstanbul-1996

BUHARALI,  Ahmet : “Tevkifte Süre”, AD, Sayý:3, 1966

ÇAVUŞOĞLU, Naz : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Topluluğu Hukukunda  Temel Hak ve Hürriyetler Üzerine, AÜSBF Yay., No:1, Ankara-1994

DEMİRBAŞ, Timur : “Kişi Güvenliği”, İÜHFM, C.XLIII, Sayı:1-4, 1977

Demokratikleşme ve Yargı Reformu, C.I, Adalet Bakanlığı Yay., Özel Seri No:1, Ankara-1994.

DOĞRU, Osman : İnsan Hakları Avrupa İçtihatları, Beta Yay., İstanbul-1997

DONAY, Süheyl : İnsan Hakları Açısından Sanığın Hakları ve Türk Hukuku, İÜHF Yay., No:647, 1982

GEMALMAZ, M. Semih : Avrupa İnsan Hakları Komisyonu Önünde Türkiye-I: Kabul Edilebilirlik Kararları, Beta Yay., İstanbul- 1997

GEMALMAZ, M. Semih : Olağanüstü Rejim Standartları, 2. B.,Beta Yay., İstanbul-1994, s.67.

GÖLCÜKLÜ, Feyyaz : “Yargılama Makamları Önünde Makul Süre” AÜSBF İHMD, C.III, Sayı:2, Nisan 1995

GÖZLÜGÖL, Said Vakkas : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İç Hukukumuza Etkisi, Ankara, 1999

KUNTER, Nurullah : Muhakeme  Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 9.B.,İstanbul-1989

ÖZDEN, Rıza : “AİHS Karşısında Ceza Usul Kanunumuz”, ABD, Sayı:3, 1974

ÖZGEN, Eralp: “Adil Yargılama Hakkının Boyutları” Çağdaş Hukukçular Dergisi, Aralık 1997

SAVAŞ, Vural : “Demokratik Devletlerin Teröristlere Karşı Aldığı Yasal Tedbirler ve CMUK’ta Yapılan Son Değişikliklerin Bu Açıdan Değerlendirilmesi”, YD, C.XIX, Sayı:1-2, Ocak-Nisan 1993

TANÖR, Bülent : Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, 3.B., BDS Yay., İstanbul

TEZCAN, Durmuş : Türk Hukukunda Haksız Yakalama ve Tutuklama, Ankara-1989

TUTUMLU, M. A. : “Ceza Yargılamasında Tutuklama Tedbiri”, ABD, Sayı:5-6, 1987

ÜNAL, Şeref : “AİHM’nin Yağcı ve Sargın-Türkiye Davasına İlişkin 8 Haziran 1995 Tarihli Kararı”, YD. C.XXI, Sayı:4, Ekim 1995

YENİSEY, Feridun: Almanya Federal Cumhuriyeti Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (StPO), Adalet Bakanlığı Yay., No:40, Ankara-1979

YENİSEY, Feridun : Hazırlık Soruşturması ve Polis, 3.B., Beta Yay.,İstanbul-1993.

Bu Makale, sitemize, yazarı tarafından, yayınlanmak üzere gönderilmiştir.

Ankahukuk Sitesi kurucusu ve yöneticisi

İçeriğimize yorumda bulunmak ister misiniz?

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlginizi Çekebilir

Siteden...

İlgili İçerikler