Yargı’nın odaklaşmış temel sorunu üç beşi geçmez; bunlar içinde gerekçe de vardır. Bu temel sorunları çözebilirsek yargı beş yıl içinde düzlüğe çıkar; ikincil sorunların çözümü de temel kavramların bilinci ve bilgisiyle çözülecektir. Bu nedenle, gerekçe; bilim ve yargı alanında özel bir duyarlılıkla ele alınması gereken bir kavram.
Gerekçe 1789 Fransız başkaldırımı ile gelişen özgürlükçü düşünce akımını n temel birikiminin ürünüdür. Ancak tarihsel açıdan kökleri, insanoğlunun bilme istenci” bilincine varmaya başladığı dönemlere kadar iner.
Mantık, gerekçenin diğer bir kaynağıdır. Doğada olduğu gibi düşünce alanında da her yargının (hükmün) bir nedeni olmalıd ır. Mantık alanında öngörülmüş ” doğru ve sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için varolan her şeyin neden var olduğunun gerekçelendirilmesini önerir ve bekler” biçiminde açıklanan düşünce yasası ; bir düşüncenin ancak yeter nedenlere ( neden olan diğer düşüncelere) indirgendiği ölçüde anlaşılabilir ve geçerli olacağını önerir.
Gerekçe ile etik(ahlak) arasındaki ilişki de göz ardı edilemez. Çünkü ” bilgi verme yükümlülüğü” de aynı zamanda etik ilkesinin gereğidir.
Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin gereği olarak; Anayasa başta olmak üzere yürürlükteki hukuk (normatif- doğmatik), gerekçenin buyurucu kaynağını oluşturur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlar ı gerekçeli olarak yazılır” (Anayasa 141/3). Anayasaya ko şut olarak HUMK. 388 ve CMUK 260 maddelerinde de gerekçe konusunda buyurucu kurallar öngörülmüştür. Bir iç hukuk kuralı niteliğinde olan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinde açıkça yer almasa bile; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi(IHAM) kararlarında gerekçeyi” doğru ve güvenli adil yargılanma hakkının temel bir unsuru olarak nitelendirmektedir.
Çetin AŞÇİOĞLU
Yargıtay Onursal Üyesi
MAKALENİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ!